SON DAKİKA
Hava Durumu

Hakikatin Peşinde(4): Kutsal ve mahzun Kudüs

 

Haber Giriş Tarihi: 30.12.2015 13:01
Haber Güncellenme Tarihi: 30.12.2015 14:01
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Hakikatin Peşinde(4): Kutsal ve mahzun Kudüs
 

16 kudüs (2)

Kudüs… Semavi dinlerin mübarek şehri... Her bir taşına işlemiş tarihinin, şehrin ruhuna katıldığı, büyüleyici havasıyla insanı çarpan kutsal ve mahzun şehir…

Oysa biz Kudüs’ü daha çok haberlerden  çatışmalarıyla  duyardık. “Filistin ve İsrail çatışmaları, Ortadoğu’nun kanayan yarası” oraya dair en çok duyduğum anlatımlardı. Az bir tarih bilgisi yanında, neler  yaşanıyor  olduğu konusunda derinlikli bir bilgiye sahip değildim;  evleri yıkılmış, darp edilen insanlar, ölen çocuklar medya aracılığıyla ara ara karşılaştığım görüntülerdi. Gazze’den gelen haberler daha da acıydı. Görüntüler daha da katlanılmazdı. İçim öfke doluydu.

Ortadoğu tarihi kitapları yanında, Izzeldin Abuelaish’in   “Nefret etmeyeceğim” adlı kitabını almıştım. Gazze’de bir mülteci kampında doğup büyüyen Abuelaish, idealist Harvardlı bir doktor. Üç kızının da İsrail tankları tarafından öldürülmesine tanıklık edip, hala barış ile ilgili umudunu koruyarak kızlarının ‘’Filistin ve İsrail arasındaki barışa giden yolda son verilen kurbanlar’’ olmasını diliyor. Böyle bir bakışla, intikam duygusundan uzak bir şekilde,’’ barış için ne yapılabilir’’ sorusunu öfkeme kurban etmiş olmanın acizliği bu kitapla yüzüme çarptı.
16 kudüs (4)
ACI ÇEKENİN ACISINA ENGEL OLMAK
İnsandaki  ilk ilkel refleks ‘’Bana acı verene ben de acı vereyim ya da -en iyi ihtimalle- o da acı çeksin’’ şeklinde oluyor. Ben acı vermek istemiyordum ki... sadece acı çekenin acısına engel olmak istiyordum.

Gazze’ye giriş çıkış çok zor hatta imkansızdı. Mısır’dan giriş yapılan Refah sınır kapısı kapalıydı. İsrail tarafından giriş ise imkansızdı. Tel Aviv’e biletimi aldım. 2-2,5 saatlik uçuş, pasaport kontrolünde güvenlik sebebiyle sorulan peşi sıra bir sürü soru ve ardından hemen çıkıştaki bir minibüsle 45 dakikalık bir yolculuk sonunda Kudüs’e vardım. “Old city’’ denilen Doğu Kudüs’te inip öncelikle kendime uygun bir otel bularak çantamı bıraktım. Sora sora, birbirine çok yakın mesafelerdeki  Yahudilerin kutsal mekanı Ağlama duvarı, Müslümanların kutsal mekanı Mescidi Aksa Ve Hıristiyanların kutsal mekanı Kutsal Kabir Kilisesine gittim.Saatlerce oradaki havayı soludum, insanları gözlemledim. Kudüs dinlerin fuar alanı gibi. Ancak adımbaşı bulunan silahlı İsrail askerleri tedirgin ediciydi. Sevgiyi, barışı öğreten dinlerin merkezini bu öğreti mensuplarına karşı silahlar koruyordu. Nasıl bir paradoks!
16 kudüs (3)
DÜŞÜNSEL MAĞARAMDAN ÇIKMAK ZORUNDAYDIM
Aklımda yüzlerce soru vardı. Oturduğum yerlerde, girdiğim dükkanlarda sohbetler açıyordum. Zaman zaman endişeli bakışlara maruz kalsam da en koyu Yahudi, en koyu Müslüman ve en koyu Hristiyanlarla konuşma imkanı buldum. Her dinden, her görüşten insan aynı şeyi söylüyordu ‘’Doğru o kadar açık ki, insanlar nasıl olur da görmezler!’’ Herkes kendi doğrusunu en doğru biliyordu, bununla da kalmıyor kendi doğrusunu başkasının doğrusu yapmakla ilgili güçlü bir ihtiras taşıyordu. Bu durum beni , kendim  hakkında düşünmeye itti, ‘’Acaba ben de doğrularımı sorgu altına almadığım için kendi doğrumu en doğru sanarak bir yanılgı içersinde olabilir miyim?’’ dedim kendime. İnsan başkasıyla iletişime girerken aslında kendi kendisiyle iletişime giriyormuş. O basmakalıp, üzerinde düşünülmeden edinilmiş, ezberletilmiş, başını sağa sola çevirmeyi bilmeyen inançlardan sıyrılıp, evrensel olanın peşinde; önyargıdan ve  kötü hislerden arınarak, kendi doğrularımı yeniden inşa etmek zorundaydım.  Cemil Meriç’in mağara benzetmesindeki gibi düşünsel mağaramdan dışarı çıkma arzusundaydım.
BURADA CAN GÜVENLİĞİNİZ YOKTUR
Bir otobüsle Filistin’e ,Batı Şeria Ramallah’a geçtim, girişte ‘’Burada can güvenliğiniz yoktur’’ yazısı dışında herhangi bir tedirgin edici olayla karşılaşmadım. Beytüllahim, El Halil şehirlerine ve Lut Gölüne gittim. Her yere kurulmuş İsrail kontrol noktalarından geçmek için İsrailli askerin insiyatifine bırakılmış incitici bir düzen vardı. Sağlık, eğitim hizmeti almak,işe gitmek, bir yakınını ziyaret etmek için bu kontrol noktalarından hergün geçmek zorunda olan Filistinliler kimi zaman keyfi olarak  saatlerce bekletilip, aşağılanmalara, itilip kakılmaya maruz kalıyorlardı. Konuşmaya çalıştığım çoğu insan korkuyordu, Yaşlıca bir Filistinli bana ‘’Kudüs tarafında çalışıyorum, bir şey söylersem elimden geçiş belgemi alırlar, nasıl para kazanırım sonra demişti’’ .
SEN BİZİ HEDEF Mİ GÖSTERECEKSİN?
Fotoğraf çekilmek istediğim 8-9 yaşlarında 5-6 tane çocuk beni engellemiş, içlerinde yaşça daha büyük olanı  ‘’ Sen kimsin, bizi, ailemizi hedef mi göstereceksin’’ demişti. Oranın acı gerçekliği küçücük çocukların zihinlerine kazınmış, o korku dolu tedirgin yaşam yüzlerinde mahzun ifadesini bulmuştu. Yol sorarken lise son sınıfa gittiğini öğrendiğim, İngilizcesi son derece düzgün bir gençle sohbet etme şansım oldu. Babası bir İsrailli askerle tartışmış ve üç yıl hapis yatmıştı. O sırada parasızlık ve babasızlık ile ilgili çektiği sıkıntıları anlattı. Amcası da İsraille bir çatışma esnasında ölmüştü, eşini ve iki kızını geride bırakarak. O topraklardaki yaşam için, bizim de kullandığımız ‘’Açık hapishane’’ tabirini kullanmıştı. Hem mücadele etmek hem de oralardan kaçıp gitmek istiyordu. Sadece barışın, huzurun olduğu bir ortamda yaşamak istediğini söylemişti. Bir kitapta okumuştum , bir alegori olarak anlatılır. Atom bombasından kendimizi nasıl savunabileceğimizin anlatıldığı dersten sonra eve dönen küçük kız annesine ‘’Anne, gökyüzü olmayan bir yere taşınamaz mıyız ? ‘’ der.

16 kudüs (5)

Tanıştığım herkesin savaşa, hapse atılmaya, işkenceye, çatışmaya dair bir hikayesi vardı. Yaşama dair içsel bir isteksizlik ile pasif kalan insanlar ve özgürlüklerini hedef alanlara karşı giriştikleri acı mücadelenin içersinde olan insanlar olarak iki grup insan gözlemlemiştim. Ben bu durumun sessiz tanıklarından biriydim. 1948'de, İsrail devleti kurulduğunda, yerinden edilip kendini Lübnan'da bir mülteci kampında bulmuş olan, çocukluğundan itibaren, memleketinden sürülmüş olmanın acısını anlattığı şiirler yazan ünlü şair Mahmud Derviş’in şiirlerinden aşina olduğum o yakıcı zulmü hissediyordum.

Doğru olanın zaten farkında varılmış, önemli olan doğru olanın yolunda eylemin bir parçası olmaktı. Avrupa’da , Arap ülkelerinde politikacılardan Filistin’e destek konuşmaları duyuyordum. Masum insanların üzerine yağan bombaları lanetleyen, gündelik yaşamlarında ellerinden alınan hak ve özgürlükler için Filistinlileri destekleyici konuşmalar, toplantılar, sempozyumlar… Antik çağlarda Yunanistan’da işçi sınıfının oylarını alabilmek için üzerinde koca koca delikler olan bir paltoyla ortalarda gezen bir politikacı gören Socrates onun ikiyüzlülüğünü ‘’Paltondaki deliklerden kibrin görünüyor ‘’ diye açığa vurmuş. O deliklerden barış arzusu, insana sevgi ve saygı görünmedikçe insanlık için kurtuluş gecikecek. Kötü olanı fark ettik artık doğru olan adına bir şeyler yapmak zorundayız.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.