SON DAKİKA
Hava Durumu

Yaseminler cennetine yolculuk (2)

Yazan: Hatice ASAROĞLU İlk durak Bardo Müzesi Tunus’u gezmeye, kenar mahallelerden geçerek vardığımız Bardo Müzesi ile başladık. Bu müze, 1

Haber Giriş Tarihi: 28.10.2015 09:55
Haber Güncellenme Tarihi: 28.10.2015 11:55
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Yaseminler cennetine yolculuk (2)
Yazan: Hatice ASAROĞLU

İlk durak Bardo Müzesi

Tunus’u gezmeye, kenar mahallelerden geçerek vardığımız Bardo Müzesi ile başladık. Bu müze, 1 300 metrelik bir alanda, harikulade mozaiklerin sergilendiği dünyanın en büyük müzesidir. İkinci ve üçüncü büyük mozaik müzeler ise ülkemizde Gaziantep ve Antakya’dadır. Müzeye doğru yol alırken rehberimizin anlattıkları gerçekten etkileyiciydi. Tarım ülkesi olan Tunus, eski uygarlıklara sahne olduğu zamanlarda da bir tarım ülkesiymiş, tarım olan yerde muhakkak toprak ağaları olurmuş, her toprak ağası da zenginliğinin göstergesi olarak evinin bir ya da birçok yerini mozaiklerle kaplatırmış. O zamanki toprak ağalarının Antik Çağ inançları, beğenileri ne ise, yaptıracağı mozaiklerin motifleri de ona göre belirleniyormuş. Bu iş, mozaik işiyle uğraşan profesyonel sanatkârlarla gerçekleştiriliyormuş. İşte bu Bardo Müzesi’nde sergilenen, zenginliği sembolize eden mozaikler, bu zengin toprak ağalarının evlerinden alınıp toplanan müzede sergilenen eserlermiş. Tek tanrılı din anlayışına geçinceye dek, insan ve canlı figürlerinin rahatlıkla resmedildiği bu mozaiklerin harikulade güzelliği, ilerleyen zamanlarda yerini sadece cansız ve kaba figürlere bırakmış. Küçücük taşlardan böylesine güzel sanat eserleri ortaya konması gerçekten insanı büyülüyor. Rehberimizin anlattıklarından müze kelimesinin de etimolojisi hakkında bilgi sahibi olduk. Müze, Yunan Mitolojisinde ilham perilerine, Zeus’un çocuklarına verilen ad olan “musa”dan türemiştir. Müze girişinde içeriye çantalarımızla giremeyeceğimiz söylendi. Yine bir gereksiz uygulama diye düşünmüştüm. Ancak müze girişinde gördüğümüz geçtiğimiz aylardaki terör saldırısında ölen insanların isimleri ve ülke bayrakları, bir takım önlem ve formalitelerin bizim düşündüğümüzün aksine gerekli olduğunun birer kanıtıydı.
KASBAH MEYDANI VE YASEMİN DEVRİMİ ( MEYDAN)
Ülkeyle aynı ismi taşıyan başkent Tunus, tarihi kısmı barındıran Medine ve Fransız koloni döneminde oluşturulan yeni şehir Ville Nouvelle olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Biz, başkent Tunus’un en yüksek noktası olan, devrime şahitlik eden Kasbah meydanından, bir gencin kendini yakarak Yasemin (Arap) Baharı’nı başlattığı noktadan, medineyi gezmeye başladık. Sukların içinden geçerek Zitouna Camii’ne vardık. Namaz vakti olmadığı için açık olmayan camii ancak dışarıdan gördük, içindeki güzellikleri görme imkânı bulamadık. Sadece, Kartaca harabelerinden kalan sütunlarla bu camiinin kubbesinin ayakta tutulduğunu öğrendik. Bab Bahr kapısından girerek, Habib Bourguiba caddesini boylu boyunca adımladık. Fransız mimarisi ve kurgusu olan bu bulvarda, sakin huzurlu gündelik hayatı bozmadan ilerleyen 50-60 kişilik bir gurubun gösteri yürüyüşüne şahit olduk. Tur kapsamında olmadığı ve zaman kısıtlılığı yüzünden ben ve benim gibi diğer meraklılar, evini görmek istediğimiz ünlü düşünür, tarihçi İbn Haldun’un Habib Bourguiba bulvarı üzerindeki heykelini görmekle iktifa etmek zorunda kaldı. Bulvarın bitimindeki saat kulesinden (rehberimize göre Tunus’un Big Ben’inden) şehrin 12 km uzağında bulunan, Fenike ve Kartaca uygarlıklarına ait harabeleri görmek üzere yola koyulduk. Başkentin hemen yanı başında demir yolu ile ikiye ayrılmış Tunus Gölü’nün içinden La Goulette’e doğru yola ilerledik.
LA GOULETTE’TE GELENEKSEL TUNUZ YEMEĞİ: “BRİK”
Osmanlı’nın Tunus’a girdiği sahil noktası olan La Goulette’te yemek molası verdik. Tunus geleneksel yemeği “brik”i tatma imkânı bulduk. Bildiğimiz çiğ böreğin bir değişik varyasyonu olan birik, içinde tam bir yumurta ve ek malzeme ile yağda kızartılmış bir şekilde servise sunuluyor. Nefasetini ve kıvamını bulabilmesi için yumurtanın ne tam pişmiş ne de az pişmiş olması gerekiyor.  Brik kız istemeye gelen damat ve ailesine ikram edilirmiş. Eğer damat böreği dökmeden ve dağıtmadan yiyebilirse becerikli bir kişi olarak kabul edilir ve kız verilirmiş.
BÜTÜN DENİZ YOLLARI KARTACA’YA ÇIKAR (KARTACA)
Andrea Doria “bütün deniz yolları Kartaca’ya çıkar, kara yollarıysa Roma’ya ” dediği Kartaca harabelerinin bulunduğu tepede, üç bin yıl öncesi bir medeniyetten Roma’nın yakıp yıkması sonucu toprak üstünde kalan bir iki ev (villa) kalıntısından başka bir şey göremedik. Görülen o ki, Hanibal’ın Roma’yı yenmesinin rövanşı çok kötü bir şekilde alınmış. Bu harabeler üzerinde Fransızlar tarihi ört bas etme kendi egemenliğini gösterme adına büyük bir katedral inşa etmiş. Harabelerin içinde bulunan müzede, o döneme ait kalıntılara ve mozaiklere göz atma imkânı bulduk.
TURUNÇ AĞAÇLARI ARASINDA MAVİ BEYAZ SİDİ BOU SAİD ( SİDİ )
Tunus’ta hemen hemen her şehrin bir koruyucu azizi vardır. Bu şehrin azizi olan Sidi Bou Said’den adını alan bu şirin kasabaya turunç ağaçlarının arasından girdik. Sidi Bou Said tam bir renk cümbüşüydü; rengârenk çiçekler, beyaz boyalı mavi kapılı pencereli evler, yeşillikler, parlak bir gökyüzü ve olabildiğince uzanan masmavi deniz! Sidi Bou Said’in yokuşlu sokaklarında ilerlerken o güzel evlere ve meşhur Tunus kapılarını görme fırsatına eriştik. Kapılardaki çivi sayısının, ev sahibinin zenginliğini gösterdiğini öğrendik.
Sidi Bou Said’in en yüksek noktası olan Fener tepesine çıktık. Bu tepenin altında sıralanan müthiş panaromik manzaralı bir kafede “ Cafe Des Delices”te buz gibi çilek suyu yudumlayarak yorgunluğumuzu attık. Gözlerin aldığı doyum hiçbir nefasetle boy ölçüşemez. Kelimeler tükeniyor, ruhunuzu sakin havanın dinginliğine, bakışlarınızı Akdeniz’in derinliklerine gömüp bir parçanızı sanki bırakarak ve hiç ayrılmak istemeden ayrılmak zorunda kalıyorsunuz. Sidi Bou Said’de bizim lokma diye bildiğimiz kızartılmış hamurun şekerlisinden tattık. Tok olmama rağmen beğenerek yediğimi söyleyebilirim. Dönüşte müze olarak seyre açılan tipik Tunus evini muhakkak görmelisiniz.
Hidrolik mühendislikte usta medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Tunus’ta, su medeniyetinin izlerine her yerde rastlamak mümkündür. Sidi Bou Said’den inişte 120 km.lik su sarnıçlarının toplandığı alan gözümüze takıldı. Ülkenin iç kısımlarında su medeniyetine ilişkin daha çok şeyler bulacağımızdan henüz haberimiz yoktu. Rehberimizin anlattıkları, Endülüs’te su israfıyla ilgili davalara bakmak üzere kurulan su divanı mahkemeleri, suya verilen önemin göstergesi olarak hafızalarımızda yer etti. Yol üstünde şahit olduğumuz 1200 yıllık bir zeytin ağacı, önünde bulunduğu Zitouna Bank’ın sembolü olarak bütün haşmetiyle yıllara meydan okuyordu.
KAYRAVAN’DA AGLABİT HAVUZLARI ( KAYRAVAN)
Kayravan’a girmeden önce, havuzların önünde kale kapısı gibi duran binanın tepesinde 9.yy’dan kalma aglabit havuzlarını görme imkânı bulduk. Uzaktaki dağlardan getirilerek bu havuzlarda toplanan sular dinlendirildikten sonra halkın kullanımına sunuluyormuş. bu kule gibi bina hediyelik eşya satan bir dükkandı. Dükkan sahibi Kayravanlı amca ile uzun uzun sohbet ettik. Tunus’ta Türk olduğumuzu anlar anlamaz ilk duyduğumuz sözler olan, “Erdugan ve Mustafa Sandal” ı bu amca da diline pelesenk etmiş.
Kayravan, UNESCO Dünya Mirasları listesindedir. Tunusluların Ulu Camii, Ukbe Bin Nafi Cami, Kayravan’ın hemen girişinde ziyaretçilerini bekliyor. Tunuslulara göre Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra en kutsal yer addedilen Kayravan Cami’i ziyaretimiz ne büyük tevafuktur ki Regaip Kandili’ne rast geldi. Dini anlamda burası öyle kutsanmış ki üç kere Kayravan’a gelmek Mekke’de hac yapmış olmakla eş tutulmaktadır.
Normalde medinenin içinde yer almasını beklediğimiz bu ihtişamlı ve görkemli cami, dönemin jeo-politik ihtiyaçlarına binaen medine dışında bir yere konuşlandırılmış. Minaresi bilindik minare vazifesi görmekten öte bir gözetleme kulesi gibi, avlu duvarları ise heybetli kale burçları gibi, şehri korumak, olası tehlikeleri bertaraf etmek üzere bir işleve sahip. Devasa avlusunun ortasında yine su medeniyetinin izine rastladık. Yağmur suları bu avlunun ortasındaki bölümden açılan oluklarla süzülerek aşağıda toplanıyor, kuyularda depolanıp kullanıma sunuluyormuş.
Kayravan Cami’i gezdikten sonra medinesine doğru yol aldık. Yine bilindik dar sokaklarda beyaz ehramlı, berberi kıyafetli insanlar, sokaklara sarkan vitrinler, daracık odacıklarda işletilen tezgâhlarıyla tekstil atölyeleri, kumaş, bakır ve “Makroud” dükkânları dikkatimiz celb etti. Hurma ezmesinin susam, bademle karıştırılıp irmikle kaplanıp kızartılarak yapıldığı bir çeşit tatlı olan Makroud’u tattım ancak pek beğenmedim.
Medine sokaklarında ilerlerken bir han içinde, hayvan (deve) gücüyle kuyudan su çekilen yer gerçekten ilgi çekiciydi.

Yarın: Yaseminler cennetine yolculuk (3): Deniz kıyısında zakkum ve hurma ağaçlarıyla çevrili Monastır…
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.