SON DAKİKA
Hava Durumu

MODERN ZAMANLARIN SİMURG'U LÜBNAN (3)

Hatice ASAROĞLU Zümrüd-ü Anka gibi küllerinden yeniden dirilen Lübnan İ

Haber Giriş Tarihi: 05.02.2019 18:24
Haber Güncellenme Tarihi: 05.02.2019 20:24
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
MODERN ZAMANLARIN SİMURG'U LÜBNAN (3)
Hatice ASAROĞLU
Zümrüd-ü Anka gibi küllerinden yeniden dirilen Lübnan
İç savaşın bitmesiyle, önce savaşın bittiğine insanların inandırılması ardından yaraların sarılması, harabeye dönen ülkenin yeniden o eski göz kamaştırıcı günlerine döndürülmesi gerekiyordu. On beş yılın hasarı bir an önce giderilmeliydi.

Savaşın ikiye ayırdığı doğu Beyrut ile batı Beyrut’un bir an önce birleştirilmesi gerekiyordu. Kenti bütüncül bir kimliğe bürüyecek yeniden inşa, iyileştirme çabalarının bir an önce hayata geçirilmesi için, mülk sahipleriyle yatırımcıların ortaklığında “Solidere” adında bir şirket kurulur ve yeniden inşa çalışmaları başlatılır. Bu şirketle başlatılan çalışmalar bir projeye dönüştürülür. Bu proje kapsamında geleneksel ile modern yapının ahenkle devamı için, deniz manzarasını haiz şehir görüntüsünü bozmayacak mimarî değişiklikler, ekonomiyi canlandıracak ticarî gelişmeler yapılması kararlaştırılır. Yirmi dört saat canlı bir şehir konsepti ile Beyrut’un eski cazip konumuna getirilmesi planlanır. Bir nevi kentsel dönüşüm projesi denilebilecek bu projeyle tarihi kent merkezi ile yeni liman bölgesi birbirine bağlanmış olacaktır.

Orphalese halkı,

Davulun sesini boğabilir,

Bir lirin tellerini gevşetebilir,

Ama bir tarla kuşuna şarkı söylememesi için

Kim emir verebilir?(*)

 

“STOP SOLİDERE” 

Saint George Oteli,

Kapitalizme, Sömürüye Karşı Direnişin Sembolü



Yol boyunca ilerlerken kocaman bir afiş dikkatimiz çekti: “Stop Solidere!” Devasa bir yapı olan metruk Saint George “Sen Jorc” (J) otelinin ön yüzüne asılmış bu afiş, kapitalizme karşı açılmış savaşın sancağı gibi ılık Akdeniz mevsiminde soğuk bir mücadele havası, bir isyan rüzgârı estiriyor. Savaşın yaralarını bir an önce sarmak, eski şaşaalı yaşantılarına bıraktıkları yerden devam etmek isteyen Lübnanlılar kentsel dönüşüm projesine, Solidere’e önce çok sıcak bakmışlar. Ancak zamanla yapılan harcamaların halka bedeli ağır gelmeye başlamış. Bir de haksızlıklar yapıldığını, milyon dolarlık yerlerin az bir bahaya bir anlamda gasp edildiğini gören halk bu duruma isyan etmeye başlamış. Bu isyanın bayrağı da Saint George otelinin duvarlarında sallanıyor. Saint George oteli bu sömürüye, haksız kazanç sistemine karşı durmuş, yerini satmamış, hâkim güçlü yapı da kendisini yenilemesine izin vermemiş. Yaralarını saramayan Saint George Oteli, yıllarca köhne görüntüsüyle direnişin sembolü olmuş. Onlarca dava açmış, dönemin başbakanı Hariri ile de çatışmış ama netice alamamış. Sömürüye dur diyebilmenin haklı gururunu şehrin en güzel noktasında bir isyan anıtı gibi dimdik durarak gelen geçene anlatıyor Saint George Oteli. Tam bu noktada Maria’nın anlattıkları gerçekten çok ilginç. Kaderin ne menem cilvesidir ki Hariri’nin suikastı tam da bu otelin önünde gerçekleşiyor. “Stop Solidere!” ile anıtlaşan bu otel içindeki isyanı her gün Hariri’nin taştan suratına çarpabilsin diye Hariri’nin heykeli de tam buraya, Saint George Oteli’nin tam karşısına konuşlandırılıyor. Her gün Hariri otelin dimdik duran heybetli görüntüsü altında “sen yıkıldın ama ben dimdik duruyorum” isyankâr ve onurlu sözlerine muhatap oluyor.

 

Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,

Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak...(*)

RAWCHEH ROCKS GÜVERCİN KAYALIKLARI



Saint George Otelinden hemen sonra Korniş (Corniche) bölgesi başlıyor. Saint George’un ibretlik hikayesiyle ağırlaşan gönüllerimizi şöyle yüksek bir yerden deniz seyrine salıvermek iyi olacaktı. Bu iş için Güvercin Kayalıklarından daha iyi bir yer olamazdı. Güvercin Kayalıkları şehrin en turistik cazibe merkezlerinin başında yer alıyor. Halet-i ruhiyemiz, güvercin tedirginliğiyle kanatlanan gönüllerimiz şehrin bu sakin noktasında sükûnet buldu, epey yüksekçe bir tepeden o muhteşem devasa kayalıkları ve kayalıkları çepeçevre kucaklayan Akdeniz’i seyre daldık. Bir tur klasiği panoramik foto çekmeden ayrılmak olmazdı. Yaz mevsiminde tekne ile yakından temâşa etmek de elbette güzel bir deneyim olacaktır ama bu yukarıdan seyir de gözlerimizin pasını aldı diyebilirim. Pek fazla oyalanmadan otelin yolunu tuttuk. Gözlerimizin pasını almak artık kâr etmiyor, o gözleri tam bir uykuya yatırma zamanı gelmiş de geçiyordu bile çünkü mesaide geçen bir günün ardından gece yolculuğu yapmış, hiç soluklanmadan, dinlenmeden şehir seyrine dalmıştık. Bu küçük şehir turunun ardından, Maria’dan yeme-içme, gezme-eğlenme noktalarına ilişkin tüyoları alarak otelimize yerleştik. Hıristiyanların çokça olduğu bu ülkede araştırma konuma ilişkin eserlere ulaşabilme ümidiyle Maria’ya kütüphaneler hakkında birkaç sorum oldu. Maria ilk kez böyle bir turistik soruyla karşılaştığını, bu soruya karşı hazırlıksız olduğunu, akşam araştırıp ertesi gün yardımcı olacağını söyledi. Gülümseyerek ayrıldık.

BEYRUT’TA KAYBOLMAK NE MÜMKÜN?

Otelimiz Güvercin Kayalıkları’na epey yakın bir yerde, Hamra bölgesindeydi. Keşif yolculuğumuzu otelimizin önünden yürüyerek başlattık. Önce Maria’nın bahsini ettiği yeme içme mekânlarını arayalım dedik. Baktık ki bu iş pek kolay olmayacak, açlıktan da ölmek üzere olduğumuz için Maria’nın dediği yerleri aramakla fazla vakit kaybetmeden kendi kendimize bir yer bulduk. Epey nezih bir mekândı. Daha sonra yediğimiz yerleri ve ödediğimiz meblağları düşününce burasının epey uygun olduğunu düşünüyorum. Deek Duke adı verilen bu restoranda en güvenilir menü tavuk idi. Tavuk eti sevmeyen ben bile değişik usüllerde pişirilmiş ve envai çeşit sos eşliğinde servis edilen tavuğu afiyetle yedikten sonra menünün güzel, yemeğin lezzetli olduğunu söylemem artık farzdır herhalde. Yemeğin ardından Hamra caddesinden epey ilerledik ve aşağıya limana doğru salındık. Zeitunay Liman bölgesine güneşin son ışık huzmeleri düşmeden önce vardık. Deniz kenarı Marina yürüyüşümüzü sahilde bir kafede mola vererek sonlandırdık. Kahvelerimizi yudumlarken güneşi al bir hançer gibi downtownın gökdelenlerinin ardına batırdık. Rotamız, sahilden sabahleyin arabayla aldığımız yolu Maria’nın tavsiyesine uyarak, bu sefer yürüyerek arşınlamak oldu. Gözden kaçan noktaları yakalaya yakala, güzel anılar toplaya toplaya yol aldık. Ilık bir Akdeniz gecesinde -sanırım teknik bir arıza nedeniyle- ışıklandırmanın olmadığı bu geniş kaldırımlı kordon boyunda salına salına ilerledik. Bir daire çizerek tekrar otelimize kolaylıkla ulaşmış olduk. Şehirde kaybolmaya niyetliydik ama denize nazır şehirlerde kaybolmak yokmuş, bunu da öğrenmiş olduk.

 

UMUDUN SESİ FEYRUZ;

“EH, Fİ AMAL/ EVET BİR UMUT VAR”



Lübnan denince aklıma ilk gelen şey kaosun, iç savaşın hazin ülkesi, Bekaa Vadisi ve çok sevdiğim Lübnanlı yazar Amin Maalouf idi. Lübnan’a gelmeden önce yaptığım araştırmalarla bunlara Güvercin Kayalıkları ile Jeita Mağarası da eklendi. İlk gün Güvercin Kayalıkları’nı şöyle tepeden süzüvermiştik. Şimdi ikinci günümüzde yazıldığımız ekstra turla rotamız Jeita Mağarası oldu. Şehrin kuzeyine doğru 20 km.lik bir mesafede olan Jeita Mağarasına doğru harekete geçtik. Yol boyunca büyük bir merakla hem şehri gözlemliyor hem de rehberimizi ve bize arka fonda büyülü sesiyle dem tutan Lübnan’ın divası Feyruz’u dinliyorduk. Ruhu efsunlayan, teskin eden bir nefesi olduğuna inanan Lübnanlılar güne Feyruz dinleyerek başlarlarmış. Feyruz firuze, turkuaz anlamına gelen Arapça bir kelime, umudun rengi anlamına geliyormuş. İç savaş yıllarında her şeye rağmen ülkesini terk etmeyen, acıyla birleşen yaşamları umuda dönüştürerek haykıran Feyruz o güzel sesini her zaman ülkesinin barış ve selameti için kullanmış, Filistin için söylediği ağıtlarla mazlumun da yanında durduğunu tüm dünyaya göstermiş yüce gönüllü bir ses sanatçısı. Cezayir başkanının huzurunda şarkı söylemeyi reddetmesi de erke değil halka şarkı söylemeyi seven biri olarak, onurlu bir duruşu olan sanatçı olarak hafızaların mutena köşelerine nakşetmiş.

 

Yol boyunca ilerlerken rehberimizden ünlü modacı Zuher Murad’ın merkez mağazasını, yol kenarında savaş zamanında fonksiyonunu yitiren ve eğlence merkezi yapılan tren istasyonunu,  önemli fuar ve konserlerin yapıldığı yer Forum Beirut’u, 1915 tehciriyle gelen Ermenilerin geldikleri yerlerin adlarına göre yerleştirildikleri Maraş, Amanos, Araks ve Adana bölgelerini, Simit Sarayı, LCW, Cotton gibi Türk mağazalarıyla City Mall’u, dünyaca ünlü markaların mağazalarının bulunduğu Aishti’yi, Doğu Beyrut’ta dolgu toprak ile oluşturulan yerleşim alanını, taş levhalar üzerine Lübnan tarihinin yazıldığı tepeyi, Beyrutluların yazın geldikleri “Şale” bölgesini, kayak merkezine uzanan yolla hem dağ turizmi hem de deniz turizmini gerçekleştirmenin sadece 45 km.lik bir uzaklıkta olduğunu öğrendik. Mağaraya varmadan mağaranın keşif hikayesini dinledik Maria’dan. 1800’lü yıllarda bir papaz bölgede avlanırken kurşunun boşluğa denk geldiğini fark ederek, araştırıyor ve alt mağarayı buluyor. Bu ilk mağaranın keşfinin neredeyse bir yüzyıl sonrasında 60m. ilerdeki ikinci mağara bulunuyor. İki mağaranın uzunluğu ise 9 km. Mağaraya girmeden önce hazırlıklı olun. Olağanüstü güzellikte, çok farklı bir deneyim yaşayacaksınız.

 

Siz konuştuğunuzda,

Düşüncelerinizle barış içinde olmayı terkedersiniz;

Ve kalbinizin ıssızlığında daha fazla kalamadığınızda,

Dudaklarınızla yaşamaya başlarsınız.

Ses sizin için bir eğlence, bir zaman geçirme aracı olur.

Ve konuşmalarınızın çoğunda,

Düşünce yarı yarıya katledilir;

Çünkü düşünce, boşlukta uçan bir kuş gibidir;

Kelimelerin kafesinde kanatlarını açabilir ama uçamaz.(*)

 

DİP NOT: (*) Halil Cibran dizeleri

YARIN: Muhteşem Güzellikte Jeita Mağaraları

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.