SON DAKİKA
Hava Durumu

Kudüs ile aldatmak (1)

Yazının Giriş Tarihi: 26.02.2020 22:22
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.02.2020 22:22

Türkiye’de Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya olan ilgi büyük ölçüde Haziran 1967’de Kudüs’ün İsrail tarafından işgal edilmesi ile başlamıştır. Büyük bir üzüntüye ve nefrete yol açan bu işgalden sonra Mescid-i Aksa’nın 4 Eylül 1969’da yakılmaya çalışılmasına bütün İslam Dünyasında olduğu gibi Türkiye’den de halk arasında tepkiler yükselmişti. Eski adı İslam Konferansı olan İslam İşbirliği Teşkilatı’da Mescid-i Aksa’nın yakılmasına tepki olarak 1969’da kurulmuştu.

Mescid-i Aksa’nın yakılmasına tepki olarak MTTB tarafından, “Mescid-i Aksa” haftası ve Yahudilerin Boykot edilmesi çağrısı ilan edilmişti. MTTB yöneticilerinden Mustafa Bilgi, üzerinde Mescidi Aksa adı yazan tişört ile günlerce İstanbul sokaklarında dolaşmıştı. Kendisi de MTTB binasına atılan bir bomba sonucunda 21 Eylül 1969’da şehid edilmişti.
 İsrail meclisi 30 Temmuz 1980’de çıkardığı bir yasa ile Kudüs’ü İsrail’in başkenti saymıştı. İsrail meclisinin bu kararı İslam ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de tepkiyle karşılanır. Ancak bu tepki Süleyman Demirel başkanlığındaki hükümet düzeyinde olmaz. Genel seçimlerde % On civarında oy alan MSP tarafından organize edilir.
12 Eylül Askeri Darbesi’nden altı gün önce Konya’da MSP tarafından Kudüs Mitingi yapılır. Mitingin amacı Kudüs’ün işgalini protesto etmek ise de asıl amaç İsrail’e başkent yapılmasını kınayıp lanetlemektir. Mitinge kalabalık bir kitle katılır. Altı gün sonra yapılan askeri darbenin gerekçeleri arasında Kenan Evren tarafından sıkça bu miting gösterilir. Darbenin bir yıl önce (1979) yapılacağı ama şartların olgunlaşması için bir yıl daha beklendiğini açıklayan dönemin ikinci Ordu Komutanı Bedreddin Demirel’in söylediklerine bakılırsa, Kudüs Mitingi darbeden sonra bir bahane olarak kullanılmıştır.
İran’ın İkili Oyunu
Türkiye’de hakim siyaset çevrelerinin Kudüs için bir miting yapılmasını bile darbe nedenleri arasına katmaları İsrail işgallerini belki bir hak olarak gördükleri şeklinde ele alınabilirdi.
İran’da bir halk isyanı ile şahlık idaresinin devrilmesi bu ülkenin Filistin konusundaki siyasetini de temelden değiştirmiştir. Çünkü Humeyni liderliğindeki yeni yönetim, İran’ın Suriye konusundaki dış siyasetini aynen sürdürüp Suriye Baas Partisi ile ittifak ilişkilerini tahkim ederken Filistin siyasetini kökten değiştirmiştir. İsrail yönetiminin Şah ile yakın ilişkilerinin buna neden olduğu düşünülse bile bu neden yetersiz olabilir. Çünkü şahın Suriye Baas Partisi ile de yakın ilişkileri vardı. Ancak Humeyni idaresindeki İran, Suriye Baas Parti diktatörlüğü ile yakın ilişkileri arttırarak devam ettirdi.
İran’ın Kudüs Taktiği
Tahran’daki İsrail elçilik binası Yaser Arafat liderliğindeki FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) ne tahsis edildi. İsrail elçiliği kapatılarak İsrail ile bütün ilişkiler kesildi. Humeyni 7 Ağustos 1979’da Ramazan ayının son Cuma gününü, her yıl Ramazan’ın son cumasında kutlanmak üzere “Kudüs Günü” ilan etti. Her yıl dünyanın değişik ülkelerinden çağrılan davetlilerin katılımı ile Tahran’da Filistin/Kudüs törenleri/toplantıları yapılmaya başlandı. Böylece İran yönetimi, dış siyasetini Filistin işgalini ortadan kaldırma amacına tahsis etmiş gibi telkinler, söylemler de başlamış oldu. Söylem düzeyinde İran’ın kırk yıldan beri bu siyasetini tekrar ettiği bilinmektedir. Haftada birkaç defa da İsrail’i haritadan sileceklerini açıklamalarına rağmen, bu siyasetin söylemden öteye geçtiğini iddia etmek için elde fazla bilgi yoktur.

İran’ın Filistin hakkındaki bu tutumu, Dünya Müslümanları arasında iyi bir yer edinme hayranlık ve bağlılık temin etme gibi iki önemli amacın gerçekleşmesine katkıda bulundu. İran’ın Filistin, Kudüs söylemleri özellikle Şii olmayanların İran’a bağımlı hale getirilmelerinin aracı olarak önemli bir iş gördü.
Arap Dünyasına yönelen İran yayılmacı siyasetini ve Suriye Baas Partisi gibi şahtan hiç de geri kalmayan bir diktatörlük düzeni ile olan kirli ilişkilerini de kapatan bir perde işlevi görmüş oldu. Arap ülkelerinin hain yöneticileri, ABD baskısının da zorlaması ile gündemlerinden büyük ölçüde Filistin’i, Kudüs’ü çıkardıkları bir dönemde İran’ın bu Filistin/Kudüs siyaseti, devlet düzeyinde O’nu Filistin ile ilgilenen tek ülke durumuna getirdi.
Kenan Evren darbesi için Konya Kudüs mitingini bahaneler arasında sayarken, İsrail tarafından Kudüs’ün başkent ilan edilmesinden sonra, Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerini büyükelçilikten konsolosluk seviyesine indirdi. Hem Türkiye’de halk arasında aleyhine kullanılacak bir malzemeyi ortadan kaldırmaya hem de Arap ülkeleri ile olan ticari ilişkiler için bir engeli ortadan kaldırmaya çalıştı. Ticaret pek çok şeye kadir olduğunu bir kere daha göstermiş oldu.
Devam edecek!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.