SON DAKİKA
Hava Durumu

ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRI -II-

Yazının Giriş Tarihi: 12.09.2019 21:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.09.2019 21:15
Uzun yıllar hükümete yakın medya organlarında yazarlık ya da yöneticilik hatta milletvekilliği yapan bazı kimseler bu organlardan uzaklaştırıldıktan sonra, hak ve özgürlük konularını, ilgilenmeye değer bularak, hükümete karşı da muhalefetin bir gerekçesi olarak yazılarında işlemeye başladılar. Bu isimler arasında 1071 akademisyenin bildirisini değersiz bulanlardan Elif Çakır ise “imzacıların hukukçu olmadıklarını, alanlarının farklı olduğunu, akademik başarılarının belirtilmediğini, bazılarının rektör olduğunu, hukukçu olanların ise Ak Parti’de görev yaptıklarını, hepsinin akademisyen değil bazılarının doktora öğrencisi olduğunu, AYM kararının ise özgürlüklerin önünü açacak nitelikte bulduğunu” iddia etti. (Karar Gazetesi, 2 Ağustos 2019)

Dikkat çeken noktaların başında “PKK’ya destek” sayılan bildiriyi imza edenler için aranmayan özelliklerin ikinci karşı bildiriyi imza edenler için aranmasıdır. İlk bildiriyi imza edenlerin içlerinde kaç tane hukukçu vardı? Bu hukukçuların tanınırlıkları ne düzeydeydi? Ak Parti’de görev almak bir kişinin hukukçuluğunu zayıflatan bir neden ise aynı mantıkla PKK’dan milletvekili adayı olan Baskın Oran gibi isimlerin bilim insanlığına bir zayıflığın gelip gelmediğinin hatırlanmayışı, yalnızca unutkanlıkla açıklanabilir mi? Üstelik Ak Parti, halk desteği ile iktidar olan bir parti iken PKK bir terör örgütüdür. İlk bildirinin imzacıları için aranmayan akademik başarı durumunun ikinci bildiri için hatırlanması da sadece ikinci bildiriyi değersiz göstermek için bahane arama çabasına benzemektedir. Çünkü PKK’ya destek olarak bilinen ilk bildirinin imzacıları olan akademisyenlerin, hangi ölçülere göre ve ne kadar akademik başarıya sahip oldukları sorusu hiç hatırlanmamıştır. AYM kararlarına karşı bildiri yayınlayanlarda akademik başarı ve hukukçu olma, Ak Parti’de görev almama gibi ölçüler arayan Elif Çakır ise ilkokul mezunudur. Elbette insanın fikir sahibi olması için üniversite bitirmiş olması şartı aranmaz. Ne var ki akademisyen beğenmeyen, akademisyenleri başarılarına ve tanınırlıklarına göre sınıflandıran, ilkokul mezunlarının hangi akademik ölçüye göre bu değerlendirmeyi yaptıklarını tespit etmenin, akademik bir ölçüsü henüz bulunmuş değildir.

1071 Akademisyenin “AYM terörü meşrulaştıramaz” başlıklı bildirisinden dolayı, Türkiye’deki üniversitelerin, Dünyadaki üniversite sıralamasında ilk 500 üniversite arasına giremediklerini, zaten bildiriyi de emir komuta zinciri içinde imzaladıklarını, ilk bildiriyi imza eden arkadaşlarının hapse atılmalarını, özgürlüklerinin kısılmalarını, üniversiteden atılmalarını istediklerini” ise bir dönem AK Parti’den bir dönem milletvekilliği yapan Mehmet Ocaktan,  tespit etmiştir. (12 Ağustos 2019)

İktidar odağında bulunarak onun her türlü nimetinden sonuna kadar faydalanmış olanların elinden o nimetlerin alınması, belli ki ayarlarının bozulmasına iktidarı ve muhalefeti alt üst edecek şekilde yer değiştirerek görmelerine neden olmuştur. Türkiye içerden destekli, dışarıdan takviyeli çok uluslu bir terör örgütüne karşı mücadele ederken, akademisyenlerin bu mücadeleye karşı ilgisiz ve sorumsuz olacakları düşünülemez. Akademisyen olmak kişiyi cezai sorumluluktan çıkarmaz. Yapıp ettiklerini dokunulmaz, sorgulanamaz bir duruma getirmez.

Bir insanın akademik bir özelliğe, birikime sahip olması onun topluma ülkeye hatta insanlığa karşı sorumluluğunu arttıran bir sonuç olmalıdır. Yoksa terör örgütleri arasında ayırım gözeterek iyi terör kötü diye bir sonuca götüren bildirilerini haklı ve meşru hale getirmez. İktidara karşı, terör faaliyetlerinden medet umar bir şekilde, o faaliyetlerin suçlularını halkın bir kesiminin “siyasi iradesi” diye görmek terör faaliyetlerini meşru, dokunulmaz, geçerli bir hale getirme çabasından başka bir şey değildir. Teröre karşı can pahasına mücadele edip şehit düşenlerin cenazeleri yurda dağılırken, bu işin doğrudan suçlusu olan teröristleri eleştiren bir tek cümle söyleyemeden, sadece iktidara muhalefet etme ısrarı ile teröre karşı yapılan mücadeleyi haksız ve gayri meşru gösterme hevesi, Türkiye’ye karşı, Türk halkına karşı hatta bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suç durumundadır.

IŞİD ile PKK arasında hiçbir mahiyet farkı yoktur. Buna rağmen IŞİD’i terör suçlusu olarak görüp onun güçlenmesine yol açan her işi ya da ihmali haklı olarak eleştirenlerin benzeri tutumu PKK için göstermemiş olmaları elbette PKK’yı terörist olmaktan çıkarmaz. Sadece böyle yapanların PKK’nın suç ortağı olduklarını gösterir. İnsanlık suçu demek olan terörü övme ve ona meşruiyet alanı oluşturma çabası ise bir fikir-düşünce özgürlüğü meselesi değildir. Adli olaylarda suça karışan akademisyenin yasal takibatı nasıl doğal ise terör olaylarına karışan, terörü meşru gösterme çabası içinde olan akademisyenlerin yasal takibata uğraması da bir fikir-düşünce özgürlüğünün kısıtlanması diye görülemez. AYM üyeleri içinde fetö’ye üye olmaktan ihraç edilenlerin de olduğu hatırlanırsa, AYM üyesi olmak da doğrudan kişiyi yanlıştan koruyan, yanlış işlere bulaşmaktan koruyan bir özellik sayılmaz. AYM Türkiye’nin yüksek bir mahkemesi ise Türkiye’nin sorunlarına ve Türkiye’ye yönelen tehditlere karşı bu mahkemenin kayıtsız kalmasını düşünmek gerçekçi değildir.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.