SON DAKİKA
Hava Durumu

Ölülere Hadis Okumak…

Yazının Giriş Tarihi: 20.01.2017 22:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.01.2017 22:28
“Sen Mezarlardakilere işittirici değilsin” (Fatır:22)

“Şüphesiz ki sen Mevtalara işittiremezsin…” (Neml:80)
“…Hayy olanı uyarsın… diye” (Yasin:70)

Hz. Muhammed’in, Kur’an’ı ya da hadislerini (özetle tebliğini) Mekke’deki mezarlığa veya mezarlarda yatan mevtalara okumadığını biliyoruz. Veya O’nun, bazı ayet veya hadisleri mevtaların ruhlarına okuduğuna dair bir uygulama da bilmiyoruz.

Neyi biliyoruz?
O tebliğini Mekke’nin -başta ekâbir olanları olmak üzere- yaşayan, halkına ve yaşadıkları hayata karşı ele dümdük/ apaçık bir şekilde dile getirmiştir. Bunu yaparken da yaşamsal riskler almış ve ölümüne bir mücadeleyi göze almıştır. Farz-ı muhal, O Kur’an ayetlerini ya da hadisleri Mekke’deki ahalinin atalarının mezarlarında okusaydı, hele ki bunu güzel bir sesle ve makamla okusaydı, değil ekâbirden ve halktan tepki çekmek, tam tersine itibar ve para bile kazanabilirdi. Hiçbir yaşamsal riskte almamış olurdu. Böylece bizim mezarlarda ölülere Kur’an okuyan ve okutan profesyonellerimiz de bir fiili sünneti yerine getirmiş olurlardı.

O ise başka bir fiili sünnet icra etmiş ve kendinden sonrakilere bırakmıştır. Sözü en söylenmesi gereken ama en söylenemeyecek olan yerde dümdük söylemek fiili sünneti…

Böyle bir fiili sünnetin yanında Ölüler üzerine ‘Yasin okunması’nı öneren (sıhhat derecesini bilmiyorum) ve bizim uygulamamızın dayandığı sözlü hadise ne demeli o zaman? Eğer ölülere Yasin okumayı öğütlemişse Allah Resulü, bunu kendisi neden okumamıştır? Ve O’nun böyle bir uygulaması yok ise bizim neden böyle bir uygulamamız vardır? Ve eğer uygulamamız bir hadise dayanıyorsa neden hadisleri de okumuyoruz?

Kanaatimce Kur’an’ın bazı sürelerinin ve süre seçiminin ölülere okunmasının mantığı şudur:

Şöyle düşünelim: Bir akraba/ dost/ arkadaşımız vefat etmiş. İnsanlar cenazeye geliyorlar. Birlikte toprağa gömüyoruz. Sonra da eve taziyeye geliyorlar. Bütün bu süreçlerde herkeste ‘daha dün aramızda yaşayan’ ve bugün toprağa ellerimizle gömdüğümüz kişi gibi ölüm hali ile hâlleneceği düşüncesi/ endişesi/ halet-i ruhiyesi vardır. Bu halet- ruhiye içindeyken, okunan ayetler tam olarak bize: ‘Hayat geçicidir. Mal çoğaltma hırsı ile oyalanıyorsunuz. Hepiniz öleceksiniz. Ve çetin bir hesap vereceksiniz. Amman kendinize gelin. Yarınınızı düşünerek yaşayın’ diyen ayetler okunmaktadır. Yasin, Tebareke (Mülk), Kıyame, Tekasür sürelerinin okunması bilinçli ve yerinde bir seçimdir.  Ve aslında o ayetler/ süreler orada ölenin ruhuna değil, hazirunun ruhlarına okunan/ hitap eden ayetler/ sürelerdir. Hazirun okunan ayetleri anlamadıkları için belki beklenen etkiyi göstermemektedir. Gerçi şunu da söylemek mümkün: İnsanlar Kur’an ayetlerini anlamadan dinleseler de okunan ayetlerde zımnen yukarıda özetlediğim şeylerin kendilerine söylendiğini hissediyorlar o halet-i ruhiye içinde iken. Çünkü “insan bahanelere sığınsa da kendi özüne karşı bir basirettir” (Kıyame:14)

Zonguldak’ta öğretmenlik yaptığım yıllarda evim kent mezarlığına çok yakın bir yerdeydi. Mezarlık bir park gibi düzenlenmişti. O vakitler akşamları mezarlığa gider, Kur’an / Kur’an meali ve başka kitaplar okurduk. Tabii ki kendi ruhumuza okurduk. Oradakilerin ne işittiğini/ ne hissettiğini bilmiyorum. ‘Hediyem olsun arkadaşlar, sizinle sohbet güzeldi’ der, ayrılırdım.

İlgili Kur’an ayetleri/ sürelerini Ölülerin arkasından dirilere okuduğumuz gibi, ilgili hadisleri de okuyabilmeliyiz ve okumalıyız. Ancak ayetleri/ hadisleri taca (Ölünün ruhuna) atmak yerine kendi ruhlarımıza ve hazirunun ruhlarına dümdük / apaçık bir şekilde okumalıyız. O zaman da şöyle bir sorun ortaya çıkacaktır: Hazirundan bazıları: “Hocam yaa, uzatma, vaaz etme, ajitasyon yapma, oku Kuranını, yap duanı, al paranı git’ diyebilir. Ki bu tepki de Hz. Peygamberin Mekke’lilerden aldığı tepki değildir. Ölülere Kur’an okumanın sadece bir ritüel olduğuna alışmış insanın tepkisidir. Bu tepkiye bakarak insanları Kur’an’dan rahatsız olan Mekke’nin eşeksilerine (Müddessir:50) benzetmek doğru olmaz.

Belki bilgece seçilmiş birkaç ayet ve yerinde söylenmiş bir hadis ve birkaç kelam-ı kibar uzun uzun ayet meallerini dayatmaktan etkili olur.

“İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin.
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için” (M. Akif Ersoy)

 

 

 

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.