SON DAKİKA
Hava Durumu

Kurucu Anayasa var mı?

Yazının Giriş Tarihi: 12.02.2021 20:56
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.02.2021 20:56

1921 şartlarında Ankara’daki yöneticiler, doğrudan veya dolaylı olarak İtilaf Devletleri ile bir barış anlaşması yapmanın bir yönetim değişikliği şartına bağlı olduğunu bilmemeleri mümkün değildir. İstanbul’un 13 Kasım 1918’de işgal edilmesi, padişah ve ona bağlı Osmanlı hükümetlerinin çalışamaz duruma getirilmesi, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin işgal edilerek zorla Rauf Orbay, Kara Vasıf gibi bazı milletvekillerinin İngilizler tarafından tutuklanmış olmaları ile İngilizler, İstanbul’daki idareyi adı var kendi yok durumuna getirmişlerdi. Mart 1921’de Londra Konferansı’ndan itibaren İngilizler ile Ankara Hükümeti fiilen bir birini tanıyıp muhatap saymıştır. 1921’de önce İtalya sonra Fransa ile Ankara hükümetinin resmi anlaşmalar yapması da Osmanlı Devletinin bir varmış bir yokmuş durumunu arttırmıştır.


Geriye uygun bir zamanı beklemek kalmıştır. Padişah Vahdettin ve ona bağlı hükümetlerde yapıp ettikleri yanlışlar ile Ankara Hükümetinin işlerini kolaylaştırmış bütün güç ve otoritenin Ankara’da toplanmasını muhtemelen hiç istemeden temin etmiştir. Türkiye’de rejim değişikliği, iktidar mücadelesini Kemal Paşa’nın kazanmasından başka bir şey değildir. Ama elbette bunun bir bedeli olmuştur.


Osmanlı Hükümeti ile daha önce Mondros Mütarekesini imzalamış olan İtilaf Devletlerinden Fransa ve İtalya 1921’de barış anlaşmaları da yaptıkları halde 11 Ekim 1922’de Ankara Hükümeti ile Mudanya Ateşkesini imzalayarak Osmanlı padişahını ve hükümetini fiilen yok etmişlerdir. Dolayısı ile İtilaf Devletleri bu davranışları ile Osmanlının tasfiyesi için lazım geleni yapmışlardır. Bu şartlar altında geriye kalanı, Ankara Hükümeti ve meclisi tamamlamıştır.


Kemal Paşa 1 Kasım 1922’de mecliste padişahlığın kaldırılmasına itiraz eden milletvekillerine karşı “ihtimal bazı kafalar kesilecektir” diyerek tercihini ortaya koymuştur. Padişahlık/Saltanat bu tehditler altında kaldırılmıştır. İtilaf Devletleri, önce ateşkes, sonra barış anlaşması içinde tek muhatap olarak Ankara hükümetini kabul edince içerideki ve dışarıdaki şartlar Osmanlı Devletinin tasfiyesini tamamlamıştır.


Bütün bu olayların 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu ile açıklanması elbette mümkün değildir. Bu anayasanın kurucu ilkeleri çerçevesinde cumhuriyetin ilan edildiğini iddia etmek geçmişi kurgulamaktır. Cumhuriyetin ilanında Karabekir, Kemal Paşa, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy vb isimler arasında ortaya çıkan ayrılık, önceden kendi aralarında cumhuriyetin ilanı için bir anlaşma ya da fikir birliğinin olmadığı göstermiştir.


Yine 1919-1922 döneminde yöneticilerin, meclisin sürekli padişaha bağlılık açıklamaları, padişahı esaretten kurtarmaya çalıştıklarını söylemeleri Milli Mücadelenin amaçları Milli Mücadele zamanında yapılan bu açıklamalar, ister istemez Mili Mücadelenin amaçlarını ortaya koymaktadır. Milli Mücadele esnasında asla padişahı kovacağız, cumhuriyeti kuracağız diye bir söylem yoktur. Mücadele bittikten sonra yapılan işler ile mücadele esnasında söylenmiş olanlar arasında hiçbir uyum yoktur. Bu yüzden cumhuriyetin ilanını, tek parti, tek adam idaresinin kurulmasını Milli Mücadelenin doğal bir sonucu gibi görmek esaslı bir yanlışlıktır.


Savaşı kaybetmiş olan diğer İttifak Devlerindeki rejim değişikliklerine müdahil olan İtilaf Devletlerinin, söz konusu Türkiye olunca, rejim değişikliğine müdahale etmemiş olmaları hayatın doğal akışına uygun değildir. İstanbul’un işgalinden başlayarak hemen her karar ve uygulamaları ile İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin devam etmesini istemediklerini göstermişlerdir. Yüzlerce yıl Avrupa’nın içlerine kadar fetihler yapmış olan Osmanlı Devleti’nden intikam almanın zamanının, fırsatının geldiğini görmüş olmalıdırlar.

1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu, kısa olması bakımından dikkat çekicidir. Uzun ve ayrıntılı olan anayasa metinleri için değiştirilme ihtiyacı daha çok olmaktadır. Meclisin görevleri arasında şeriat kurallarının sayılması halkın gönlünü almanın ötesinde bir işleve sahip olmuştur. Bu tür maddelerle meşruiyet kazanan, otorite elde eden Ankara Hükümetleri daha sonra bu maddeleri tehdit saymışlar irtica adıyla onlara karşı mücadele etmeyi varlık nedeni bilmişlerdir.


1924 Anayasası, meclisin görevleri arasında şeriat kurallarını saydığı gibi, ikinci maddesinde de “devletin dini İslam’dır” diyerek bir adım daha öne geçmiştir. Askeri otoritenin yardımı ile her türlü değişikliğin yapılabileceği mümkün görülmemiş yine de her ihtimale karşı anayasada bu tür maddelere yer verilmiştir.
Cumhuriyetin kurucu metni olarak 1921 teşkilatı Esasiye Kanununu görmek gerçekçi değildir. Evet rejim değişikliği esnasında böyle bir anayasa vardı. Ama bu anayasa olmasaydı da sonuç değişmezdi. Çünkü Ocak 1923’de İzmit’te basın toplantısı yapan Kemal Paşa, “unutulmasın ki bir de ihtilal hukuk vardır” demiştir. (Arı İnan, Atatürk’ün  Eskişehir-İzmit Konuşmaları, TTK, Ankara 1982) İhtilal hukuk yazılı değildir. Neleri kapsadığını, kimlerin nasıl uygulayacağı da elbette bilinmemektedir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.