SON DAKİKA
Hava Durumu

RÖPORTAJ

Yazının Giriş Tarihi: 07.01.2022 19:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.01.2022 19:38

Telaffuzunda zorlansam da röportaj okumayı çok seviyorum.
Geçtiğimiz ay Bursa Milletvekilliği, hazineden ve Ziraat Bankasından sorumlu bakanlık yapmış olan Cavit Çağlar'ın Independent Türkçe’ de Can Bursalı'ya verdiği röportajı vardı.

Bankaların içini boşaltmakla uluslararası üne kavuşan bir kişinin, bankalardan sorumlu bakan olması sanırım dünyada ilk defa bizde gerçekleşmişti işte bu kahraman katıldığı röportajda ilginç şeyler ifade etti; 


 “1996 yılında NTV'yi kurduğumda bu FETÖ'yü televizyona çıkardım. Kim bu adam dedik ya, görelim dinleyelim. Fatih Altaylı ile Nuri Çolakoğlu bununla program yaptılar. O sırada Genelkurmay'dan ikaz aldım. 'Çıkarma bu adamı, bu tehlikeli adam' dediler. Ben de 'kardeşim, tehlikeli bir adam konuşsun görelim ne olduğunu' dedim”. 


Bu röportajı okumasaydım bu ilginç bilgiden eksik kalacaktım.
Para+ Feto+ Cavit kahve reklamı gibi olduğuna bakmayın esas sihirli üçlü bir arada bu bence.
"Erbakan'a 'İstifa et' dedim" aynen böyle diyor röportajda, başka bir röportajda da 28 Şubat’ın mimarı olmakla övünüyordu. 
İyi tanırım kendisini. SGK'nın başına ben getirdim onuKılıçdaroğlu’ndan bahsediyor.
Sanırım ortak noktaları birinin SSK’yı diğerinin bankaları boşaltması, birinin Rahşan affıyla paralel savcılar aracılığıyla diğerinin o kadar milyar rakama rağmen sadece 9,5 ay yatarak aklanması.
Ziraat Bankası-Bursa-Bakan denince başka bir eski bakan da akla geliyor ama tesadüf diyelim şimdi konumuz o değil.


İkinci röportajımız çok daha ilginç, röportajı yapanın adı Kemal Kılıçdaroğlu.
Kemal Bey 1987 yıllının başında Bursa’ya gelir, arkadaşlarıyla akşam yemek yerken konu Dersim’e geliyor. Kemal Bey bu konu hakkında bilgi belge toplamak istediğini anlatır.
Masada oturan bir yeminli mali müşavir konuyu İhsan Sabri Çağlayangil’in iyi bildiğini ve onunla konuşmasını ister ve telefonu kaldırarak Cavit Çağlar’ı arar randevu alınır Yalova’da Çağlayangil’in evinde Cavit Çağlar ve Kılıçdaroğlu ile buluşulur.
Kemal Bey buluşmaya yanında bir teyp ile gelir ve konuşulanları kayda alır, bu konuşulanlar çok önemlidir çünkü Çağlayangil olayı tüm gerçekliğiyle anlatır.


Neler anlatıyor Çağlayangil;


“Dersim’i merak ettiğim zaman Dersim’i gezdim.
Kılıçdaroğlu: Hangi yıldı efendim?
Çağlayangil: 1936-37. (O dönem) Dersim’e jandarma giremiyor. Dersim’e tahsildar giremiyor. Dersim’de ağa nüfuzu hâkim. Dersim’de hükümet yok. Dersim’de Türkiye Cumhuriyeti otoritesi yok.
E otorite olmayınca o boşluğu ağa doldurmuş. Bir yandan hükümranlık Cumhuriyet’te; bir yandan otorite Kürt ağasında. Bu çelişki Dersim’in mukadder hayatını yaşıyor. (...)


Bunun sonucu o tarihte de Dersim’de harekât cereyan etti…
Harekât da şöyle başlamıştı: Fırat üzerinde Şeytan Köprüsü denen bir yer vardır. Onun başında karakol vardır. O Şeytan Köprüsü’nden geçilince Dersim’e geçilmiş olur. O karakolda İsmail Hakkı isminde bir yedek subay komutasında 33 jandarma eri nöbet tutuyor. Orası Dersim’in kapısı. Seyit Rıza bir gece kuvvetleriyle basıyor. İsmail Hakkı Bey’i ve 33 jandarmayı da şehit ediyor. Onun üzerine Abdullah Alpdoğan Paşa, Kastamonulu; ona emir veriliyor. ‘Bütün ordu iştirak etsin bu Dersim’i temizleyin’ diyorlar. Dersim hareketi böylece başlamış oldu.


Abdullah Paşa şimdiye kadar bu işin böyle olduğunu, fakat hükümetin bundan sonra kararlı olduğunu, Dersim’in de yurdun öbür parçaları gibi hükümetin otoritesinin cari olduğu ve hükümetin üstünde tek bir otoritenin bulunmadığı, ağaların lafına kapılmamasını, meseleyi tekrar tezekkür etmelerini söyledi. Bunlar kabul etmediler.


Sonra biz geri döndük, yeni mehil istendi. Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi.
Bugün Dersim’e rahatça gidebilirsiniz. Jandarma da girer, siz de girebilirsiniz.
(...) Abdullah Paşa ile olan tetkiklerimi bitirmiş, Ankara’da göreve başlamıştım.
Kılıçdaroğlu: 1938’de mi 37’de mi?
Çağlayangil: 37’de. Yani o tarihten 34 ay geçmişti. (İçişleri Bakanı) Şükrü Kaya çağırdı dedi ki Atatürk Singeç Köprüsü’nü açmaya gidecek, Elazığ’a da uğrayacak, Seyit Rıza ile ilgili mahkeme bitmiş fakat karar tebliğ edilmemiş. Elazığ’da 6 bin Kürt toplanmış, Atatürk’ün seyahatini duymuşlar. Atatürk’ten Seyit Rıza’nın affı için şefaat isteyecekler. Yanına sivil adamlarını al git, Atatürk gelmeden önce mahkeme kararı uygulansın da Kürtlerin Atatürk’e müracaatları ve ricası olmasın’ dedi. Ben 35 sivil polis aldım yanıma gittim (devamında ses bozuk). Cellat, Çingene buldular infaz için. ‘15 kâğıt isterim. Üç-dört de ... (anlaşılmadı) ... isterim’ dedi. Hapishaneye gittik. Yedi idam mahkûmu vardı. İçinde Seyit Rıza ve oğlu da var. Biz Elazığ Emniyet Müdürü İbrahim ile Seyit Rıza’yı aldık.
İmam, dini telkin yapmak istedi, Seyit Rıza kabul etmedi. Jandarma karakolunun önünde bir meydan vardı, orada asılacaklardı. Oraya götürdük. Savcı bir yafta yapıştırdı. ‘Vasiyetin var mı?’ dedi. ‘Kırk lira param var onu oğluma verin’ dedi. Halbuki oğlu da asılacak farkında değil... (anlaşılmadı). ‘Başka vasiyetim’ yok dedi. Beyaz gömlekle çıktı sehpaya; bomboş meydana -sanki insan doluymuş gibi- hitap etti: ‘Biz evlad-ı Kerbela’yız. Bihatayız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir... (anlaşılmadı).”
(...) O şekilde Seyit Rıza artık bitti, kapandı. Yani Dersim’deki liderler bu şekilde bertaraf edildi. Diğer öbür liderler de Dersim harekâtında hayatlarını kaybettiler. Kürtler üzerinde ağalığa başlayacak, yeni liderlik yapacak kimse kalmadı. (Bundan sonra ses tamamen kayıp...)
(yer az olduğu için röportajın bir bölümünü buraya aktardım)


Röportaj çok ilginç değil mi? Belki bir çoğumuz bu cümleleri ilk defa duyduk ve irkildik ama Kılıçdaroğlu bu ses kaydını 2010 yılına kadar saklıyor ve kimselere bahsetmiyor, bence esas burası daha ilginç acaba neyi kimden saklıyor Kemal Bey…
Kemal Bey kendisiyle Cumhuriyet gazetesinde yapılan bir röportajda Dersim katliamının sorumlusunun Atatürk, İsmet İnönü ya da dönemin başbakanı Celal Bayar, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, olup olmadığı yönündeki soruya şu yanıtı veriyor: “O konu biraz karanlık... En azından ben ulaşamadım bu verilere...


Halbuki olayın bir numaralı tanığı her şeyi Kemal Bey’e anlatmıştı, dolayısıyla korktuğu, çekindiği bir soruyu bu şekilde geçiştiriyordu.
Cavit Çağlar- Kılıçdaroğlu- Çağlayangil üçlüsünün röportajını CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın twitter paylaşımıyla bitirelim “Unutmadık, asla unutmayacağız! Dersim katliamında yitirdiğimiz canları saygıyla anıyorum”


Sahi bu helalleşme işi ne oldu? Kemal Bey Dersimle helalleşebilecek mi? Hani bu kadar bilgi belge de Kemal Beyin elindeyken…


Efendim son röportajımız yine Bursa’dan, Lodos Haberin usta ismi Özlem Yağmur son haftaların çok konuşulan ismi Kestel’ in genç ve başarılı belediye başkanı Önder Tanır’la çok ses getirecek bir röportaj yaptı. 

Kestel’ deki kaçak yapılara izin vermemekle ve yıkmakla takdir kazanan Önder Tanır, geçtiğimiz haftalarda yıktığı kaçak bir binanın sahibinin kurduğu kumpasla rüşvet almak gibi akıl almaz bir şuçlamayla karşılaştı.


Muhalif partilerin il ve Kestel ilçe başkanları, belediye başkanın yıktığı bina için “Yıkılan binanın sahibinden nasıl ve neden rüşvet alır ki?” diye bile düşünmeden Önder Tanır’ın istifasını bile istediler, tam bir akıl tutulması diye düşünürken meğer ilçe başkanlarının kendilerinin ve yakınlarının kaçak binaları olduğunu öğrendik röportajda.


Kestel havası ve dağa yakınlığı nedeniyle yazlık kaçak evlerin villaların yoğun talep gördüğü yeşillikler içinde bir ilçe. 
Yani Kestel’in kaçak bina sakinleri evi olmayanlar, yoksullar filan değil tam tersine portu, yatı, katı, fabrikaları, evi olup gözleri doymayanların çökmeye çalıştığı bir ilçe.


Ama Önder Tanır röportajda aynen şunu söylüyor: 
Sizi ‘yukarılardan’ arayanlar olduğu zaman tavrınız ne oluyor?
Biz bugüne kadar yüzün üzerinde yapı yıktık. Hakaret, küfür edenler oldu. Beddua edenler oldu. Ancak hiç birisi gelip benim üzerime yapışmadı. Çünkü ben hiç kimseye ayrım yapmadım. Ayrım yaparsam kendimle çelişirim. Adalet inancımla çelişirim. Partimizle, yolumuzla çelişiriz. Bu konuda çok rahatım. Ben hiç kimseyi kayırmadım. Kayırmam da. Dolayısıyla bu arkadaşlar da istismardan vazgeçecekler, biz bu kaçak yapı ile ilgili gereğini yapacağız.
” 

Röportajın tamamını okumanızı tavsiye ederim, inanın çok güzel bir röportaj ve başkanın verdiği cevaplar o kadar net ve o kadar samimi ki.
Röportajlarda sorular çok önemli diye düşünüyorum.
Mesela Cavit Çağlarla yapılan röportajda, “TMSF’ye borçları nasıl ödediniz? Bu kadar olaya rağmen nasıl sadece 9,5 ay hapis yattınız, 28 Şubat rolünüz nedeniyle pişmanlık duydunuz mu?” gibi sorular sorulsa ne kadar iyi olurdu.


Yine Kılıçdaroğlu’nun yaptığı röportajda; “Harekat emrini Ankara’dan kim verdi?  Sabiha Gökçen nasıl rol aldı?” gibi sorular sorulmalıydı
Özlem Yağmur’un röportajında, “Kestel’de başka siyasilerin kaçak yapıları var mı? Bu siyasiler arasında eski vekiller hatta bakanlar var mı? Ne zaman yıkılacak?” soruları sorulabilirdi ama röportajda sorulan sorular ve cevaplar yine de mükemmel.
Röportaj okumak gerçekten çok keyifli


Selam ve saygıyla 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.