SON DAKİKA
Hava Durumu

Operasyon Elemanı

Yazının Giriş Tarihi: 08.05.2022 20:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.05.2022 20:28

Ümit Özdağ çok ilginç bir karakter;
İktisat, felsefe, siyaset karışımı bir eğitim geçmişi olmasına rağmen uluslararası istihbarat konusunda söyleyip, yazdıklarıyla çok daha ön plana çıkan bir tip.
Hem siyasetçi hem köşe yazarlığı hem de öğretim üyeliği gibi görevleri yerine getirirken kimsenin açıktan bilmediği bilgilerin hatta belgelerin kendisinde olması, çok ilginç kişilerden mektuplar, telefonlar alması, çok gizli toplantılarda konuşmacı olması filan fazlaca ilginç.


Ümit Özdağ’ın köşe yazarlığı yaptığı Yeni Çağ gazetesindeki yazı arşivi hala ulaşılabilir durumda, arşive birlikte göz atalım mı?
7 Şubat 2012 tarihinde Fetullahçı Terör örgütü üyesi (FETÖ) savcılar,   MİT (eski) Müsteşarı Emre Taner, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş hakkında gözaltı kararı alırlar. Amaç, KCK adını alan PKK’ nın en üst noktalarına sızan MİT mensuplarını deşifre etmek (ki aynı gün 52 MİT mensubu FETÖ’ nün verdiği listeyle PKK tarafından infaz edilir) çözüm sürecini bitirmek dava dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ı yargılamaktır. Sürecin tamamını gazetemiz okurları zaten biliyordur.


İşte bu dava ile ilgili Ümit Özdağ;
14 ve 15 Şubat 2012 tarihlerinde “MİT’ te neler oluyor” başlığıyla iki yazdı ve arşivden okuyabileceğiniz bu iki yazıda da MİT’i akıl almaz şeylerle, aklı başında kimsenin yazamayacağı maddelerle, devlet terbiyesi almış bir insanın yapamayacağı bir üslupla suçlayarak FETÖ’ cü teröristlerin bu kumpas davasına sonuna kadar sahip çıkmıştır. Devletin PKK’ yı ele geçirme, PKK’ yı yok etme sürecine muhalefet olmuştur. Ve hepsinden önemlisi KCK üst yönetimine MİT’in sızma girişimini bu yazısıyla deşifre etmiş hatta sızanların mesleklerini bile bu yazılarıyla ifşa etmiştir. Milliyetçi geçinen, milliyetçi maskesi takan bir insan için ibretlik iki yazıdır bu yazılar.


(PKK’ya sızan diğer MİT mensuplarının listesini de geçmişte Bursa’da faaliyet yürüten FETÖ’cü Yeşilırmak dershanesi öğretmenlerinden Cemal Bulut adlı vatan haini Kuzey Irak’ta PKK lılarla buluşarak elden teslim etmişti, Cemal Bulut adlı terörist 15 Temmuz sonrası düzenlenen operasyonlarda İstanbul’da yakalandı ve halen cezaevinde) 
Gezi darbe girişimi hakkında geçen hafta yazdığım için ayrıntıyı es geçiyorum ama Ümit Özdağ’ın gezi yazılarını es geçmek mümkün değil şöyle ki;
Kendisini milliyetçi olarak pazarlayan yazarımız Gezi darbe girişimi hakkında 6 Haziran 2013 tarihinden Temmuz ayına kadar 10 yazı kaleme alıyor;
Algı ve yalan dolu bu on yazının tamamını Yeniçağ gazetesi arşivine girerek okumanızı rica ediyorum çünkü tamamını paylaşacak yerimiz yok ama bu on paralık on yazıda sözde “tarafsız” Avrupa konseyi insan hakları komiserinin tespit ettiği insan haklarına aykırı devlet müdahalesine bir yazı ayırmış milliyetçi tarafsız yazarımız…


Diğer yazısında Gezi terörü için “Cumhuriyetin savunulması” başlığını atarak “Gezi gösterilerinin çok önemli 3 önemli sonucu vardır. Bunlardan birisi Türkiye’de demokrasiyi savunmak için artık orduya veya bir başka kurumsal yapıya ihtiyaç olmadığının ortaya çıkmasıdır. Türk toplumu ve gençliği, demokratik bir toplum yapısını korumak konusunda yeterli olgunluğa eriştiklerini ispat etmişlerdir” diye yazmış, darbeyi demokrasi olarak görmüş, 27 Mayıs darbecisi babasının yanında büyüyüp Graham Fuller ile yetişmiş bir yazar için gayet yerinde bir tanımla.


Üç yazının başlığı “Taksim Erdoğan’ı nasıl yener 1-2-3” bu yazılarda Taksim’de çevre için gelenlerin gittiği alanın terör örgütlerine kaldığı zamanda yazılmış ve yazarımız terör örgütlerine akıl veren, stratejik ve taktik hamleler öneren 3 yazı kaleme alıyor sadece küçük bir kısmını paylaşalım “Bu noktada Taksim’in Erdoğan’ı nasıl yenebileceği üzerinde durulabilir. Yukarıda sergilenen güçler dengesinden sonra, sanki bir galibiyetin mümkün olmadığı düşüncesi akla gelebilir. Oysa, bu mümkündür. Galibiyete ulaşmanın ön şartları şu şekilde özetlenebilir: 


1) Taksim’in gücü, sahip olduğu yumuşak güçtür. Bir TOMA’yı Molotof ile yakmanın hiçbir anlamı yoktur ancak TOMA’nın fışkırttığı suya göğsünü açarak direnmek, tekerlekli sandalye ile TOMA’nın karşısına çıkıp suyu yemek, TOMA’nın yenildiği anı temsil etmektedir. Yumuşak gücün sert gücü nasıl etkisizleştirebileceğinin en somut tarihsel örneğini Gandhi, Hindistan’da Britanya İmparatorluğu’nu yenerken sergilemiştir.


2) Taksim’in yumuşak gücü, komünist-marjinal örgütlerin Molotof kokteylleri ile kirletildiği ölçüde zayıflamaktadır. Taksim’de barışçıl gösteriler yapanlar, kendileri ile komünist-marjinal örgütler ile aralarına belirgin bir mesafeyi tüm toplumun göreceği bir şekilde ve sert bir tavırla koymak zorundadırlar. Üstelik bu komünist-marjinal örgütlerin bir bölümünün iktidar güçlerine çalıştığı da göz önünde tutulmalıdır. Taksim’de gösterilerinin sembolü tekrar Türk Bayrağı haline gelmelidir.
Konuyla ilgili başka bir şey yazmaya ne gerek ne yer var, her şey ortada.


2013 yılı bu kumpasla bitecek diye diye beklerken Erdoğan başbakanlığındaki hükümet dershanelerin kapatılması ile ilgili bir yasa hazırlığına başladı ve ilk ses elbette terör örgütü FETÖ’ den geldi (zaten bu adım bu terör örgütünün finans ve insan kaynağını bitirmek için atılmıştı)
Fetö ilk tepkisini örgütün yayın organı zaman gazetesine 14 Kasım tarihli “Eğitime büyük darbe” manşetiyle verdi (asıl darbe terör örgütüneydi bunlarda fakındaydı) 


15 Kasım tarihli örgütün gazetesinin manşeti “Böyle bir yasa darbe döneminde bile uygulanmadı” şeklinde çıktı.
17 Kasım tarihli Örgüt medyasının manşeti "Kanun zoruyla dershane kapatmaya iş dünyası da hayır diyor"
18 Kasım'da örgüt medyasının manşeti "Türkiye Tek Ses: Eğitimin ve insan yetiştiren kurumların önü kesilmesin şeklinde çıkıyordu.
Manşetlere boğun eğmeyen Tayyip Erdoğan “yasanın meclisten ve bakanlar kurulundan çıkacağını” açıklıyordu.


Dershane gündemi bu şekilde devam ederken “yazarımız” Ümit Özdağ 22 Kasım 2013 tarihinde “Dershaneler neden kapatılmak isteniyor” başlığıyla bir yazı kaleme alıyor (konuyla ilgili eski bir yazısı var olmasına rağmen) 
Yazının ilk paragrafı şu şekilde “Dershanelerin kapatılması gündemin ana maddelerinden birisini oluşturuyor. Bu sadece  AKP Hükümeti tarafından cemaate verilen bir ceza mı yoksa bunun ötesinde bir şey mi var? Doğrusu bu soruya birkaç gün öncesinde cevap verseydim,  “cemaat cezalandırılıyor”  der geçerdim. Ancak konuyu çok yakından ve derinden bilen bir arkadaşımın anlattıklarını dinleyince meselenin çok daha kapsamlı olduğunu anladım. Arkadaşım kökleri 1970’lerin başına dayanan bir Milli Görüş geleneğinden gelen birisi. Aynı zamanda devletin en yüksek düzeydeki memurlarından birisi. Bana “Bak hocam, AKP ile devletin başına İslami duyarlılığı olan insanlar geldi. Ancak devlet henüz İslamileşmedi. Şimdi sıra devleti, kurumları İslamileştirmekte sonra toplumu İslamileştireceğiz”  dedi. “Peki dershaneler ile ne ilgisi var bunun?” diye sordum. “Biz Milli Görüş geleneği, önce devletin ele geçirilmesine ve İslamileştirilmesine sonra toplumun İslamileştirileceğine inanırız. Oysa cemaat, toplumu dönüştürmenin esas olduğuna inanırlar. Hatta şimdi sadece Türk toplumunu değil, bir çok toplumu dönüştürmeyi hedefliyorlar. Dershaneler bizim istediğimiz şekilde bir neslin oluşmasını engelleyici bir faktör. Bir başka seçenek oluşturuyor. Türk eğitim sistemini İslamileştirme ve eşitleme girişimi sırasında dershanelerin de tasfiye edilmesi gerekiyor ki, sistemi istediğimiz gibi kurabilelim. Bu arada öğrenci evleri gibi merkezkaç yapıların da kontrol altına alınması gerek. Öğrenci evlerine de bundan sonra yurtlar gibi standart vereceğiz. Bundan sonra bu evleri belediyeler denetleyecek. Tabii bu da öğrenci evlerini polis kontrolüne açık hale getirecek” diyerek devam etti. Ben “Çok radikal bir proje” deyince, muhatabım devam etti. “Tabii ki, siz Yeni Türkiye projesinin aslında Yeni Türkiye Cumhuriyeti projesi olduğunu bilmiyor musunuz?”  diye sordu.


“Peki bunları neden bana bu kadar açık bir şekilde anlatıyorsunuz?” diye sordum. “Çünkü” dedi, “Ben bu projenin sağlıklı bir proje olduğuna inanmıyorum. Türkiye Cumhuriyetini yeni ve eski diye ikiye bölmenin artık bölücülük olduğuna inanıyorum. Erdoğan’ın kendi kökü olarak gösterdiği Menderes’in CHP milletvekili olduğunu unuttuğunu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyetinin eski ve yeni olarak ikiye bölünmeyeceğine inanıyorum. Bundan dolayı sizinle bunları paylaştım.”
Ben de benimle paylaşılanları sizinle paylaşıyorum. Meseleye bir de buradan bakılabilir.”


Yani neymiş, dershaneleri kapatmak bölücülükmüş, “cemaat” ne kadar güzel işler yapıyormuş dershanelerle toplumu hatta başka toplumları dönüştürüyormuş, dershaneler kapatılırsa milli görüşçüler devleti ele geçirirmiş işte Prof ünvanlı iktisat felsefe siyaset eğitimi alan algı yönetmeni yazarımız böyle düşünmüş böyle yazmış diyelim mi? bence bu kadar naif düşünmek için acele etmeyelim yazımızın sonunu bekleyelim.


17/25 Aralık tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü mensubu savcı ve polislerin başlattığı polis/yargı eliyle darbe süreci hakkında yazarımız üç yazı kaleme alıyor (diğer konulardaki tavırlarını/ algılarını yukarıda okuyanlar için sürpriz yok, yine aynı tarafta yer alıyor Ümit Özdağ) 
19 Aralık tarihli yazısının başlığı “AKP ile Cemaat gerilimi mi?” diye soruyor ve yazısında durumun böyle olmadığını anlatmaya çalışıyor aklımızla alay edercesine neler mi yazıyor.


“Bu anlamda İstanbul’da başlayan bu dava çok önemli ve bütün adli mekanizmalar için uyarıcı etkisi yapabilecek bir gelişmedir. Eğer MİT Müsteşarı’nın sorgulanması girişiminde olduğu gibi bir yasa değişikliğine gidilmez veya başka yöntemler ile soruşturma engellenmez, her şey hukuk devletinin kuralları içinde devam eder ise en azından anılan şahıslar ile ilgili iddiaların gerçek olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Muhalefetin bu noktada aldığı tavır,  “soruşturmalar sonuna kadar devam etmelidir”  şeklinde ifade edilebilir ve bu tavır doğrudur.


Diye yazıyor algı yazarımız. 
Başka bir yazısında MİT tırlarının aranmasını engelleyen yasalar ortadan kaldırılmalı diyor.
Yani FETÖ ne yazıyor ne söylüyorsa yazarımızda süsleyerek bu sürece dahil olan onlarca yazı yazıyor, PKK lıların katıldığı uluslararası toplantılara katılıyor, PKK ile gizli bilgiler ne hikmetse bu yazarımızda bulunuyor, PKK lılarla Ankara’da buluşup konuşuyor…


Ümit Özdağ ile ilgili son paragrafı başka bir yazardan alıntıyla bitirelim;
Bir dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan ve şimdi Yeniçağ gazetesi safında konumlanan Harun Öztürk bir dönem Bahçeli’yi eleştiren Ümit Özdağ için küresel aktörlerin taşeronu diyor ve bakın neler yazıyor:


“Bir süredir Türk milliyetçilerini ve Ülkücüleri varlığıyla meşgul, sözleriyle tahkir, bakışıyla tahrik, yaklaşımıyla taciz eden Ümit ÖZDAĞ İsrail ve Yahudi lobileriyle olan ilişkilerini Dışişlerince kayıt altına aldırsaydı, ABD'deki Yahudi think-tank kuruluşu JINSO ile ilişkilerini, Rant Corparation ile olan görüşmelerini izah edebilseydi, Ağustos 1998'de ABD'deki 'Washington Kürt Enstitüsü'nde gerçekleştirilen bir PKK toplantısındaki görüşmelerini, kayıt altına aldırsaydı, Yahudilerin Dünya Politikasını kendi kontrolleri altında tutmak amacıyla oluşturdukları ve ABD Dışişleri için adeta bir 'kaynak' niteliğinde olan ABD merkezli 'Dış İlişkiler Konseyi' üyelerine 7-9 Haziran 2003 tarihleri arasında 'Devlet Konukevi'nde verdiği brifingi kayıt altına alınabilseydi, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi(ASAM) başkanı iken ASAM bütçesiyle gerçekleştirdiği İsrail gezilerini de kayıt altına aldırabilseydi, hepsinden önemlisi; 18 Nisan 1999 seçimlerinin sonuçlarını değerlendirmek için niçin İsrail'e gittiğini, kendisine sorulduğu zaman vereceği cevapları açıklayabilseydi, Ümit ÖZDAĞ'ın; Türkiye'nin ve ülkücü camianın geleceği ile ilgili ne tip pazarlıklar yaptığını, neler vaat ettiğini, açık bir şekilde herkes görebilecekti!”


Çok uzun yazdığımın farkındayım, umarım okurken sıkılmadınız.


PKK’yı bitirici operasyonların yapıldığı bu dönemde ülkemizde mülteci sorununu bahane ederek bu sorunu kaşıyarak ülkeyi kaosa, içine kapanmaya sürükleyecek her kişi hakkında İçişleri bakanının söz söyleme hakkı vardır ve sonuna kadar haklıdır. Üslup konusunda daha dikkatli olabilirdi ama bakanımız bizim bilmediğimiz kim bilir ne bilgilerle konuşmaya gayret ediyor diye düşünüyorum.


Selam ve saygıyla

 
 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.