SON DAKİKA
Hava Durumu

PARTİ DEVLETİ

Yazının Giriş Tarihi: 06.05.2020 20:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 06.05.2020 20:28

Parti devleti genel olarak, meclisin, hükümetin ve bunun sonucunda, devletin bir parti tarafından yönetilmesi, başka bir partinin varlığına engel olunması diye tarif edilmektedir. Dünyada tek partili yönetim örnekleri, İtalya’da Faşist Parti, Almanya’da Nasyonal Sosyalist Partisi/Nazi Partisi, SSCB’de Komünist Partisi, Baas Partisi, Türkiye’de ise 19123-1946 arasında CHP’nin iktidarı elinde tuttuğu dönem olarak bilinmektedir.

Tek parti yönetimleri ise otoriter, totaliter ve pragmatik yönetimler diye gruplara ayrılabilir.  Katı bir ideolojik tutum esas alınır. CHP’li tek parti yönetimi ise bu sayılan özelliklerin tümünü kapsamıştır. Bu dönemde ülkenin bütün kurumları, bu arada halkın kendisi de yeniden ve zorla şekillendirilmeye çalışılmıştır. CHP yönetimi zaten zora dayalı uygulamalarını “halka rağmen halkçılık” diye nitelendirmiştir. Halkın zorla değerlerinin değiştirilmesini ise “uluslaşma” diye adlandırmıştır. Çünkü CHP yönetimi kendisinden önce Türk halkının henüz bir ulus olmadığını ancak kendi zamanında yapılanlarla uluslaştığı iddiasında olmuştur. CHP yönetiminin icraatları, inkılap diye adlandırılmış ve bu icraatların hedefi olarak da batılılaşma (uygarlık seviyesine ulaşma) ve ulus inşa etme denilmiştir. Bütün bu uygulamaların ortak hedefi ise “ulus devletin oluşturulması” diye gösterilmiştir.

CHP yönetimi bütün ülkeyi temsil ettiği iddiasında olmuştur. Ona göre ülkeyi kurtaranda kuran da kendisidir. Bu yüzden ülkeyi yönetme hakkı sadece CHP’ye ait sayılmıştır. Zaten halkında “CHP beni temsil etmiyor” deme hakkı yoktur. Ülkenin bağımsızlık savaşını CHP yürüttüğü gibi geri kalmış, yoksul ülkeyi modernleştirecek, kalkındıracak olan da “yine CHP idaresidir.” Türkiye sınıflı bir toplum yapısına sahip olmadığı gibi, CHP idaresi de sınıfların varlığına ya da sınıfların mücadelesine de karşıydı. Bu yüzden toplumun tamamını temsil etmiş sayılıyordu.

Tek parti döneminde askeri ve sivil bürokrasi, bütün devlet görevlileri partinin bir gönüllüsü gibi, parti tarafından ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilmesi için görevli sayılmıştır. Zaten başka görüşte ve eğilimde olanların, devlet idaresinin herhangi bir biriminde görevli olmaları da mümkün değildi. Devlet görevlisi olmanın ilk ve temel şartı elbette partiye ve onun liderine (şefe) sadakatti. Parti kongresinde alınan kararla, parti başkanları Kemal Paşa ve İnönü, “şef, milli şef ve ebedi şef” diye adlandırılmıştır. CHP icraatları (inkılapları) için, karar verici olan da parti şefi ve yönetimidir. Halk hiçbir şekilde bu kararlara ortak olmadığı gibi etkilemesi bile söz konusu olmamıştır. Buna rağmen parti yönetimi “hakimiyetin millete ait olduğunu” söylemeye devam etmiştir. Çünkü parti lideri, şefi doğrudan halkı temsil ediyor, sayılmıştır. Bunun bir sonucu olarak da hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olması, parti liderine, şefine ait olması demekti. Zaten halkın da bu temsile itiraz etme hakkı yoktu.

Ülkeyi yönetme hakkı yetkisi tek başına CHP’nin olduğu için, siyaset üzerinde de bu partinin bir tekeli vardı. Ülke için, halk için gerekli olanları tespit etme, karar haline getirme yetkisi de sadece bu partinin olduğundan dolayı devlet, parti demekti. Parti bütün devlet kurumlarının, hükümet, meclis, ordu gibi sahibi ve düzenleyiciydi. 1935’te parti kongresinde alınan kararla partinin başkanı, seçimsiz ve değişmez bir şekilde görevini sürdüreceği gibi, parti devletin sahibi sayılacağından parti genel sekreteri “devletin vekili” sıfatıyla İç İşleri Bakanı, il başkanları ise illerin valisi olarak kararlaştırılmıştı. 1935’te partinin IV. Kongresinde alınan bu kararların arasında partinin temel ilkeleri olarak, altı ok da kabul edilmişti. Devlet, partinin bir uzvu ya da organı sayıldığı için 1937’de parti meclisinin yani TBMM’nin aldığı bir karar ile parti altı oku, anayasa maddeleri olarak yazıldı. Bu altı ok 1924 Anayasasını takip eden bütün anayasalarda da “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” diye kabul edilmiştir. Böylece CHP, hukuk mevzuatı bakımından devletin partisi olmaktan çıkarak, devlet partinin olmuştur. Dünyada bunun örnekleri ise yazının başında belirtilmiştir. Parti devleti uygulaması ile artık temel konularda, TBMM ya da hükümet yerine parti yönetimi tarafından karar alınmıştır. Zaten TBMM, Hükümet gibi devletin bütün idari organları, partiye bağlı ve onun kolları gibi görülmüştür. Bunun bir sonucu olarak partinin il başkanı, o ilin valisi olmuştur.

Bu yönetim biçimi ise büyük ölçüde SSCB idaresine benzemektedir. Çünkü SSCB’de de devletin bütün organları partiye bağlı ve parti kararlarını uygulamakla yükümlü sayılmıştır. SSCB’de de yönetim tekeli bütünüyle Komünist Partisinindir. Parti yönetimine muhalefet edenler ya hain ya da hasta sayılmıştır. Muhaliflerin bilinmeyen yerlerde kurşuna dizilmeleri de bir çeşit tedavi gibi görülmüştür. CHP yönetimi ile benzerliği o kadar şaşırtıcıdır ki CHP idaresine muhalefet edenlerde kesinlikle ya hain ya da hasta olarak görülmüştür. Bu CHP haini ya da hastası olarak görülenlerin, çeşitli öldürme yöntemleri ile ortadan kaldırıldıkları bilinmektedir. Basın zaten yok hükmündedir. Türk basını o tarihte parti bülteni gibidir. Muhalif basın elbette parti devletinde olamazdı. Basın olarak faaliyetine izin verilenler, devlet imkanları ile takviye edilenler, parti propaganda aracıdır ve muhaliflerin ne kadar hain, hasta, yabancıların hesabına çalışmakta olduklarını halka telkin etmekle, inandırmakla görevlidirler.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.