SON DAKİKA
Hava Durumu

Şeyh Said isyanı takdis edilemez

Yazının Giriş Tarihi: 01.07.2017 22:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.07.2017 22:25
Tarihteki bazı olayların aklanması ya da meşrulaştırılması için bir kısım kavramların içinin boşaltılması ya da değiştirilmesi tarihin bir tahrif çabasıdır. Bu tahrifi en çok yapanlar Kemalistler olduğu halde onlara karşı çıkmak iddiasında ki bazı çevrelerinde onlara benzeyerek aynı yanlışı tekrarladıkları görülmektedir. Bu konuda akla gelen örneklerden birisi de isyan ve kıyam kelimeleridir.

İsyan;  İtaatsizlik, emre boyun eğmeme, ayaklanma. Kıyam; Ayağa kalkma, kalkma, ayakta durma, namazın iftitah tekbiri ile rüku arasında ayakta durma, bir işe kalkışma, başlama, ayaklanma, ölümden sonra dirilip ayağa kalkma. (F. Devellioğlu, s.557/620)

İsyan: Mevcut nizama karşı başkaldırma, ayaklanma, kalkışma, itaatsizlik, serkeşlik, Allah’ın emirlerine uygun hareket etmemek, Günah işlemek, Bir haksızlık, adaletsizlik karşısında boyun eğmemek, hakkı ve adaleti müdafaa etmek. Kıyam; ayağa kalkma, ayakta durma, namazın ayakta kılınan kısmı, bir iş için davranma, teşebbüse girişme, ayaklanma, başkaldırma, isyan, esnafın Yeniçeri’ye karşı büyük kıyamı, namaz kılma, ibadet, ölümden sonra dirilip ayağa kalkma. (D.M. Doğan, s.560 /652)

İsyan ve kıyam kelimeleri arasında sözlük, ıstılah anlamları bakımından fark yoktur. Biri birlerinin müteradifleridir. Bu yüzden Şeyh Said olayının “bir isyan değil bir kıyam olduğu” iddiaları eğer bir cehaletin sonucu değilse bir iyi niyet eksikliğidir, konuya vakıf olmayanların cehaletini istismardır. Bu olayın isyan yerine kıyam olarak nitelendirilmesi olayın niteliği hakkında asla bir değişikliğe yol açmaz.

Şeyh Said İsyanı ele alınırken, “Kemalist rejim, İstanbul basınını, Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasını ve Kürdistan’daki muhalefeti, Takrir-i Sükun Yasası ile susturdu” vurgusu olaya nasıl bakıldığını da göstermesi bakımından önemlidir. Türkiye eğer iddia edildiği gibi 1925’de Türkiye ve Kürdistan gibi iki kısımdan oluşmaktaydı ise bu iki kısmın sınırları ne zaman nereden hangi olayla başlamıştır gibi sorular karşılıksız kalmaktadır. Bu bakış açısının tarihte bir karşılığı olmadığı gibi günümüzde ki karşılığı ise tek kelimeyle bölücülüktür. Marksist/Leninist bölücülük lanetlenirken İslami görünümlü bölücülüğün bazı çevreler tarafından baş tacı edilmesi elbette bölücülüğe İslami bir içerik katmaz. Aslında İslami görüntüyle bölücülüğü kutsamaya çalışanların davranışlarını da örtmez.

Şeyh Said isyanından sonra, isyancıların yargıladığı Şark İstiklal Mahkemesi tutanakları ve mahkeme görevlilerinin anıları ile Şeyh Said ailesinden olan Abdülmelik Fırat ve Abdülillah Fırat gibi şahısların anıları da bu isyanın asıl hazırlayıcısının 1920’de kurulan Azadi Cemiyeti’nin olduğunu göstermektedir. Şeyh Said isyanını takdis edenler bu cemiyeti yok saymaktadırlar. Çünkü cemiyetin 1920’de ortaya çıkması oldukça önemlidir. Bu tarihte ortada henüz bir “Kemalizm” yoktur. Onun totaliter baskıları da yoktur. Türkiye’de pek çok yerde işgaller ve isyanlar vardır. Cemiyet ise elbette bu işgallere ve isyanlara engel olmak için kurulmuş değildir. Batan geminin mallarından pay kapma yarışında, “bir bölgede bizim olsun” anlayışını gerçekleştirmek için bu cemiyet kurulmuştur.

Şeyh Said’in Türkiye’de olup bitenleri yeterince anlamadığı gibi kendi gücünü abartan ve bu konuda yaşadığı gel gitler nedeniyle isyan esnasında teslim olma isteğini açığa vurmuştur. Şeyh’in İngilizlerden destek aldığı iddiası ne kadar gerçek dışı ise dönemin “Türkiye’sinin de dış destek aldığı hatta isyana karşı uluslararası bir koalisyonun olduğu” bir o kadar gerçek dışıdır ve gülünçtür. Türkiye’nin güney sınırında uzanan demiryolunu kullanması bunun için verilen bir örnektir. Bu isyanı İslam adına takdis etmeye çalışanların tarihi olayları bir bilim titizliği ve yöntemi ile ele almak yerine kendi hayallerine dayandırma çabasının sonucunda bu iddia tekrarlanmaktadır. Çünkü 20 Ekim 1921’de Türkiye ile Fransa arasında yapılmış olan Ankara itilafnamesi Türkiye’ye ihtiyaca göre bu demir yolunu kullanma hakkı vermiştir. Tarafların dört yıl sonra ortaya çıkacak bir isyan nedeniyle bu maddeyi anlaşmaya yazdıkları ise asla söylenemez. Dönemin, SSCB ve İngiliz yönetimlerinin de Türkiye’ye yardım ettikleri iddiasının hiçbir karşılığı yoktur. Ancak yalandan kim ölmüş ki biz ölelim mantığı ile konu hakkında yalan söylemeyi, yazmayı bir hak bilenler bu iddiaları tekrarlamaktadırlar.

Şeyh Said isyanına katılanlar, destek verenler ezici çoğunlukla Sünni Zazalardır. Kırmanç/Kürtler Cibran ve Hasenan aşiretleri dışında bu olaya katılmamıştır. Kürtlerin bu olaya katılmayışlarını ise kardeş kavgasına katılmadılar demek yerine “ihanet ettiler Ankara’dan teşekkür belgesi aldılar” diye açıklamak doğrudan PKK jargonudur.

İsyan’ın siyasi amacının olmadığı söylenemez. O amacın ise Diyarbakır ve çevresinde ayrı bir idare kurmak olduğunu Şeyh’in kendisi söylüyor. Şeyh isyan hazırlığı için de Kırmanç ve Zazaların dışında Türklerden yardım, katılım istemiyor. Şeyh bu haliyle zaten kendine göre bir sınırda çizmiştir. Şeyh’in tutumunu “Kürdistan’da muhalefet” diye adlandırıp sonra da “şeyhin etnik ayrılık amacı yoktu” demek hayasızca söylenmiş bir yalandır. Bu isyan Zazalar ve Türkler arasında kolayca kapanmayacak bir yara açmıştır. İsyanı alkışlamak kardeş kavgasını alkışlamaktır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.