SON DAKİKA
Hava Durumu

Rumeli'de Evlad-ı Fatihan İzleri (II)

Yazının Giriş Tarihi: 12.02.2020 21:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.02.2020 21:59

Makedonya Kuzey ve Güney diye iki kısımdan oluşmaktadır. Güneyi Selanik ve çevresi Yunanistan sınırları içinde kalırken Kuzeyi ise yüz ölçümü, 25 bin km2 olan bir bölgedir.  Aşağı yukarı Erzurum’un yüz ölçümüyle aynı alana sahiptir. Belli başlı şehirleri ise, Üsküp, Kumanova, Kalkandelen, Gostivar, Debar, Ohrid, Resen (Resne), Kralova, Kocan,Veles, Negotino, Manastır, Strumica ve Bitola’dır. Güney Batısında Ohrid ve Resne göllerinin etkisiyle oluşan kısmi bir ılımlı iklimi, hesaba katılmaz ise genel olarak karasal iklimin etkili olduğu bir bölgedir.
Nüfusu 2017 verileri diye Vikipedya tarafından iki milyon, % 64 Makedon, % 25 Arnavut, % 4 Türk, % 2.7 Çingene, % 1.8 Sırp ve diğerleri de % 2 olarak açıklanmış. Bu veriler ise gerçeği karşılamaktan çok Makedonların isteğini karşılayan rakamlar olmalıdır. Çünkü Makedonya’da dolaşan herkes Vikipedya’da açıklanan bu oranları şüpheyle karşılar. Üsküp’te Mustafa Paşa Camisi bahçesinde sohbet ettiğim, cemaatten İbrahim adlı bir Türk ise Müslüman (Arnavut ve Türk) ve Hıristiyan olanların aşağı yukarı biri birine eşit oranda olduğunu söylemişti. O’nun söylediği de biraz abartılı olsa bile Vikipedya’nın ilan ettiği rakamların da abartılı oranları içermesi kuvvetle muhtemeldir. Yine’de özellikle Türk ve Arnavutların çeşitli tarihlerde Türkiye’ye göçlerine izin verilmesi, nüfus yapısını Makedonların lehine Türk ve Arnavutların ise aleyhine etkilediği, değiştirdiği kesindir.
1999’da Sırbistan’ın Kosova’ya saldırdığı dönemde Kosovalı Arnavutların bir bölümü Makedonya’ya sığınmıştır. Sığınmacı Arnavutların bir kesimi sonradan Kosova’ya dönmüş ise de dönmeyen kesim de halen Makedonya’dadır. Bu da Makedonya’daki Müslüman Arnavut oranını etkileyen önemli bir nedendir. 2016’da yapılan seçimlerin sonunda ABD ve AB tarafından desteklenen Sosyal Makedon Demokrat Birliği adlı parti hükümet kurmuştur.
Makedonya’da Müslüman deyince akla Arnavutlar (% 71), Türkler (% 12), gelse bile Roman (% 8), Boşnak (% 4), Makedon Müslümanların (% 5) varlığı da yazılı metinlerde yer almıştır. Makedon Müslümanlar da Osmanlı döneminde ihtida etmiştir ve Torbeşler diye bilinmektedir. Müslüman nüfus adacıklar halinde Makedonya’nın orta kesimine dağılmış ise de Kuzeybatı kesiminde daha yoğun durumdadır. Makedonya Müslümanlarının büyük çoğunluğu Sünni-Hanefi iken Halveti ve Bektaşi tarikatlarının da etkili olduğu bilinmektedir.
Makedonya Müslümanlarının bağlı olduğu 13 Müftülük, 600 cami ve bunların bağlı bulunduğu “Makedon Cumhuriyeti İslam Dini Birliği” adlı kuruluştur. Bu kuruluşun başındaki yetkili ise seçilmiş kişi olan Reisü’l Ulema’dır. Makedonya’daki Müslümanların bir bölümü de Bektaşi’dir. Makedonya Hükümeti tarafından tanınan “Bektaşiler Birliği” adlı kuruluşa bağlıdırlar. Birlik ise merkezi Arnavutluk’un başkenti Tiran’da olan Dünya Bektaşiler İslam Birliğine bağlıdır.
Makedon Hıristiyanları, Ortodoks mezhebine bağlıdır. Ancak Makedon Ortodoksları 1967’de Sırp Ortodoks kilisesinden ayrılarak kurulmuş olan Makedon Ortodoks Kilisesine bağlıdır. Bu kilise Ohri şehrindedir. Makedonya’da dini grupların oranları (nüfusları) kesin ve resmi bilgilere dayalı değildir. Bir takım anketlere ve araştırmalara bağlı olarak yapılan tahminlere dayalıdır.
Makedonya 14. Yüzyılda Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Makedonya’nın Güneybatısında ki Ohri’de (Slav dillerinde Ohrid) 1395’de (Yıldırım Bayezid döneminde) doğrudan ve kesin olarak Osmanlılara bağlanmıştır. Rakımı 792 m’dir. 55 bin nüfustan oluşmaktadır. Şehir Ohri Gölü kıyısında kurulmuştur. Ohri’ye gelen Müslüman Türklerin ardından Arnavutların’da Müslüman olması ile zaman içinde Hıristiyanlar sayıca azınlığa düşmüştür. Evliya Çelebi de 1670’de Ohri’de Müslümanların, Hıristiyanların iki katı olduğunu yazmıştır. Ohri 29 Kasım 1912’de Birinci Balkan Savaşında Sırplar tarafından işgal edilinceye kadar 500 yıl Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Ohri’de Osmanlı döneminden kalan cami, tekke, hamam, türbe ve saat kulesi gibi eserler bulunmaktadır.
Ohri’nin fethinden sonra camiye çevrilen Ayasofya, Sırp işgalinden sonra tekrar kiliseye çevrilmiş, cami içindeki minberde 2001’de yıktırılmış iç düzeni tümüyle kilise haline getirilmiştir. Ali Paşa, Hacı Hamza, Haydar Paşa, Emin Mahmut, Hacı Turgut, Keşanlı ve Kuloğlu camileri ile Zeynelabidin Halveti Tekkesi günümüze kadar gelmiştir. Adı geçen camilerin bir kısmı yakın zamanlarda TİKA tarafından onarılmıştır. Ohri Çarşısı diğer adıyla Türk çarşısı önemli ölçüde ayaktadır. Esnafı da çoğunlukla Arnavut ve Türklerden oluşmaktadır. Son yıllarda Ohri’ye giderek Eski Çarşıda, lokanta vb dükkanlar açan Türkiye vatandaşları da bulunmaktadır.
Şehrin her tarafında Müslümanların (Arnavut, Boşnak ve Türk) varlığı hissedilse de yine de azınlıktırlar. Camiler oldukça bakımlı ve temiz durumdadır. Kalenin etrafındaki mahalleler, şehrin tarihi dokusunun toplandığı bir alandır. Koruma altında ve oldukça bakımlıdır.
Ohri’nin etrafında kurulduğu ve adını verdiği göl ise yanı başında, bir şehir kurulmuş olmasına rağmen, dünyada benzeri az görülebilecek bir temizliğe sahiptir. Suyu içilecek kadar temiz, arı durudur. Göl kıyısında yağmalanmış hissini veren bir yapı, bina, lokanta, büfe, kafeterya benzerleri yoktur. Keşke Türkiye’den vali, kaymakam ve belediye başkanı statüsündeki yöneticiler, Ohri’yi gezerek bir göl nasıl korunur, etrafı yağmalanmaktan nasıl korunur, gezip görerek bir kanaat sahibi olsalardı. Çünkü Türkiye’de Ohri gölü vb akar sular çevresinde durulamayacak ölçüde kirletildiği gibi etrafları da, sıra sıra lokanta ve büfelerin dizilmesiyle  bir şekilde yağmalanmıştır.
Kiril Alfabesini geliştiren Clement Ohrilidir. 10. Yüzyılda Geliştirdiği alfabeye ise hocaları olan Kiril ve Metodius’un adını vermiştir. Bazı değişikliklerle bütün Slav toplulukları (Makedonya, Sırbistan, Ukrayna, Rusya, Bulgaristan) günümüzde bile bu alfabeyi kullanmaktadır. Ohri’de önemli tarihi kişiler arasında bu Clement, Kiril ve Metodius’un adı da sayılmaktadır ve Ohri Gölü kıyısında kocaman heykelleri bulunmaktadır. Kiril Alfabesi ise aslında Türkiye’den gidenlerin başta Trafik tabelaları olmak üzere okuyup anlamaları gereken pek çok yazının anlaşılmasını engellemektedir. Çünkü tabelaların önemli bir kısmı yalnızca Kiril alfabesi ile yazılmaktadır.
Zaten Türkiye’de kullanılan alfabe ise komşu ülkelerden hiçbirisi tarafından kullanılmamaktadır. Muhaliflerini İngilizci olmakla suçlayan dönemin iktidarının resen yerleştirdiği alfabe ise tuhaftır ki yalnızca İngiltere’de kullanılan biçimi esas alınmıştır.


 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.