SON DAKİKA
Hava Durumu

Nekbe gününde Yahudi ulus devleti

Yazının Giriş Tarihi: 13.05.2017 18:22
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.05.2017 18:22
İsrail’in bilinen resmi bir anayasası yoktur. Yine de temel yasa niteliğinde görülen azı yasaları vardır. Böyle bir nitelikte sayılacak bir yasa İsrail Meclisi Knesset’ten  “Yahudi Ulus Devleti adıyla geçti. Yasa da, “İsrail’de resmi dilin sadece İbranice olması, Dünyadaki bütün Yahudilerin İsrail vatandaşı sayılması, bütün Yahudilerin İsrail’in vatandaşı olma hakkına sahip olması, İsrail devletinin de bütün Yahudilerin dini ve etnik devleti sayılması, ülkenin kaderini tayin etme hakkının sadece Yahudilere ait sayılması, İsrail’in dünyadaki bütün Yahudilerin tarihi anavatanı sayılması, dünyadaki bütün Yahudilerin İsrail’e dönme yerleşme haklarının olması, bir hukuki boşluğun ortaya çıkması halinde Yahudi şeriatının referans alınması, Yahudilerin bütün dini günlerinin resmi bayram kabul edilmesi” gibi hükümlere yer vermiştir.

İsrail Meclisi’nde ki Arap milletvekilleri bu yasayı İsrail’deki Araplara karşı bir savaş ilanı saydılar ancak sonuç alamadılar. Aslında böyle hükümler içeren bir yasanın olup olmaması İsrail Devleti’nin uygulamaları için çok önemli değildir. Çünkü Filistin topraklarının işgal edilmesi ile 14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kuruluşu ilan edildiğinde yaklaşık bir milyonluk Arap nüfusu (1950 BM raporuna göre) zorla Filistin’den çıkarılmıştı. Bu tarihten sonra da Araplar zorla Filistin’den çıkarılmaya devam edildi. Günümüzde Filistin İsrail anlaşmazlıklarından en önemlisi yurtlarından edilen bu Filistinlilerin geri dönüşü sorunudur Sayıları beş milyonu geçmiş olan yurtsuz bırakılan Filistinlilerin dönmesi halinde, Yahudi nüfusu Filistin’de azınlığa düşecektir. İsrail’in hiç kabul etmediği sorunlardan en önemlisi budur.

Yahudilerin inançlarına göre Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölge Tanrı’nın (Yehova) Yahudilere vaad ettiği topraklardır. İsrail bayrağında ki iki mavi çizgi de bu vaad edilmiş toprak inancın iddiasını teşkil etmektedir. İsrail’de Arap nüfusunun yasalarla güvence altına alınan hiçbir hakkı yoktur. İsrail gerekli gördüğü zaman, Arapların evlerini yıkarak onların yerine çok katlı binalar yaparak dünyanın dört bir yanından getirdiği Yahudi nüfusunu yerleştirmektedir. Arap nüfusun yerleşik olduğu köy ve şehirlerarasına, Yahudi yerleşim alanları kurarak Arap köy ve şehirlerinin bir biri ile fiziki bağlantısını kestiği gibi, Arapların su kaynakların da engellemektedir.

Günümüzde İsrail işgalinde ki bölgede Arap nüfus % 20’yi oluşturmasına rağmen, Arap olanlar İsrail, ordusuna, polisine ve İsrail Devleti’nin her hangi bir biriminde ne idareci ne de memur olma hakkına sahip değildir. Arap nüfus, İsrail’de istediği bir köye, şehre yerleşme hakkına, oralarda ticaret yapma hakkına veya mülk edinme hakkına sahip olmadığı gibi yüzlerce yıldır sahip olageldikleri evleri, tarlaları veya dükkânları da İsrail’in gerekli gördüğü zamanlarda ellerinden alınmaktadır. Araplar İsrail’de ikinci veya üçüncü sınıf vatandaş bile değillerdir. Çünkü İsrail’in bütün yönetim düzeni, Yahudi ırkına, dinine göre ayarlanmıştır. Araplar bu gün olmasa bu gün olmasa bile yarın mutlaka kovulması ya da öldürülmesi icap eden yabancı düşman bir topluluk sayılmaktadır.

Ulus devletin en kaba en saldırgan ve vahşi uygulaması İsrail örneğidir. Filistin toprakları Tanrı tarafından Yahudilere armağan edilmiş topraklar olarak görülürken, buna engel olmaya çalışan Filistinliler ise her şeyden önce Tanrı’nın bu armağanını, vaadini engellemeye çalışan suçlu/günahkar kimseler sayılmaktadır.

İsrail Devleti’nin yönetim anlayışı böyledir de Yahudi halkının tutumu farklı mıdır? Yahudi halkının ezici çoğunluğu devletin bu tutumunu içselleştirmiştir. Çünkü böyle davranan ya da böyle siyasetler vaad eden partiler ancak İsrail’de seçim kazanmaktadırlar. Bu yüzden İsrail Devleti ile Yahudi halkın biri birinden ayrı düşünmek yanlıştır.

Özetle “Yahudi Ulus Devleti Yasasının” çıkması ile çıkmaması arasında orada bulunan Araplar için değişen bir şey yoktur. Benzeri yasaların çıkarılmasını ya da İsrail’in uygulaya geldiği ırkçı yayılmacı işgalci ve dinci siyasetlerin benzeri sayılabilecek tutumları görüşleri bir insanlık suçu ilan eden AB-ABD ve uluslar arası kuruluşların İsrail’deki bu vahşi uygulamalar karşısında sessiz ve tepkisizi tutumları ise riyakârlıklarının, İsrail’in vahşetlerine ortak olmalarının yeni bir göstergesinden başka bir şey değildir. Görünen odur ki İsrail’in varlığı bölge ve dünya barışı için en büyük tehdittir. Zaten İsrail ile barış, bütün sürüyü kurtlara teslim etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.

Türkiye’de, devletin idari bakımdan (tek devlet, tek başkent, tek bayrak, tek meclis, tek hükümet) “ulus devleti” sayılmasını bir insanlık ve Müslümanlık suçu olarak takdim edenlerin, İsrail’in yaptıkları karşısında kör ve sağır olmaları buna karşılık takıntılarını yüz yıl öncesinin Mahmut Esat Bozkurt’un fantezili takıntılı hezeyanları ile süslemeleri de azınlık ırkçılıklarını ve bölücülüklerini gizleme çabasıdır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.