SON DAKİKA
Hava Durumu

Kullanışlı Aparat PKK

Yazının Giriş Tarihi: 21.01.2022 21:19
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.01.2022 21:19

Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında simgeleşen yeni ve tam bağımsız Türkiye’ye karşı olan Millet İttifakının bu hedefine varması için HDP/PKK ile ittifak yapması şart ve yapıyor. 
 
Bu ittifak eleştirildiğinde “Siz de çözüm sürecinde görüştünüz, Oslo, Habur, Megri megri, Öcalan’ın mektubu, Osman Öcalan’ı Tv’ye çıkardılar” gibi çocukça ve gerçekle bağdaşmayan sloganlar atıyorlar. 
 
Geçen gün TV’de canlı yayınlanan bir programda İP Milletvekili Ahat Andican, “Kobani olaylarında PYD’lileri sınırımızdan geçirdiler” gibi cahilce bir yalana imza atıp Cem Küçük dahil kimse olayın gerçeğini anlatamayınca sosyal medya bilgisiyle siyaset tartışan zır cahil bir topluluk olduğumuz kanısına vardım. 
 
Özellikle de çözüm süreci konusunda herkesin fikri var ama çok az kişi bu konuda okuma ve araştırma zahmetine girerek gerçeklerden haberdar. 
 
Yerimiz az olduğu ve bugüne kadar yazılmadığını düşündüğüm bir “süreci” yazmak istiyorum. Süreç; Öcalan’ın 1999 yılında yakalanıp İmralı adasına getirilmesi ile 2009 yılları arasını kapsıyor. 
 
İçinde mektuplar var, Habur var, Oslo olmasa da direkt Kandil var, Osman Öcalan var, Megri megri zaten var ama bu süreçte ağlayan ülkemiz maalesef.  
 
Hani “devlet terör örgütüyle masaya oturmaz, pazarlık yapmaz” naraları atanlar var ya siz bu bölümü iki defa okuyun. 
14 Nisan 1996'da, Genelkurmay Toplumsal İlişkiler Dairesi'nden Kurmay Albay H.D., Brüksel'deki PKK temsilciliğine gidip, sorumlularından Abdurrahman Çadırcı ile görüşüyor. Bu ilk gayri resmi teması başkaları takip ediyor. 
1997'nin Nisan ayında, HADEP'li avukat Selim Okçuoğlu, Hollanda'nın Arnheim kentine gidiyor. Orada, PKK'nın Avrupa temsilcisi Kani Yılmaz ve "Şahin" kod adlı Ferhan Abdi'ye, -askerler adına- kapsamlı bir ateşkes teklifi sunuyor. (Ferhan Abdi; ABD adına Suriye’de terör devleti kurmaya çalışan Mazlum Kobani kod adlı PYD lideri terörist, Öcalan’ın manevi oğlu) 
 
Selim Okçuoğlu, “askerlerin” temsilcisi olarak, Bursa Cezaevi'nde yatmakta olan Sabri Ok ve Muzaffer Ayata ile de görüşüyor.  
PKK’lı terörist Sabri Ok’la Bursa Cezaevinde defalarca görüşen isim Çevik Bir, Çevik Bir’in verdiği bilgileri Sabri Ok kaldığı Bursa cezaevinden telefonla Öcalan’a bildiriyor, süreç böyle işlerken PKK 1 Eylül 1998'de tek taraflı olarak ateşkes ilan ediyor. 
Yukarıda ki süreci 28 Şubat darbesine giden yol olarak okuyabilirsiniz.
 
16 Şubat 1999, yer İmralı Adası;
PKK lideri terörist Öcalan İmralı’ya ulaştığında şafak sökmek üzereydi. Adada Öcalan’ı Hasan Atilla Uğur adlı Albay karşıladı. Albayın özel bir misyonu ve fiyakalı ünvanı vardı. Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından temsilci olarak gönderildiğini söylüyordu. 
 
Albayın Öcalan’a ilk sözü “Ortada çok büyük bir oyun var. Bu oyunu birlikte bozalım” oldu 
Öcalan: “İlk geldiğimde Genel Kurmay temsilcisi beni karşıladı. ‘Sana büyük işler düşüyor’ dedi. ‘Aflar falan gündeme gelebilir, ev hapsi olabilir’ dedi. 
‘Sizinkiler ne biçim savaşıyorlar, savaşmayı da bilmiyorlar onları engelle’ dedi. Ben de, ‘Bu konuda üzerime düşeni yaparım’ dedim. 
 
Öcalan: “Genel Kurmay temsilcisi başta kardeşlik lafını kullandı olumlu buldum, temsilci önemli biriydi. Hatta bana ‘Sen bile içerde uzun kalmazsın demişti’ 
Sorumlu devlet bir şeyler düşünüyor dedim. Tamam isyan etmeyelim, kardeşçe çözüm dedim.”
 
Terörist Öcalan için Devlet, ordunun üst kademesiydi, barış sadece çatışan taraflar arasında yapılırdı.  
 
Öcalan İmralı’ya geldikten sonra on günlük sorgu başlıyordu, sorgu komisyonu; Genel Kurmay, MİT, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğünden üst düzey yöneticiler ile Kıvrıkoğlu’nun özel temsilci Albay Hasan Atilla Uğur dan oluşuyordu. 
 
Sorgu odasına telefon bile bağlanıyordu (sorgu odası sohbet odası olmuştu) 
Öcalan: “Sorgunun ikinci günü telefondaki kişi ‘Beni hatırladın mı?’ dedi Hatırladığımı söyledim ateşkes için aramıştı o zaman anladım ki bu askeri ateşe aslında Suriye’de bulunduğum o dönemde imha amaçlı değil diyalog için gelmiş.” 
Sorgudayken Öcalan’ı arayan ve konuşan kişi 90’lı yıllarda Öcalan’ın Suriye’de yaşadığı apartman dairesinin alt katında kalan kişi Türkiye’nin Suriye büyükelçiliğinde askeri ateşe olarak görev yapan kişiydi. 
Suriye’deki o apartman dairesinde odası olan bir ünlü daha vardı, Yalçın Küçük.
Apartmanın diğer bir ünlü konuğu elçilik görevlisi Cenk Duatepe idi (Duatepe, yalçın Küçükle bacanaktı ama yakınlıkları  sadece bu değil, örgütseldi). 
Üçüncü ünlümüzü de yazalım ki puzzle tamamlansın o kişide Hasan Atilla Uğur’du. 
Şimdi bu dörtlü Şam’da halay çekmiş midir?  Megri megri... 
 
Mideniz hafif bulanmış olabilir ama daha ötesi var maalesef;  
25 Şubat 1999 da Öcalan avukatlarıyla görüştürülüyordu o görüşme devam ederken Süleyman Demirel başkanlığında MGK toplanıyor Pişmanlık Yasasının süratle çıkarılması kararlaştırılıyordu (Öcalan’ın şartı yerine geliyordu) 
 
18 Mart 1999 tarihinde İmralı’da tutuklu olan Öcalan, PKK ile mektup yöntemiyle haberleşmeye başladı. Bu iletişim ve devam edecek bir yığın bildiri ve mektuplar sorgu komisyonun bilgisi dahilinde ve kolaylaştırıcılığıyla yapılıyordu.
 
18 Nisan 1999 seçimlerinde DSP ve ANAP’ın desteklenmesi talimatını avukatları vasıtasıyla iletiyordu. 
 
Temmuz 1999’da İmralı’da Çevik Bir Öcalan görüşmesi gerçekleşiyordu;  
2 Ağustos 1999 tarihinde Öcalan 1 Eylül 1999 tarihi itibariyle silahlı mücadeleye son verme ve sınır dışına çekilme kararını avukatları vasıtasıyla kamuoyuna duyuruyordu.  
 
Genel af, demokratik hukuk reformu ve idam edilmemek gibi pazarlıklar sonucu bu karar çıkmıştı (Devlet teröristle pazarlık yapmaz mıydı?) 
 
Eylül’ün son günlerine doğru Öcalan’ın avukatı İrfan Dündar Genel Kurmay Karargahını arayarak bir binbaşıyla görüştü Barış grubunun 1 Ekim’de ülkeye giriş yapacağını bunun için gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasını rica etti 
 
Genelkurmayla görüşme yapıldığı bu günlerde İmralı’ya PKK’nın gazetesi olan Özgür Bakış’ın Öcalan’a verilmesine onay veriliyordu. 
 
1 Ekim 1999 tarihinde Ali Sapan öncülüğündeki Barış grubu adlı 8 PKK’lı terörist omuzlarında silahlarıyla Şemdinli’den giriş yapıyordu olay Habur’dan farklıydı. Habur’a gelenler silahlarını bırakarak gelmişti bunlar silahla gelmişler ve olayı kanatacak nümayişler yapılmamıştı, gelenler helikopterle servis edilerek Van’a götürülüyordu öyle çadır filan değil helikopter yani. 
29 Ekim 1999 tarihinde Haydar Ergül öncülüğünde Avrupa’dan ikinci barış grubu daha gelmişti, tarih özellikle seçilmişti aynı olayı o tarihte AK parti yapsa sosyal linç yerdi.
 
2001 sürtüşmeli geçmiş 2002 yılında HADEP’in kapatılması gündeme gelmiş Öcalan “Çok şükür HADEP’ten kurtuluyoruz, çözümün önünde engeldi” diyordu. Yerine DEHAP’la devam edilmesini, genel seçimlerde ANAP, DSP veya CHP ile ittifak yapılmasını istiyor ama bu partiler ittifaka yanaşmıyordu. SHP ile ittifak girişimine ise başkan Karayalçın DEHAP genel başkanı olmak şartıyla evet dediği için olmuyordu.
 
2001-2002 sıkıntılı geçmiş 2002 Kasım 27’den itibaren Öcalan’a görüş yasağı başlatılmıştı (İmralı Cezaevi 2010 yılına kadar askerlerin yönetimindeydi) 
 
2003 yılında ordu 99’ dan buyana yapmadığı operasyonları birkaç ay içerisinde yaparak geçirmişti sürecin bu hale gelmesi seçim sonuçlarıyla ilgiliydi, askerlerin istemediği bir sonuç çıkmış, sonucu değiştirmek için PKK’nın desteği gerekiyordu.
Öcalan “Barış misyonum bitti” açıklaması yapıyordu. 
Ak parti hükümet olduğundan beri hem İmralı’da hem de operasyon anlamında bölgede çok değişik olaylar meydana geliyordu. 
 
27 Ağustos görüşmesinde Öcalan “Genel Kurmay bunlardan daha olumlu düşünüyor” diyerek AK partiyi değerlendiriyordu, ordunun çözüm istediğine AK Partinin engel olduğunu açıklıyordu.

2004 yılında yerel seçimler yapılacaktı, AK Partiyi geriletmek için fırsattı bu seçim dolayısıyla ülke biraz hareketlenmeliydi.

PKK kongre kararı almıştı, kampta yapılan kongreye Öcalan’ın iki avukatı (Mahmut Şakar ve İrfan Dündar) askeri helikopter aracılığıyla katılıyor, “bu kongreden savaş kararı çıkacak” diyorlardı ve karar çıkıyordu.
Kararın enteresan bir yöntem ve kişilerle çıkmasına ve kararın kendisine itiraz den Osman Öcalan kamptan kaçarak Irak’a gidiyor, Osman gibi düşünen Nizamettin Taş, Kani Yılmaz ve diğerleri ileriki süreçte PKK’dan ayrılıyordu. 

Nizamettin Taş ve Kani Yılmaz savaşa karşı çıkma kararını canlarıyla, Osman ise bu kararı itibarsızlaştırma ile ödüyor, savaşa karşı çıkmasından dolayı 2019 seçimlerinde ki açıklaması dahil her açıklaması PKK ve ABD tarafından hedef tahtasına konmasına neden oluyordu.

2004 yerel seçimlerinde PKK verilen görevi yerine getiriyordu ama görevi bununla bitmiyordu.


2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde yine PKK’ya vazife veriliyor oda vazifesini yapıyordu, yine Erdoğan’ın ABD başta olmak üzere her yurtdışı seyahatı öncesinde PKK şiddete başvurmaktan geri durmuyordu.


PKK’nın ne kadar kullanışlı bir aparat olduğunu Öcalan mahkemede detaylı şekilde anlatmıştı.
NATO liderliğindeki dış güçler Türkiye’yi boğmak, tarihsel bağı olan coğrafyadan uzak tutmak, kendilerine mahkum kılmak için yıllarca kullanmıştı.
 
Halkın iradesini boğmak için içerde kullanıldı.

PKK’yı bitirmek için AK parti kullandı.

Ve hala tam bağımsız Türkiye’yi engellemek için kullanılıyor.


Selam ve saygıyla


 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.