SON DAKİKA
Hava Durumu

Gıda terörünün çözümü, Afrika'nın bereketli topraklarında

Somali Zamzam Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Fikret Güler, insanların aklındaki “Afrika” algısının gerçekle örtüşmediğine değindi. So

Haber Giriş Tarihi: 09.11.2015 06:00
Haber Güncellenme Tarihi: 09.11.2015 07:00
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Gıda terörünün çözümü, Afrika'nın bereketli topraklarında
Somali Zamzam Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Fikret Güler, insanların aklındaki “Afrika” algısının gerçekle örtüşmediğine değindi. Somali’de kurdukları ziraat fakültesi ile tarımsal kalkınmayı desteklerken, tıp fakültesi ile de hastalıkları tedavi ettiklerini anlatan Güler, Türkiye’nin Somali’de güçlü bir nüfusa sahip olduğunu söyledi. Dünyadaki kıtlık sorununun çözümünün Afrika topraklarında olduğuna dikkat çeken Güler, Somali’nin dinsel, kültürel, tarımsal alanda Türkiye’ye açılan kapısını araladı ve tecrübelerini Bursa Şehir Gazetesi ile paylaştı…

Canan Güleç: Sizi sosyal medyadan ve haberlerden tanıyanlar vardır ama sizi sizden dinlemek gerek…
Fikret Güler: Liseyi ve üniversiteyi Bursa’da okudum. Bursa Ziraat Fakültesi mezunuyum. Bahçeşehir Üniversitesi Çevre Tasarım ve Planlama dalında master yaptım. 10 Yıl kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştım. O süreçte Sayın Cumhurbaşkanımız, belediye başkanıydı. Kendileriyle çalışma imkânı bulduk. Tabi gençlik hatta çocukluk yıllarımızdan beri sosyal çalışmalara, insani yardım çalışmalarına olan ilgimiz vardı. ‘Bem-Bir Sen’de başkan yardımcılığı yaptım memur olduğum süreç içerisinde. Çeşitli vakıflarda il başkanlığı, ilçe başkanlığı ve siyasi çalışmalarımız oldu. Bu nedenlerle İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) yöneticileri ile yakın ilişkilerimiz vardı zaten, geçmişte birlikte çalışmalarımız oldu. İHH ile yolumuz bu süreçle kesişti.
C.G.: Bilmeyenler için kısaca anlatacak olursak İHH hakkında neler söylersiniz?
F.G.: İHH, 22 yıl önce Bosna Savaşı’ndaki yardıma muhtaç insanlara yardım etmek amacıyla kurulmuş bir insani yardım teşkilatıdır. Ve bugün 141 ülkede özellikle kriz bölgelerinde, savaş bölgelerinde insani yardım çalışmalarıyla ön plana çıkmış bir kurum bu kurumun özellikle Somali, Pakistan, Moro gibi yoğun kriz yaşanan bölgelerdeki çalışmaları çok önemli. Yetimhaneleri var ve yetimhaneler bünyesinde artık okullar kuruluyor, kurulmaya devam ediyor. Yani sadece insanlara sadece gıda yardımı, sağlık yardımı yapmakla problemler bitmiyor. Dolayısıyla bir eğitim ihtiyacı ortaya çıkıyor, bir sağlık hizmeti ihtiyacı ortaya çıkıyor. Ve bu yetimhane, okul sürecinde özellikle 2011 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın o zaman Başbakanımızdı, Somali’deki açlık ve kıtlık kriziyle Somali’ye yaptığı ziyarette bu ülkenin tarım potansiyeline ciddi bir şekilde yoğunlaşılmış ve dikkat çekilmiş. İç savaş süresi boyunca da Somali’de çalışmalar sürdürülmüş. 18 yıllık iç savaş süresince mesela 1000’den fazla su kuyusu açılmış.
C.G.: İç savaşın izlerine rağmen, Somali verimli topraklara sahip bir ülke… Orada yaşanan süreci anlatır mısınız?
F.G.: Yerüstünde su ne kadar azsa -ki orada su az da değil iki tane nehir var- yeraltında 100 katı su potansiyeli var. Adeta yeraltı sularında nehirler var. Dolayısıyla bu insanların açlık, kıtlık, susuzluğa karşı ciddi projeleri var. Sekiz ile on yılda bir Afrika’da ciddi kuraklık problemleri yaşanabiliyor bu süreçlerde gıdaya ulaşımın, gıdaya ulaşılabilirliğin kolaylaştırılması lazım. Maalesef, Birleşmiş Milletler ve bu ölçekteki kurumlar yardımların akut yardım sınıfında kalmışlar. Yardımların bırakın ulaştırılması, toplanması ve doğru kişilere ulaştırılması konusunda ciddi problemler yaşanmış. Bu çalışmalar ile birlikte sadece su kuyusu açılması değil aynı zamanda bu bereketli topraklarda farklı çalışmalar da yapılabilmeli. Afrika algısında bir problem var aslında işte; Afrika kurak, çöl vesaire hiçbir şey yetişmez yerler değil. Mesela Somali’de Türkiye’nin tam 3 katı büyüklüğünde sulanabilir, ekilebilir alan var. İki büyük nehir ve bol miktarda yer altı kaynakları var dolayısıyla burada gıda üretimi mümkün proje bu aşamada başlamış.
YILIN HER GÜNÜ KARPUZ HASAT ETMEK MÜMKÜN
C.G.: Bu çalışmalarda İHH’nın işbirliği yaptığı başka kurumlar var mıdır?
F.G.: Bizim arkadaşlarımız TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) ile işbirliği içerisinde devletimizin de önemli bir işbirliği var burada bölgede aktifiz ve TİKA kendisi ziraat mühendislerini görevlendirdi. İHH ile birlikte burada ziraat okulu açılması konusunda çalışmalar yapıldı. Tarım kursları alanında da çalışmalar yapılmış internette bu yönde bilgileri rahatlıkla bulabilirsiniz. Bu okulun mantığı şöyle olmuş; kuyu açılan yerlerde azda olsa çokta olsa insanlar sebze yetiştirsin su var, sebze var akut gıda krizi önlenebilir. Kuyu açılan yerlerden kursiyerler davet edilmiş, bunun için yatılı okullar oluşturulmuş, tüm masraflar İHH tarafından karşılanmış. Serasıyla, sulama sistemiyle 2,5 dönümlük bir arazide bu tarım tekniklerinin öğretilmesi ve fiilen uygulanması yani bir aylık süreç içerisinde bu çalışmalar yapılmış. Somali hiç kış olmayan 12 ay karpuz yiyebileceğiniz bir ülke, 12 ay muz yiyebileceğiniz bir ülke 10 derecenin altına hiç düşmeyen bir iklim, maksimum sıcaklılar da 35 derece civarında oluyor. Yani siz 12 ay tarım eğitimi yapabilirsiniz, 12 ay gıda üretimi yapabilirsiniz, bitki yetiştirebilirsiniz Somali böyle bir ülke. Tabi bunun bir avantajı var 3 yıllık bir süreçte 460 öğrenci mezun edilmiş.
C.G: Peki hocam bu iki nehrin arasında kalan verimli toprağın dışında çöl kesimi içinde geçerli mi? Orada da bir şekilde insanlara tarım öğretilebiliyor mu?
F.G: Afrika algısında problem var yani ; ‘Afrika eşittir çöl değil.’. Bölge bölge değişiklikler olabiliyor düşünün Etiyopya’dan çıkıp Hint Okyanusu’na uzanan iki büyük nehir var. Ve fiziki haritalarda baktığınızda Etiyopya’yı yükselti biçiminde görürsünüz. Bu nehirler bu bölgelere alabildiğine alüvyon taşımış yıllardır. Tarımdan anlayan arkadaşlar bilir, önemli olan verimli toprak derinliği diye bir kavram var, ülkemizde 4 metreyi geçmez yani ortalaması 1 metredir orada bu derinlik 18 metredir. En verimli topraklar alüvyonlar dolayısıyla böyle geniş bir coğrafya var sadece burası da değil bazı bölgelerde alabildiğine geniş, dümdüz ovalar var ve yer altı sularının çıkarılabilirliği yani 40 metreden, 30 metreden bazen 6 metreden çok iyi sular elde edilebiliyor böyle bir ortam var.
C.G.: Somali’nin geçmişinde tarım ne kadar etkili?
F.G.: Somali’nin geçmişine baktığınız zaman Somali’nin geçmişinde tarımsal üretim çok yüksek. İtalyanlar bir zamanlar oralarda sömürgeci olarak bulunmuşlar ve İtalyanların o dönemden söylediği şöyle bir şey var ‘ Somali’nin muzu dünyanın en lezzetli muzudur’ diye. İtalyanlar sırf bu muzu Avrupa’ya ithal edebilmek için Somali’ye özel bir liman inşa etmişler halende durur bu liman. Dünyanın en güzel mangosu, papayası kısacası tropik meyveleri burada yetiştirmek mümkün sonra 20 yıla yakın süren iç savaş nedeniyle devlet çökmüş, tarım alanları bozulmuş, devletin desteği kalmamış, tarım yapılabilirlik kalmamış. Şimdi yeniden bir inşa aşaması var, istikrar kazanmaya başladı. Bu süreçte bizim amacımız zaten bu bölgede var olan potansiyeli tekrar harekete geçirsinler. Farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz kısacası. Bu kursları verdiğimiz süreç içerisinde gördük ki bu bölgede zaten 3 tane tarım lisesi var. Bu ziraat liseleri ile irtibata geçtik, buradan öğrenciler aldık. Ziraat lisesi, ziraat fakültesi bir tek uygulama yapmıyordu biz oraya gittiğimizde dolayısıyla bu domates, bu biber resimlerden slâytlardan öğreniyorlardı. Bende ziraat mühendisiyim bunun araziye çıktığınızda pratikte hiçbir karşılığı yok. Ve biz bu liselerin öğrencilerini de alıp uygulamalar yaptırdık neticede işi öğrendiler. Ben ziraat fakültesinin açılışında da konuşmamda değindim; ‘Bizim buradaki eğitimlerinizden sonra bu ülkede tarım eskisi gibi olmayacak.’ dedim ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
C.G: Zamzam Üniversitesi ne zaman kuruldu?
F.G:Zamzam Üniversitesi geçen yılın Ağustos ayında kuruldu. Kurucusu Türkiye’den İHH vakfımız ve Zamzam Foundation ile ortak olarak açtığımız bir okul ve ilk bölüm ziraat fakültesi.
SOMALİ’DE RECEPĞ TAYYİP ERDOĞAN HASTANESİ KURULDU
C.G: Samsun 19 Mayıs Üniversitesi ile ortak bir çalışmanız var. Zamzam bünyesinde Anadolu Tıp Fakültesi kurulacaktı. Ne durumda bu proje?
F.G:Fakültemiz kuruldu. İlk fakültemiz ziraat fakültesi öncelikle ziraat fakültemizde iyileştirmeler yaptık. Burada şuanda kuruluş çalışmaları devam ediyor, iki hafta sonra bitecek 5 bin metrekarelik sera alanımız yine Türkiye’den TİKA desteğiyle kuruluyor, yapılıyor ve bitecek yakın bir zamanda. Uygulamalarımızı orada yapacağız. Yine bu sene ziraat meslek lisemizi de faaliyete geçirdik şuan 42 öğrencimizle ziraat fakültemiz eğitimine devam ediyor. Ziraat fakültemiz birinci sınıf ve ikinci sınıfta 50 öğrencimiz devam ediyor bu sene de tıp fakültemizi açtık bir yıllık bir hazırlık süreci içerisinde. Bahsettiğiniz anlaşma onun için. Biraz önce bahsettim bizler insani yardım ile önce insanlara gıda yardımı ulaştıracağız sonra sağlık problemlerini çözeceksiniz. Sakatlanan, yaralanan insanlar var dolayısıyla baktık ki aynı ziraat fakültesinde olduğu gibi tıp fakültelerinin de uygulamaları olan klinik eğitimleri olan bir tıp fakültesi yok. Yani 200 kişilik, 300 kişilik amfilerde tıp fakültesi eğitimi veriliyor bir tane hastanesi yok nasıl bir doktor yetiştirilecek anlamak güç. Uzun bir hazırlıktan sonra Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’ni seçmemizin sebebi de şu; yüksek lisans ve doktora alanında İngilizce eğitim verebilecek üniversitelerden birini seçmek istedik bu konuda Samsun iyi ve özellikle bir geleneğinin olması gerekiyordu ve birde niçin İngilizce? Çünkü bizim öğrencilerimiz hem İngilizce hem Arapça biliyorlar. Eğer bir Türkçeye göndermiş olsak bir yıl daha kaybedecek öğrenci hâlbuki insanların hızlı bir biçimde sağlığa ihtiyaçları var. Süreyi ne kadar kısaltabilirsek o kadar iyi mantık buydu buradaki. Anlaşmamız yürüdü, gelip bizzat kendim imzaladım anlaşmayı sayın rektörümüz ile beraber şuanda 9 arkadaşımız master ve doktora çalışmalarına orada devam ediyor. Orada iki bölüm eksik kaldı mikrobiyoloji ve biyokimya bu konuda da Medipol Üniversitemizin rektörü ile özel bir hukukumuz var gittik kendisiyle konuştuk. İngilizce eğitim verilebilecek şekilde kabul ettiler. İki arkadaşımızda orada olmak koşuluyla şuan da 11 arkadaşımız orada eğitim vermek üzere hazırlanıyorlar. Tıp fakültesi 3 bölümden oluşuyor. İlk 3 yıl temel bilimler, yani bu temel bilimlerde anlaşmamız gereğince Samsun’dan hocalarımız dönem dönem gelecekler, öğrencilerimize ders verecekler. Çok büyük bir lütuf ile karşı karşıyayız öyle şeylerle karşı karşıya kaldık ki ben bunları bu kadar hızlı, kolay nasıl yapabildik inanamadım.
C.G.: Başka ülkelerden öğrenciler de geliyor mu?
F.G.: Daha açıldığımız yıl 4 farklı ülkeden hocamız var Türkiye’den, Mısır’dan, Kenya’dan, Somali’den hocalarımız var. 7 farklı ülkeden de öğrenci aldık. Düşünün İngiltere’den bizlere öğrenci geldi, Kenya’dan öğrenci geldi, Etiyopya’dan öğrenci geldi yani başlangıçta daha uluslar arası bir üniversite kimliğine büründük. Yine ziraat fakültemizin hoca ihtiyacı için 3 tane öğrencimizi burs ile getirdik birisi Bursa’dan şuanda TÖMER’de dil eğitimi yapıyor, doktora yapacak. Bu arkadaşımız doktorayı bitirince bizim üniversitemizin hocası olacak. Bir diğer arkadaşımız Isparta’da toprak ve gübre konusunda master yapıyor, bir arkadaşımız Samsun’da termal bitkiler üzerine çalışıyor, Siirt Üniversitemizle de benzer görüşmelerimiz var. Bütün bunlar ortaya çıktıktan sonra mesela bizim partnerlerimizden birisi de İHH bünyesinde olan Uluslar arası Doktorlar Birliği. Samsun ve tıp fakültesi ile ilgili çalışmalarımızı bu arkadaşlarımız yürüttüler. 10 gün kadar önce Türkiye’deki tüm tıp fakültelerinin rektörleri ve dekanlarını ziyaret ettiler ve nasıl bir destek yapabiliriz bu üniversiteye, tıp fakültesine diye araştırdılar. Mesela İstanbul Üniversitesi rektörümüz bize niye gelmediniz bizde destek verirdik dediler. Sakarya aynı şekilde bizlerde destek veririz dediler sağ olsunlar bir teveccüh var. Tıp fakültesinde ikinci aşama klinik eğitimlerimiz. 3 tane hastanemiz var yani klinik eğitimlerimiz devletimiz orada Recep Tayyip Erdoğan Hastanesi yapıldı 205 yataklı bu konuda anlaşmalarımız tamamlandı yani bizim öğrencilerimiz klinik eğitimlerini bu hastanede yapacak. İkinci üniversitemiz Arap Medical Union (Arap Tıp Birliği) bunlarında hastanesi var 105 yataklı bu hastaneyle de anlaşmamız var. Yine bizlerin partnerlerinden Arafat Hospital var. Yani Türkiye’de bile 3 adet tıp fakültesi hastanesi olan şehir var mıdır? Ben bilmiyorum belki İstanbul’da. Şuanda Arap Medical Union ile İstanbul ve Sakarya Üniversitelerimiz arasındaki müzakereler sürüyor. Uzmanlık eğitimlerine başlayacağız yani önümüzde Türkiye’deki kadar gelişmiş bir tıp aşamasına gelmek için önümüzde 5 yıllık bir hedef var. 5 yıl içerisinde Doğu Afrika’nın belki de Afrika’nın en iyisi olma yolunda ilerliyoruz.

Bugün İslam dünyasının bir numaralı problemi Kur-an’ı ve İslamı doğru anlayamamaktan kaynaklıdır… Başkalarının bu durumları istismar etmesiyle oluşan çatışmalardır.

C.G: Bursa bu anlaşmaların neresinde kalıyor?
F.G: Sayın Rektörümüz Yusuf Ulcay ve Genel Sekreterimiz İsmail Sağlam ki benim de liseden arkadaşımdır kendisi, abimizdir. Onlarla da uzun uzun konuşmalar yaptık bir işbirliği anlaşması yaptık kendileriyle tıp fakültesi, mühendislik fakültesi ve ziraat fakültesinin bazı çalışmalarında işbirliği yapacağız. Mesela Türk Sanayi, Tarım Seminerleri etkinliğimiz var Uğur hocayla bunlara çalışacağız. Yine Uludağ Üniversitesi ile yaptığımız görüşmelerde bu konu öne çıktı buna ben bir yıl civarında çalıştım şunu öneriyorum; yani Türk akademi dünyasında maalesef Afrika ile ilgili uzmanlar yok yada çok az dolayısıyla benim de mezun olduğum üniversite, yetiştiğim şehir, Yusuf hoca ve üniversitenin çok ciddi bir vizyonu var dedik ki bu sizlere yakışır 1957 yılında kurulmuş bir üniversite, köklü gelenekleri var, tıp fakülteniz çok güçlü bir ‘Afrika Araştırmalar Merkezi’nin kuruluş çalışmaları şuan da devam ediyor. Bizlerden İHH bünyesinde olan Uluslar arası Öğrenci Dernekleri Federasyonunun Bursa Şubesi İpek yolu Öğrenci Derneği Başkanı Ebubekir Armağan bu işin sorumlusu şuan çalışmalar devam ediyor. Afrika bizim çok ciddi bir ticari partner adayımız. Eğer bu çalışmaları ‘bilgi-silah’, ‘bilgi-güç’ altyapısıyla oluşturabilirsek sadece tarım sektörü ile ilgili konuşuyorum Türkiye sadece yağlı tohum ihtiyacını bu ülkelerde yetiştirip satmış olsa çok daha ilerleyecek her iki ülkede ki ülkemizde susam, ayçiçeği çok ciddi ihtiyaç Somali bu iki ürünün de yetişmesi açısından her imkâna sahiptir. Altyapı ve kamusal araştırmalar güçlendirilirse birkaç yıl sonra bu işin çok ciddi geri dönüşleri olacak.

C.G:Tıp ve tarım gibi bilimsel alanların yanında sosyal bilimlerin de Afrika’ya uzanması gerekiyor sanırım bu konuda ne düşünüyorsunuz?
F.G:Afrika’ya taşınacak üçüncü bir alan ‘mühendislik’ sosyal bilimlerden önce planlamamızda o var. Niye bu var? Onu da açıklayayım; insani yardım gıda ile başlayacak, sağlık ta onunla birlikte gitmek zorunda ve sizin kalkınma adına bu ülkenin kapasitesini oluşturmanız lazım. Hiçbir ülke mühendislik altyapısı olmadan kalkınmaz. Dolayısıyla biz bu mühendislik fakültesini çok farklı bir konseptte çalışıyoruz. Proje şirketleriyle, anlaşmalı firmalarla uyumlu bir biçimde bunu kuracağız Türkiye’den de farklı olacak. Evet, sosyal bilimler çok önemli bir alan ihtiyaç var ama henüz bu konuda yeterli hazırlığımız yok. Bu konuları üniversitelerimiz ile konuşacağız neticede bir devlet üniversitesi değiliz yani devlet üniversitesi kaynak kullanımı potansiyeli bizlerde yok. Eğer bunun uluslar arası kuruluşlar bazında finansmanını sağlayabilirsek en büyük ihtiyaçlar sosyal, siyasal, İslami araştırmalar konusunda da yol alacağız. İslamı ne için katıyorum? %100’ü Müslüman olan bir ülkeden bahsediyoruz. Sadece orada değil bugün İslam dünyasının bir numaralı problemi Kur-an’ı ve İslamı doğru anlayamamaktan kaynaklı başkalarının bu durumları istismar etmesiyle oluşan çatışmalardır. Türkiye’nin bu anlamda ciddi bir geleceği oluştu bizim ilahiyat fakültelerimiz çok güçlü, diyanet işleri başkanlığımız çok ciddi bir noktaya ulaştı diyanet işlerinin karalama kampanyaları da bu yüzden. Batılı güçler veya emperyalistler nereye vuracaklarını önce bilimsel olarak çalışıyorlar ardından bu coğrafyaya faydası gelebilecek kurumları yıpratma kampanyası uyguluyorlar. Bizimde tam tersine bu noktalara sahip çıkmamız gerek diyanet işlerimizin orada uluslar arası bir İslam üniversitesi kurmak konusunda çok ciddi çalışmaları var bu çok önemli bir gelişme yine Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanımızla ki İsmail hocam da ilahiyat fakültesi hocalarındandır. Kendileriyle uzun uzun konuştuk. Öncelikle İslamı temsil kapasitesine sahip alimler yetiştirmemiz lazım sosyal alanda yani bizim kardeş ve dost ülkelere çatışmaların sona erdirilmesi yada çatışmaların kontrol altına alınabilmesi adına uzmanlar yetiştirmemiz lazım bizlerde bu konular ile ilgili görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Evet sosyal bilimler önemli ama asıl önemli olan noktalar, sinir uçları buralar.

Dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden bir tanesi Vatikan destekli misyoner kuruluşlar. Bugün Doğu Afrika’da’ya Etiyopya, Kenya, Nijer’de misyoner kuruluşlar etkili oluyor… Bir anne düşünün, çocuğu ya açlıktan ölecek ya misyoner teşkilatına vereceksin…

C.G:Bu bahsettiğiniz İslami bütünlük konusunda Mehmet Görmez’in çok güzel bir sözü var: “Müslümanlar Müslümanların zulmünden kaçıp Gayrimüslimlere sığınıyorsa burada düşünmemiz gereken bir şeyler var. Müslümanları vicdanlı olmaya çağırıyorum.” bir süre önce konuşulmuştu bu sözleri… Sizin de sosyal medyada bir paylaşımınız vardı: “İslami birliği milliyetçi duygular bölüyor, millilikten önce İslamı ön plana çıkarmalıyız.” şeklinde … Bu sözlerinizi biraz açar mısınız?
F.G: Sorunuzun ilk aşamasına değinelim ilkin ben şunu kastediyorum; maalesef 1000 yıldır bizler İslamın doğru anlaşılmaması ile siyasal olgularla, kaygılarla, ekonomik hedeflerle sömürülme hedeflerinden dolayı dış etkiler ve dış faktörlerin etkisiyle yani iç faktörlerin iyi analiz edilip kullanılması, dışarıdan da bunların kendi istekleri doğrultusunda kullanılması ile maalesef çok büyük kayıplar verdik. Yani daha Peygamber Efendimizin vefatından çok fazla geçmeden dört büyük halifeden üçünü kendimiz şehit ettik. Bu yüzyıllardır devam ediyor çare ney? İlahiyat konusunda bir geçmişim, bilgim var uzman değilim ama mümkün olduğunca takip ediyor ve araştırıyorum. ‘ İnsani krizler sonuçtur, sebep değildir!’ yani asıl vurucu nokta burası yani bugün biz Suriye’deki mültecileri konuşuyoruz sonucu konuşuyoruz. “Beyler, hanımefendiler sebep ney?” diye soruyorum. Sizler çatışmaları çözmeden mülteci sorununu konuşmaya gelemezsiniz. Bunları çözmezsek daha fazlası gelecek. Dünyada kaç mülteci olduğunu bilmiyorlar. Kenya'nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyatta’nın bir sözü var; “Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.” evet buradaki durum karikatürize ama gerçek. Yüzyılın başında %93 civarında bir Müslüman nüfustan bahsediliyor Afrika’da ama bu yüzyıllık süreç içerisinde insan kaynakları ve doğal kaynakların sömürülmesi, işgaller krizlerin teşvik edilmesi ve kullanılması neticesinde Afrika’nın fakir bırakılması politikaları yürütülüyor. Bu süreç içerisinde etkili olanlardan birisi de dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden bir tanesi Vatikan destekli misyoner kuruluşlar. Bugün Doğu Afrika’ya gidin Etiyopya, Kenya, Nijer’de misyoner kuruluşlar etkili oluyor ve bu insanlar yani bir anne düşünün bir çocuğu var ya açlıktan ölecek çocuğu ya misyoner teşkilatına vereceksin bu seçimi yapmakla karşı karşıya kalıyorlar. Bizim geldiğimiz noktada bu sosyal alanda yapılması gereken çok şey var. Ama en sonuca yakın açıklama belki de şu olacak; bakın arkadaşlar açlık, kıtlık, kuraklık kader değil! Ve bu çözülebilir bende bir ziraat mühendisiyim Afrika’nın yeterince gıda üretecek toprağı var, suyu var gelin evrensel gıda ve tarım hareketini başlatalım. Yani İtalya ve Amerika kuruluşlu firmaların destekleri ile Sudan’ın göbeğinde bir kardiyoloji merkezi var ve bu insanlar ücretsiz biçimde 5 yılda 6 bin alet yaptılar ve hiçbir ücret talep etmediler ve Afrika’daki tek kalp cerrahi merkezi bu başka yerde yok. Şimdi sizler buraya gitmezseniz, burada olmazsanız neticede bu insanlar onların sempatileri ne boyutta kulaklarına neler söyleniyor onu bilmiyorsunuz. Sonuçlarına göre anlıyorsunuz, biliyorsunuz bizim oralarda var olmamız gerekiyor.

C.G.: Oradaki kültürel bütünlükle ilgili Somali ve Türkiye arasındaki kültür dostluğunu nasıl görüyorsunuz? Birde 2011 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı sürecinde yaptığı Somali ziyaretinde önemli çalışmalara adım atıldı. Kentsel dönüşüm ile ilgili Bursa’ya da ziyaret sağlandı projelerin incelenmesi sürecinde Somali’de gözle görülür biçimde bir kentleşme başladı mı? Projeler ne durumda?
F.G.: Bu söyleşiyi okuyanlar diyecekler belki de “biz neden gidelim, oraya yatırım yapalım?” diye. Ben söylüyorum konuşmamın başından beri Türkiye, Somali’de güçlü bir şekilde var niye var? Bakın limanı Türkiye işletiyor, havaalanını Türkiye işletiyor. Limanı işleten firma %40’ını alıyor, %60’ını Somali’ye bağışlıyor. Devlete en son verilen rakama göre 7 milyon dolar katkısı var. Bizim devletimiz oraya yardım ediyor. Ben sokağa çıktığım zaman bırakın beni herhangi bir beyaz insanı gördükleri zaman “Türkî, Türkî” diyorlar. Yani gönülleri, nesilleri kazandık bunun sonuçları var, maddi karşılıkları var ki yani bizim Osmanlı-İslam geleneğimizde, insani kodlarımızda bizler oraya bir şeyler almak için gitmedik zaten onun için biz seviliyoruz. Onlar gelip bir şeyler aldılar ama biz Habeş Seyahatnamesi’nde tek tek göreceksiniz biz o zamanlarda da vermeye gitmişiz o gün de bizleri böyle karşılamışlar. Yani kısacası veren el alan elden üstündür bu bir hadis. Dolayısıyla İHH’nın mantığı bu devletin de şuan ki mantığı bu daha yapılacak çok şey var. Lütfen gelin diyorum evrensel gıda ve tarım hareketini başlatalım 1,5 milyar insan açlık sorunuyla karşı karşıya ama aslında gıda krizi yok. Bizler bu insanlara gıdayı üretebiliriz ve bunlar kendilerine yetecek değil yani Somali tarihinde körfezde petrol bulunmadan önce körfez ülkeleri zekâtlarını gönderen ülkelerdi. Yani ne oldu? 25 yıllık iç savaş neticesinde bu noktaya gelindi. Bu tekrar eskisinden daha iyi bir noktaya gidebilir bizim de kurmuş olduğumuz eğitim kurumlarının ana hedefi bu.
C.G:Peki hocam yüzümüzü Afrika’ya, Afrika’nın verimli topraklarına çevirmemiz ile ilgili gerçek rakamları da ortaya koyacak olursak biz bu topraklara yüz çevirmeye devam edersek dünyadaki gıda krizinin şuan durumu nedir? Ve önümüzdeki yıllarda ne noktaya varacak?
F.G: Buraya Gürsu Ziraat Odası’nın daveti ile geldik. Yani muhakkak ki bir meslek kuruluşu da neden biz buralarla ilgilenelim diye soracaklar. Bir kere yani şuanda dünyada gıda krizi gıdanın olmamasından kaynaklanmıyor. Gıdanın doğru yerde üretilip, doğru yere ulaştırılmamasından kaynaklanıyor. Yani dünya bu 1,5 milyar insanın beslenme sorununu çözemeyecek potansiyele sahip değil. Asıl yapılması gereken bu kriz bölgelerindeki arızi sebepleri ortadan kaldırmak. Ben başka bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum tarımla ilgili, niçin ilgilenmeliyiz? Şimdi bakın; bu kadar üretime rağmen dünyada bir yağlı tohumlar açığı var Türkiye bile ham yağı ithal ediyor bakarsanız rakamlar var. Türkiye, Somali ve diğer Afrika ülkeleri ile işbirliği yaparak rahatlıkla yağlı tohumları üretebilir. Şuanda bir mısırı ele alalım mısırın ton fiyatı Somali’de 350 dolar toptan, Kenya’da 380 dolar, Orta Afrika’da 700 dolar, Çad’da 1000 dolar başka bir şey söylemeye gerek yok yani sadece mısır ile ilgili çalışma yapılsa ziraat odaları olarak ki öncülerini davet edeceğim Türkiye’nin üretiminin bir o kadarını karşılayacağız. Ama Türkiye’nin ayçiçeğine ihtiyacı var maalesef Türkiye yağı dışarıdan ithal ediyor burada bir başka değer söyleyeyim; mesela bir köyün toplam tarım alanı 3 bin dekar. Bir tek insanın elindeki toplu tarım arazisi 4 bin 500 dekar bizim bulunduğumuz ülkede. Netice itibariyle yapılabilecekler sadece insani yardım odaklı değil bizler gideceğiz, öğreteceğiz. Şuanda Bursa’da ziraat meslek lisesinde okuyan Somalili öğrenciler var, ziraat fakültesinde yüksek lisans yapan, doktora yapan öğrenciler var. Zaten insan altyapısı, insan kaynağı yetişmiş oluyor bizde üniversitesini kurmuşuz zaten oranın en yüksek değerde işadamları bizlere gelip aman hocam işbirliği yapalım, Türkiye’deki odalarla, kooperatiflerle tanıştırın diyorlar bu ortam oluşmuş durumda yani üniversitelerin görevi bu ilişkiyi sağlamak, akademik altyapıyı sağlamak biz bunu oluşturmuşuz ben ciddi ahlaklı, dürüst tüccarlara tarım yatırımcılarının gelmesinde çok büyük fayda görüyorum. Afrika’nın ve Uzakdoğu’nun Müslümanlaşmasında dürüst tüccarların payı çok büyük. Bizim dürüst, ahlaklı tüccarlarımızın yeniden sahaya inmesi lazım bu bakımdan çok şeyi kazanacağız. Hem insani olarak vazifemizi yapacağız hem de ticari olarak kazanacağız, kazanmalıyız da.fikret (3) (2)
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.