SON DAKİKA
Hava Durumu

Şeyh Said ile İslamcılığı ateşe atmak

Yazının Giriş Tarihi: 08.07.2021 19:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.07.2021 19:48


Kıyam; kalkma, ayağa kalkma, ayaklanma, başkaldırma ve isyan anlamına geliyor. Aslında sözlük anlamı itibarı ile kıyam ve isyan eş anlamlıdır. Bir olaya isyan demekle, kıyam demek arasında esaslı bir fark yoktur. İsyan kelimesi de Arapça olmakla birlikte, kıyamda ayrı ve gizli bir kutsallık olduğunu varsayanlar, Şeyh Said olayına isyan demiyor, kıyam diyor.


Oysa bir isyanı meşru eden, sebepleri, sonuçları ve ne amaçla kimlere karşı yapıldığıdır. Şeyh Said olayının meşruiyeti için de bu üç unsura bakmak icap eder. Yoksa bu olaya kıyam denildiği için doğrudan ve hemen meşruiyet kazanmış olmaz.
Şeyh Said’in torunları, Abdülmelik Fırat ve Abdülillah Fırat’ın iddialarına bakılırsa Şeyh doğrudan Azadi Cemiyeti ile birlikte çalışmıştır. Azadi ise Şeyhin kayınbiraderi Cibranlı Halit Bey tarafından kurulmuştur. Şeyhin Azadi ile olan ilişkisi örgütsel değil, sıhridir (akrabalık) demek aslında bu ilişkiyi ortadan kaldırmıyor, güya şeyhin örgütle ilişkisini bir ast-üst ilişkisi olmaktan çıkarıyor. Ancak bu isyanda Cibranlı Halit mi yoksa Şeyh Said mi amir durumundaydı sorusu anlamını yitiriyor. İsteyen Cibranlı Halidi istemeyen de Şeyh Said’i bir numara sayabilir.
Torun Fıratlar, dedelerinin isyandaki rolünü ve “Kürdistan amacını” abartıyor olabilir mi? Evet abartma ihtimali bu rolü bütünüyle ortadan kaldırmaz. Şeyh Said her ne kadar yakalandıktan sonra “Kürdistan amacını” külliyen reddetmiş ve iftiradır demiş olsa bile. Çünkü bastırılan isyanların faillerinin konuşmaları değişir. Tabiat kanunu gibidir.


Kemal Paşa’nın “Kürtlere olan vaadinden döndüğü ve onları aldattığı” için bu isyanın çıktığı icadı epeyce taraftar toplamıştır. Kemal Paşa’nın vaatleri nelerdir ve Şeyh bunları ne zaman öğrenmiş, gerçekleşmesi için ne kadar beklemiştir gibi soruların yeterli cevabı yoktur. Amasya Görüşmeleri (22 Ekim 1919) bunun için kanıt olarak gösterilmektedir. Ancak bu görüşmeler, gizlidir ve tutanakları yayınlanmamıştır. Kürtlerin bu görüşmeleri, alınan kararları bilmesi dönemin şartları içinde mümkün değildir. Gerçi Şeyhin bu gizli görüşmeleri keramet yoluyla bildiği iddia edilse de kerametini açıklamadığı için bu yol ile de öğrenilmiş olması inandırıcı değildir. Üstelik kemal Paşa bu görüşmeler esnasında sadece bir derneğin, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin Yönetim Kurulu (Temsil Heyeti) üyesidir. Bir dernek üyesini Kürt halkı neden bu kadar ciddiye almıştır?


1921 Anayasası ile Kürtlere il düzeyinde muhtariyet vaad edilmesine karşılık 1924 Anayasası ile bu muhtariyet ihtimalinin ortadan kalkmış olması iddiası da akla uygun değildir. Çünkü Şeyhin isyan öncesinde gönderdiği mektuplarında ve yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde böyle bir şeyden hiç söz etmemiştir. Bu durumda isyan nedenleri arasına yüz yıl sonra bu anayasa değişikliği maddesini ilave etmek, olaya biraz hava katmak için yapılmış bir kurguya benzemektedir.
Şeyhin, Kemalizme karşı isyan ettiği ise netameli bir iddiadır. Çünkü 1920’de kurulan Azadi Cemiyeti ile Şeyh birlikte çalışmaya başlamış ise (torunları öyle diyor) o tarihte ortada henüz Kemalizm yoktu. Olmayan kemalizme karşı Şeyh nasıl çalışmaya başlamış olabilir? Şeyh Said’in, Kemal Paşa’yı 1916’da çözdüğü hatta Erzurum Kongresine alınmasın diye emir verdiği tezi de hayli eğlencelidir. Paşa elbette çözülemez birisi değildi. Ancak Şeyhin onu çözdüğünü gösterecek hiçbir bilgi ortada yoktur. Şeyhin isyanı için daha siyasi ve öngürülü sebepleri çoğaltma isteği bu hayallerin itici kaynağı olmalıdır.


Yepyeni icatlardan birisi de Şeyhin Zazalaşmış “Muhammedi bir soydan” geldiği iddiasıdır. Şeyhin Zaza olduğundan önceleri hiç bahsedilmezdi. Yaptığı isyan ise “Kürt İsyanları” arasında sayılırdı. Şimdi Zaza olduğunun vurgulanması bir ilerle sayılabilir. Yine de Zazalık vurgusu yetersiz görülmeli ki araya hiçbir mesnedi olmayan “Muhammedi soy” unsuru da ilave edilmiştir. Gerçi Türkiye topraklarında bütün şeyhlerin şeceresi eninde sonunda “Muhammedi soya” çıkarılır.
Şeyh Said’in öyküsünü anlatmaya heveslenenlerin, Ermenistan, Arabistan ve Kürdistan adlarını doğal saymalarına karşılık Türkiye adının Lozan’da (Türkia) verildiğini iddia etmeleri bir cehalet ürünüdür. Çünkü 1920 Gümrü Anlaşmasında Türkiye adı 12 kere metne yazılmıştır. Türk ve Türkiye adları ile kavgalı olmayı bir İslamcılık meziyeti sayanlar bu cehalete dayalı takıntıları ile İslamcılığı ateşe atmaya çalışmaktadırlar.


Bütün yılı Ermeni tehcirinin yası ile geçirenler, “300 yıldan beri olmayan tehcir ve katliamın yapıldığı” tezi ile sömürgecilerin görüşlerini sahiplenmiş ve tehcir esnasında Şeyh Said’in Ermenileri koruyup kolladığı hayalini ortaya atmışlardır. Böylece Türkiye’ye karşı, Ermeni-Kürt ve Zazalardan oluşan ortak bir cephe oluşturma isteklerini yenilemişlerdir. Oysa şeyh Said’in bu tür işlerden haberi olmadığı gibi yol arkadaşı Cibranlı Halit ise Ermenilerden önce, Cibran Aşiretinin otoritesi için Müslüman ahaliye karşı benzeri işleri fazlası ile yapmıştır.


Şeyh Said ise daha isyan içinde defalarca teslim olmaya kalkıştığı halde yanındakiler tarafından engellenmiş, yakalandıktan sonra pişmanlığını hata ettiğini açıklamıştır. Şeyhin pişmanlık ve hata nedeni saydığı isyanını “kıyam” kelimesi ile kutsal bir içeriğe kazandırmak mümkün değildir. Bu isyan kardeş kavgasıdır. On binlerce insanın canını, malını heder etmiştir.                   
 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.