SON DAKİKA
Hava Durumu

Siyaset ile hukuk!

Yazının Giriş Tarihi: 07.10.2020 22:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.10.2020 22:04

Suriye’de iç savaşın başlaması ile bütün siyasi dengeler değişmişti. Muhaliflerin hızla
şehirleri ele geçirmesine bir çare olarak Suriye hükümeti, Afrin, Aynel Arap ve Haseki’nin
idaresini 2012’de PKK’ya bırakmıştı. Eylül 2014’de DEAŞ Aynel Arap, (PKK’lıların Kobani
dedikleri şehri) kuşatmıştı. Bu şehir Türkiye sınırına yakın bir yerde ve Şanlıurfa Suruç
ilçesinin tam karşısı sayılacak bir yerdi. Şehri ellerinde tutan PKK’lılar (Suriye’de
kullandıkları adları ile YPG’liler) zor durumda kalmıştı. Şehrin kuşatılması ile yaklaşık 200
bin kişi oradan Türkiye’ye sığınmıştı. ABD Başkanı Obama ve PKK’lıların beklentisi
doğrudan Türkiye’nin askeri kuvvetleri ile PKK/YPG’nin yanında DEAŞ’a karşı
savaşmasıydı. PKK’lıların ihtiyacı olan askeri malzemeyi onlara vermesiydi. (“Türkiye Ağır
Silah Koridoru Açsın”, Radikal Gazetesi, 27 Eylül 2014) Zaten Türkiye hükümeti Aralık
2012’den beri PKK’ya karşı “adına çözüm süreci” denilen bir çeşit barış siyaseti
yürütmekteydi.
Buna karşılık Türkiye hükümeti Suriye’ye asker gönderip göndermeme konusunda kararsızdı.
Muhalefetin “Orta Doğu/Suriye bataklıktır, Türkiye uzak kalmalıdır” telkinleri vardı. DEAŞ
bahanesiyle ABD’nin Türkiye’ye karşı Suriye’de bir oyun kurguladığı görüşü yaygındı.
FETÖ tarafından Hükümete karşı, 17/25 Aralık 2013’de adına yolsuzluk dedikleri bir adli
darbe başlatılmıştı. Oradan beklenen sonuç alınamayınca, 19 Ocak 2014’de MİT tarafından
Suriye’ye gönderilen askeri malzeme yüklü MİT tırları Hatay’da durdurulmuş, “Türkiye
hükümeti DEAŞ’a askeri yardım gönderiyor” diye dünyaya haber edilmişti. DEAŞ’a karşı
PKK’ya silah yardımı yapmak ve onunla birlikte bir çeşit ittifak ile DEAŞ’a karşı askeri bir
mücadele içine girmek Türkiye hükümetinin kolayca kabul edebileceği bir iş değildi. ABD
Başkanı Obama’nın ısrarla Suriye’ye (Aynel Arap’a) asker gönderin telkinleri (Abdülkadir
Selvi, Kobani Soruşturması altı yıl sonra neden başladı?”, Hürriyet Gazetesi, 6 Ekim 2020)
ise muhtemelen Türk karar alıcıları tarafından “ABD’nin bir oyunu” olarak görülmüştü.
Ancak sonraki olaylar ile görülmüştür ki o dönemde hükümetin Suriye’ye asker
göndermeyişi, ABD’nin DEAŞ’ı bahane ederek PKK ile geniş bir alanda askeri ittifak
kurmasına ve PKK’nın askeri kolunu hayal edilemeyecek ölçüde tahkim etmesine zemin
hazırlamıştır.
DEAŞ’ın Aynel Arap kuşatması ile PKK zor durumda kalmıştır. Türkiye askeri yardım
yapmamıştır. Bunun üzerine PKK’nın TBMM’deki siyasi uzantısı HDP, Türkiye’nin DEAŞ’ı
desteklediği propagandasını tekrarlamaya başlamıştır. Türkiye’nin Aynel Arap’tan aldığı 200
bin kişilik mülteci yok sayılarak, “Türkiye Hükümeti Kürt halkının DEAŞ eliyle
katledilmesine yardım ediyor” diye HDP propagandasını yaygınlaştırmıştı. Sivil halk orada
zaten kalmamıştı. Kürt halkı dedikleri orada ki PKK/YPG’lilerdi. (Murat Çiçek, “Türkiye’nin
Kobani Politikası”, Star Gazetesi Açık Görüş, 31 Ocak 2015) Türkiye ise Aynel Arap’la
sınırlı bir askeri operasyon yerine hem Suriye hem de Irak’ta bütün terör örgütlerine karşı
geniş kapsamlı ortak bir operasyon fikrini savunmuştu. HDP yöneticileri, “Kobani düşerse
Ankara düşer, Ankara düşerse Kürt halkı kendi kaderini tayin eder” gibi tehditlerini
açıklıyorlardı.
HDP MYK’sı adına 6 Ekim 2014’de “Kobani direnişini desteklemek için Kürt halkı sokağa”
çağrıldı. Sonra eş başkan dedikleri Selahattin Demirtaş adına ve yine HDP MYK’sı adına
“Kobani’de durum son derece kritiktir. DEAŞ saldırılarını ve AK Parti iktidarının Kobani’ye
ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış
olanlara destek vermeye çağırıyoruz.” Açıklaması yapıldı. Parti MYK’sı Twitter hesabından:
“Taleplerimiz nettir: Rojova’nın kanton yönetimleri statüsü tanınması. KobaneİçinSokağa.”,
“Taleplerimiz nettir: Özsavunma dahil Kobane halkının bütün ihtiyaçlarının sağlanması için

Türkiye’den bir koridor. KobaneİçinSokağa.”, “Taleplerimiz nettir: Türkiye topraklarının
IŞİD’e sağlanan her türlü desteğin derhal kesilmesi. KobaneİçinSokağa.” Çağrıları yapıldı.
Aynı gün Eş başkan saydıkları Selahattin Demirtaş ise Twitter hesabından: “Kobane’de
durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve Ak Parti iktidarının Kobane’ye ambargo
tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı hemen şimdi sokağa çıkmaya ve çıkmış olanlara
destek vermeye çağırıyoruz.” Çağrısı tekrarlandı.
HDP ve Demirtaş’ın bu çağrısından sonra 6 Ekim 2014’de 37 il ve 70 ilçede başlayan terör
olayları üç gün boyunca devam etti. CB Erdoğan ise bu terör olaylarının Kobani meselesiyle
ilgisi olmadığını, Türkiye’nin iç ve dış politikasının şekillendirilmeye çalışıldığını ama bu tür
kışkırtıcı olaylarla karşılaşan Türkiye’nin dün olduğu gibi bugünde bu saldırıları bertaraf
edeceğini açıklamıştı.(“Bu Oyunun Hedefi Kadim Kardeşlik”, Sabah Gazetesi, 9 Ekim 2014)
Aralarında Sezgin Tanrıkulu’nunda bulunduğu üç CHP’li de HDP’nin sokak olayları
çağrısına yaptıkları açıklamalar ile destek olmuştu.
6-7-8 Ekim 2014’de üç gün boyunca Türkiye çapında yapılan terör eylemleri sonunda,
özellikle Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Mersin, Şanlıurfa,
Van gibi illerde devlet daireleri, Ak Parti ve HÜDAPAR binaları, okullar, resmi araçlar,
Kemal Paşa büst ve heykelleri yakılmıştır. Olaylar sonunda 737’si polise ait olmak üzere
toplam 1881 araç, 27 Kaymakamlık binası, 52 Emniyet binası, 28 Okul binası, 73 siyasi parti
binası, 12 Belediye binası yakılıp yıkıldı, hasara uğratıldı.
Özellikle doğu illerinde aralarında Hüda-Par’lıların olduğu çok sayıda vatandaş “DEAŞ
üyesi” oldukları gerekçesiyle katledildi. Olaylar esnasında Diyarbakır’da yoksul ailelere
Kurban eti dağıtan Yasin Börü (16), Yusuf Er (18), Hüseyin Dakak (19) ve Hasan Gökgöz
(26) linç edilerek katledildikten sonra cesetleri üzerinde halaylar çekildi araçlar geçirildi.
Olayların ardından Diyarbakır, Batman, Mardin, Muş, Siirt ve Van’ın bazı ilçelerinde sokağa
çıkma yasağı ilan edildi. Toplam 54 kişi hayatını kaybetti. 769 Kişi yaralandı. 4291 kişi
tutuklandı. Bunların 1.105’i tutuklu diğerleri tutuksuz yargılandı. (Anayasa Mahkemesi
Kararı, Selahattin Demirtaş Başvurusu, 2016/25118, 21/12/2017.)
Muhalefet elbette kendi yolunu seçecektir. Ancak muhalefet adına konuşanların, “Demirtaş’ın
ne suçu var” demeleri onu cezaevinde ziyaret etmek için yarışmaları sokak olaylarında linç
edilen vatandaşların yaşama haklarına karşı muhalefet eliyle işlenmiş bir suçtur. Demirtaş’ı ve
partisinin MYK’sını kapsamayan her soruşturma eksik kalacaktı. Kobani düşerse Ankara
düşer diye Türkiye’yi tehdit edenler, aslında bu 6/8 Ekim kalkışması ile Ankara’yı düşürmeyi
denemiştir. Elbette bu denemenin hukuk önünde bir karşılığı olacaktır. Gecikmiş de olsa
adaletin tahakkuku her şeyden önemlidir. Terörün, toplu katliamın affı da zaman aşımı da
olamaz. Olmamalıdır. Bu sanıkları yargılayıp hak ettikleri cezayı verecek olan mahkeme
heyeti, sadece suçluları cezalandırmış olmayacak, 6-8 Ekim 2014 olaylarının tekrarını da
önleyecektir. Siyasi nedenlerle bu sanıklara arka çıkanlarında tehditlerine boyun eğmeyerek
adaletin kılıcını kuşanmanın hakkını vermiş olacaktır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.