SON DAKİKA
Hava Durumu

Müslümanların Vahdeti Nasıl Olur? -I-

Yazının Giriş Tarihi: 08.01.2016 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.01.2016 06:00
 

İslam inançları bakımından Müslümanların ayrılığını üstelik bir de biri birleri ile savaşmalarını açıklamaya imkan yoktur. Ne var ki fiili durum böyledir. Müslümanları, Haçlıların biri birlerine düşürdüğü görüşü de çok isabetli değildir. Çünkü biri biri ile savaşmaya hevesli öyle İslami kesimler var ki fazladan Haçlıların bir gayreti de gereksiz olmaktadır. Müslümanların bu duruma düşmelerinin elbette, inancın kavga/niza zemin hazırlayacak şekilde açıklanmasından başlayarak yüzlerce yıllık tarihi birikimin içinde pek çok neden bulunmaktadır.
Günümüz İslam dünyasında Müslümanlar arasında ki önü alınmayan kavgalar Sünni / Şii adıyla yapılmaktadır. Bu kavganın en önemli tarafları ise İran ve Suudi Arabistan’dır. Suudi yönetiminin kendine temel aldığı Vehhabi ekolünün “Sünni” sayılıp sayılmayacağı hakkındaki tartışmalar da ayrı bir konudur. İran ve Arabistan’ın tutumları bu kavgayı giderek topyekun bir bölgesel savaşa doğru sürüklemektedir. Ülkelerin bir biri ile rekabeti olabilir bu rekabet nedeniyle pek çok işin yapılması da mümkündür, muhtemeldir. Ne var ki bu iki ülkenin biri birine karşı tutumu iki ülkenin arasındaki rekabetten çok daha fazladır. Bu sorunun anlaşılması adı geçen ülkelerin temel siyasetlerinin analizine bağlıdır.
Şah yönetiminin devrilmesinden beri İran kendisini “gerçek İslam’ın” temsilcisi saymaktadır. İran yönetimine göre kendisinden başka İslam’ı temsil edecek bir ülke/bir yönetim yoktur. İran’da Şiilik resmi mezheptir. İran anayasasına göre, İran’da bakan, cumhurbaşkanı, rehber olmak içinde Şii olma şartı vardır. İrian’da nüfusun % 20 kadarı olan Sünnilerin yönetim de hiçbir ağırlığı yoktur. İran meclisinde ki Sünni milletvekillerinin yönetim üzerinde ki etkisi ülkede ki Hıristiyan/Yahudi azınlığın temsilcilerinden asla fazla değildir. Basın yayın tümüyle devletin tekelindedir. Yani Şiilerin tekelindedir.
İranda 12 masum saydıkları imamları anma törenleri (özellikle Hz Hüseyin için yapılan Kerbela), bayram saydıkları ve “kadir-i hum” verdikleri benzeri törenlerin neredeyse hemen hepsi Büveyhoğulları ve Safaviler döneminden kalma adetlerdir. Bu törenlerde gizli açık “Sünniler” hasım taraftır. Adı “İslam Cumhuriyeti” olan İran’da hemen her iş “tarihin tüneline/zaman tüneline” mahkumiyetin bir belirtisidir. Bu durumda ister istemez İran tarafı için “İslam Şiilerden” ibaret durumuna gelmektedir. Ülkede ki Sünni azınlık bir çeşit tutsak bir çeşit rehine durumundadır.
İran dışında ki Şii azınlıkları da İran o ülkelere karşı, istikrarsızlaştırmanın bir aracı olarak görmektedir. İran yönetimi kendi sınırları dışında ki her şii topluluğu ile iyi ilişki içindedir ve o şii topluluklar da kendi ülkeleriyle ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bu sorunların büyümesinde yaygınlaşmasında İran önemli bir etkiye sahiptir. İran’da egemen olan Şii anlayış Büveyhi/Fatımi/safavi sınırlarına Orta Çağ anlayışına boğulmuştur.
1954’te Ezher Şeyhi Mahmut Şeltut himayesinde Mısır’da başlatılan Darüt takrip (Mezheplerin yaklaştırılması evi) gibi benzeri Orta Çağ Şiiliğinde olmayan çabalara Şii ulemadan katkıda bulunanlar olmuştur. Ancak bu katkılar 1979’dan sonra, İran Hükümetinin resmi politikalarının tanıtımının yapıldığı bir içerik sınırlarını aşmamıştır. İran kendi ülkesindeki Sünni azınlıkların hak ve özgürlükleri için çok kötü bir sınav vermiştir. Bu durumda her yıl Tahran’da yapılan Darüt Takrib toplantıları, vahdetin sağlanmasına asla bir katkı sağlamamıştır. İran’a dışarıdan davet edilen Şii ve Sünni hiziplerin devşirilmesinin, İran resmi politikalarının bir zemini olmuştur.
İran’ın yayılmacı siyasetin de komşu ülkelerde bulunan Şii topluluklar, o ülkelere karşı bir öncü kuvvet olarak görülmüş ona göre yönlendirilmiş, görevlendirilmişlerdir. Irak, Bahreyn, Pakistan, Afganistan, Kuveyt, Suriye, Yemen, Suudi Arabistan vb ülkelerde ki Şii topluluklar bu ülkelerde yönetimlere karşı İran’ın siyasetlerinin yanında saf tutmuş ve o siyasetler için şiddete varan her çeşit faaliyetlerin içindedirler.
ABD yardımı ile Irak’ı ele geçiren İran’ın bu ülkede ki Sünnilere karşı işlenene suçların hem ortağı hem düzenleyicisidir. Suriye’nin yerle bir edilmesinde Rusya ile Sosyalist Baas ile beraberdir. İran’ın kendi ülkesinde Sünnilere karşı sicili ne kadar bozuksa İran dışında bu sicil Irak, Suriye ve Yemen’de kanlı ve toplu katliamlarla daha da bozulmuştur. İran bütün bunları yapmaya, kendisi için bir hak olarak bakarken rakibi olanların kendisine karşı olan savunmalarını ise “Siyonist bir tuzak” ve “satılmışlık” saymaktadır. İran’ın bu bakış açısı ile hangi vahdet sağlanabilir? İran’ın bu tutumu mezhep savaşlarının bir tarafını oluşturmaktadır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.