SON DAKİKA
Hava Durumu

Siyasal İslam'ın çökmesi (ı)

Yazının Giriş Tarihi: 02.04.2020 20:24
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.04.2020 20:24

İslami çevrelerin dilinde “Siyasal İslam” diye bir kavram yoktur. Bu kavram tümüyle Batılı oryantalistlerin icat ederek tedavüle sürdüğü bir deyimdir. Çünkü “İslam Dünyası’nda” işgal ve sömürgeler yaygınlaştığında, Müslümanlar çaresiz bir duruma düştüklerinde, “bu halimizle işgallere, yoksulluğa karşı koyamayız, İslam’ın aslına dönmeliyiz ve aramızdaki ayrılıkları terk edip ittihat etmeliyiz” diye özetlenebilecek bir akım başladı. O akım kendisini İttihad-ı İslam (Müslüman Birliği) diye adlandırdı.

Batılı medya, Ortyantalist çevreler ise kısa sürede bu İttihad-ı İslam deyimini “Pan-İslamizm” veya “İslamizm” diye adlandırdı. Yine İslami çevreler, Pan-İslamizm/Pan-İslam deyimini kullanmasalar da tepki göstermediler. Çünkü Pan-İslamizm; İslam Birliği ya da İslam Birliği taraftarlığı gibi bir anlama geliyordu. Zaten her Müslüman’ın da böyle bir şeyi isteyeceği açıktır.

Batılılar, İslam ile siyasetin bir arada olmaması icap ettiği görüşünde çok ısrarlıdırlar. Özellikle bu ısrarlarını laiklik adıyla İslam Dünyası’nda tedavüle sürmeyi çok önemsemektedirler. Onların gözünde İslam ile siyasetin bir arada olması kabul edilebilir bir tutum, bir görüş değildir. Üstelik bu tutumun Müslümanların içinden de epeyce taraftarı da bulunmaktadır. Bu esnada en çok kullandıkları terim Palitical İslam/Siyasal İslam yahut Fundamentalizm oldu.

İslam dünyasında süre gelen bütün kötülükler için Siyasal İslam dedikleri akımları sorumlu saydılar. Onlara göre İslam ile siyaset ayrılmış olsaydı, laiklik benimsenmiş olsaydı, ne iç savaşlar, ne işgaller, ne askeri darbeler hatta ne de yoksulluklar olmayacaktı. Çünkü laiklik onların gözünde bütün bu kötülüklerin panzehiri gibiydi. Aynı Batılı çevreler, laiklik diye formüle ettikleri bu din devlet ayrılığını asla İsrail için söz konusu etmezler. Nedense bu din devlet ayrılığını İslam ülkeleri için bıkkınlık veren bir ısrar ile tekrarlamaktadırlar.

Son dönemde tedavüle sürdükleri deyim başka bir deyim ise Cihadist İslam’dır. Batılıların içerdeki tekrarcıları ise bu deyimi daha çok cihatçı diye kullanmaktadırlar. Uzak yakın bütün Avrupa ülkelerinden gelip Suriye’de hatta Türkiye’de PKK’ya katılan yabancı komünistleri, İran’ın dünyanın dört bir yanından Irak-Suriye ve Yemen’e topladığı çeteleri, ABD ve Rusya’nın işgal birliklerini olağan ve meşru sayan Batıya ayarlı propaganda tekelleri, “Cihatçılar ya da Yabancı savaşçılar” deyimini yalnızca Esat/Baas diktatörlüğüne karşı mücadele eden topluluklar için kullanmakta ısrar ediyorlar.

Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerin harabeye çevrilip milyonların katledilmesinden işgalci ülkeler ABD, Rusya ve İran değil de yine bu ülkelerin kurguladıkları örgütler nedeniyle “Siyasal İslam” sorulu sayılmaktadır.

İslam ile siyaseti birleşik sayan anlayış, Batılı oryantalsitlerin gözünde potansiyel bir tehlikedir. Terör kavramı son yıllarda bu anlayışa tahsis edilmiştir. İslam ülkelerindeki yıkımlardan, felaketlerden işgalciler değil de bu anlayış sorumlu tutulmaktadır.

Sömürgecilerin sözcüleri teorik düzeyde linç etmeye çalıştıkları İslam Birliği düşüncesini yalnızca dışarıdan sözlü telkinlerle engellemeye çalışmakla yetinmediler, özellikle iktidar ettikleri işbirlikçileri için bu düşünceyi daima “bir iç düşman” olarak hedef yaptılar. Müslüman toplulukların özgür iradesine rağmen Batılıların desteği ile İslam ülkelerinde ki iktidar sahipleri için İslam Birliği düşüncesi her zaman ve değişmeyen öncelikli düşmandır. Hatırlanmalıdır ki yüz yıldan beri Türkiye’de “irtica” adıyla İslam öncelikli iç düşmandır ve bütün askeri darbelerin de gerekçesi yapılmıştır. İslam Birliği düşüncesi ise “Arap ihaneti” söylemleri ile zaten mahkum edilmeye çalışılmaktadır. Buna karşılık Hıristiyan ülkelerin hemen her alandaki birlik çabaları ise olağan sayılmaktadır.

Aynı Batılı çevreler sıkça “Siyasal İslam” dedikleri akımın iflas ettiğini, çöktüğünü de tekrarlıyorlar. 1992’de Cezayir Halkının özgür iradesiyle iktidar ettiği İslami Selamet Cephesine karşı, dünyada benzeri az görülen bir kanlı tasfiye hareketi başlatan Cezayir askeri diktatörlüğünün kitlesel katliamları devam ederken Olivier Roy gibi oryantalistler “Siyasal İslam’ın İflas Ettiğini” ilan ederek aslında isteklerini açığa vurmuştu. ‘Siyasal İslam’ın İflası’ kitabında özetle “Siyasal İslam'ın bir geleceği yok, Modern dünya ile ilgili alternatif bir medeniyet projeleri bulunmuyor. Dolayısıyla endişelenmeye de gerek yok, geldikleri gibi giderler, biraz sabırlı olun yeter” demişti. (Siyasal İslam’ın İflası, Çeviren: Cüneyt Akalın, İstanbul 1992) Ama otuz senenin sonunda geriye dönülüp bakıldığında iflas edenin aslında Roy ve müttefikleri olduğu görülecektir. Roy’un kitabından sonra benzeri içerikte olan kitapların iç piyasada çoğalması ortak bir kampanyanın, ortak bir merkezden yürütüldüğünün reddedilemez işaretidir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.