CHP’nin içindeki tecavüz vakalarına bakış şekli gösteriyor ki gerçeklerden kaçmayı salah olarak görüyorlar. Pisliği halının altına süpürme, olup biteni ehemmiyetsiz gibi göstermek bunların şiarı haline gelmiş. Tecavüz vakalarını örtme, hatta tecavüze uğrayanı suçlayıp cezalandıracak şekilde davranma gayretleri bundan. Mağdura baskı yapıp susturma gayretleri de bunu gösteriyor. Bu baskı aşikâr veya zımnen yapılıyor. Ankara Belediyesi çalışanı sabıkası kabarık zatın belediye kartıyla uyuşturucu kaçakçılığı yaparken yakalanmasını buna dâhil bile etmiyorum. Hatta Şerefli Türk Ordusu’na dil uzatan zatı hiç anmaya bile lüzum görmüyorum. Bu gibi durumlar vakayı adiyeden sayılır oldu.
Suç unsuru ve ahlaka mugayir vakaların partiye halel gelmesin diye örtülmeye çalışılması bir raddeye kadar anlaşılabilir belki. Ne var ki, bu örtme çabaları içinde baskı ve tehdit uygulanması kabul edilebilir bir şey değildir.
Burayı geçelim.
Bu vakalar mütearefe vakalardır, herkesin konuştuğu bir utanç haline gelmişse yapılacak şey bellidir. Kamuoyundan başı öne eğik biçimde ve samimiyetle özür dilenmeli ve olaylara karışan şahıslarla ilgili gereken yapılmalıdır. Gerekenden kasıt sadece onları partiden atmak değil açılan davalarda mağdurun yanında durarak müdahil de olunmalıdır.
Hal böyleyken CHP’liler ne yapıyor? Ne yapacaklar, utanacakları yerde bu menfur olaylar karşısında açığa çıkaranlara, karşı gelenlere saldırmayı tercih ediyorlar. Yani hem suçlu hem güçlü bunlar.
Kemal ortaya çıkıp bir de savunuyor bazılarını.
İnsan utanır, değil mi?
Utanma yerine öyle bir saldırıyor ki Kemal, köşe yazarlarından Abdülkadir Selvi’yi bile çileden çıkardı. Selvi son yazısında ağır kelimeler kullandı kemal için;
“Kılıçdaroğlu, “Abdulkadir Selvi telefon açıp sorabilirdi bana, ‘Ya şunu yazma, bunu yaz’ falan diyebilirdik yani” diyor. Tam da sorun burada. Ne kadar çarpık bir anlayış. Kusura bakmayın Kemal Bey, “Şunu yaz, bunu yazma” türüne gazetecilik demiyorlar. Onun adı başka bir şey. O da bende yok.”
Kemal ve onun gibiler için ifade özgürlüğü ve demokrasi çok farklı anlamlar ihtiva ediyor. İfade özgürlüğünün bunların lügatindeki anlamı “Sayın Cumhurbaşkanımıza, Ak Partiye ve inançlı insanlara saldırıp hakaret edebilme serbestliği” demokrasi kelimesi ise “Sadece CHP’nin seçilme hürriyeti” gerisi yok.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Alpan
MÜTEAREFE VAKALAR
CHP’nin içindeki tecavüz vakalarına bakış şekli gösteriyor ki gerçeklerden kaçmayı salah olarak görüyorlar. Pisliği halının altına süpürme, olup biteni ehemmiyetsiz gibi göstermek bunların şiarı haline gelmiş. Tecavüz vakalarını örtme, hatta tecavüze uğrayanı suçlayıp cezalandıracak şekilde davranma gayretleri bundan. Mağdura baskı yapıp susturma gayretleri de bunu gösteriyor. Bu baskı aşikâr veya zımnen yapılıyor. Ankara Belediyesi çalışanı sabıkası kabarık zatın belediye kartıyla uyuşturucu kaçakçılığı yaparken yakalanmasını buna dâhil bile etmiyorum. Hatta Şerefli Türk Ordusu’na dil uzatan zatı hiç anmaya bile lüzum görmüyorum. Bu gibi durumlar vakayı adiyeden sayılır oldu.
Suç unsuru ve ahlaka mugayir vakaların partiye halel gelmesin diye örtülmeye çalışılması bir raddeye kadar anlaşılabilir belki. Ne var ki, bu örtme çabaları içinde baskı ve tehdit uygulanması kabul edilebilir bir şey değildir.
Burayı geçelim.
Bu vakalar mütearefe vakalardır, herkesin konuştuğu bir utanç haline gelmişse yapılacak şey bellidir. Kamuoyundan başı öne eğik biçimde ve samimiyetle özür dilenmeli ve olaylara karışan şahıslarla ilgili gereken yapılmalıdır. Gerekenden kasıt sadece onları partiden atmak değil açılan davalarda mağdurun yanında durarak müdahil de olunmalıdır.
Hal böyleyken CHP’liler ne yapıyor? Ne yapacaklar, utanacakları yerde bu menfur olaylar karşısında açığa çıkaranlara, karşı gelenlere saldırmayı tercih ediyorlar. Yani hem suçlu hem güçlü bunlar.
Kemal ortaya çıkıp bir de savunuyor bazılarını.
İnsan utanır, değil mi?
Utanma yerine öyle bir saldırıyor ki Kemal, köşe yazarlarından Abdülkadir Selvi’yi bile çileden çıkardı. Selvi son yazısında ağır kelimeler kullandı kemal için;
“Kılıçdaroğlu, “Abdulkadir Selvi telefon açıp sorabilirdi bana, ‘Ya şunu yazma, bunu yaz’ falan diyebilirdik yani” diyor. Tam da sorun burada. Ne kadar çarpık bir anlayış. Kusura bakmayın Kemal Bey, “Şunu yaz, bunu yazma” türüne gazetecilik demiyorlar. Onun adı başka bir şey. O da bende yok.”
Kemal ve onun gibiler için ifade özgürlüğü ve demokrasi çok farklı anlamlar ihtiva ediyor. İfade özgürlüğünün bunların lügatindeki anlamı “Sayın Cumhurbaşkanımıza, Ak Partiye ve inançlı insanlara saldırıp hakaret edebilme serbestliği” demokrasi kelimesi ise “Sadece CHP’nin seçilme hürriyeti” gerisi yok.