SON DAKİKA
Hava Durumu

Süleymaniye'de ki Pir

Yazının Giriş Tarihi: 01.03.2021 20:11
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.03.2021 20:11

Abdürreşit İbrahim 23 Nisan 1857’de Sibirya’nın Tobolsk şehri yakınlarındaki Tara kasabasında doğmuş ve 17 Ağustos 1944’de Japonya’nın başkenti Tokyo’da 87 yaşında vefat etmiştir. Cenazesi o dönemde işgal altındaki Sibirya’ya götürülemedi ve Tokyo’da defin edildi. 17 Ağustos 1944 günü Japon radyoları Abdürreşit İbrahim’im ölümünü haber olarak duyurmuştu. Ancak Türkiye’deki radyolarda haber değeri görülmemiş ve yer verilmemiştir.
Babası Buharalı Ömer Efendi annesi ise Başkurt Türklerinden Afife hanımdır. 1925’de Türkiye’de İçişleri Bakanlığına verdiği dilekçesinde kendisini “aslen ve neslen Türk” diye açıklamıştır. Babasının uzun yıllar siyasetle meşgul olması kendisini de etkilemiş olmalı ki hayatının her döneminde az çok siyasetle ilgilenmiştir. Ancak siyasi meşguliyetleri hiçbir zaman ilim elde etme ve çevresine öğretme çabalarının önüne geçmemiştir. Taman, Kışkar ve en sonunda beş yıl aralıksız Medine’de medreselerde İslami ilimler okudu. Medine onun ilim yolculuğunda ve İslam Dünyasını tanımasında olgunlaşmasına yol açmıştı.
Ruslar tarafından defalarca tutuklandı, mahkum edildi, hapis yattı, salıverildi. Daha yirmili yaşlarının başında iken pasaportunun bittiği gerekçesiyle Ruslar tarafından tutuklanmıştı.. Hapisten çıkınca Kırgız Türkleri arasında imamlık yaptı.
Kuzey Türkleri arasında medrese/okul eğitiminin geleneksel ya da yenilikçi olması hakkındaki tartışmalarda yenilikçi kanadın (Usuli Cedit) içinde yer aldı. Görev yaptığı medreseleri buna göre düzenledi.
Hiç vazgeçemediği, tutkuyla bağlandığı yazarlık ve gazetecilikten hiç kopmadı. Her fırsatta yeni gazete/dergi veya kitap çıkardı. İlk kitabını Livaü’l Hamd adıyla çıkarıp Kuzey Türkleri arasında dağıttı. Üye olarak tayin edildiği Şeri Mahkeme’de çalıştı mahkeme başkanıyla yaşadığı görüş ayrılığından dolayı kadılığı/yargıçlığı bıraktı. İstanbul’a geldi. İsviçre’ye gidip sürgündeki Rus mültecilerinin kongrelerine katılarak Kuzey Türklerinin sorunlarını anlattı bunun için Ruslardan işbirliği ve yardım istedi.
Sibirya-Orenburg-Tataristan, Kırgızistan gibi yerlere gidip gelmesiyle başlayan sonra Medine’de öğrencilik yılları ile genişleyen seyahatleri zamanla onda bir hayat tarzına dönüştü. İstanbul-Hicaz-İsviçre-Mısır-Filistin-Doğu Türkistan’a gidip gelmeleri onun ufkunu genişletmişti.
1902’de Petersburg’ta Mirat adıyla çıkardığı gazetesinde Kuzey Türklerine Rus zulümlerini yazdığı için hakkında tutuklama kararı verilince İstanbul’a geldi. Rus elçisinin baskıları sonunda Rusya’ya teslim edildi. Bu olay onda derin bir Abdülhamit nefretine yol açtı. Serbest kalınca yine Rusya’da ülfet ve Tilmiz gazetelerini çıkardı.
1905-1917 arasında Kuzey Türklerinin bağımsızlığı veya muhtariyeti için büyük çaba harcadı. Pek çok seyahatler yaptı. Kongreler düzenledi. “Bin Üç Yüz Senelik Nazra” adıyla yazdığı kitapta Müslümanların ittihadının lüzumunu anlattı. Kuzey Türklerinin muhtariyeti için Aftonomiya adlı kitabını yazdı. Hem çarlık hem de SSCB idaresinin zulümlerine maruz kaldı.
1907’de çıktığı uzun bir seyahatte Kore-Çin-Hindistan ve Japonya’da uğrayıp 1910’da İstanbul’a döndü.  Bu seyahatini Alemi İslam adıyla kitaplaştırdı. Rus-İngiliz-Amerika gibi batı sömürgecilerine karşı doğu milletlerinin işbirliğini savundu. Günümüzde çok kullanılan Avrasyacılığın belki ilk teorisyeni oldu. 1905’de Japonya’nın Rusya’yı yenmesi onun bu teorisinin ilham kaynağı oldu.
İstanbul’a geldiğinde yazılarını Sıratı Müstakim gibi dergilerde yayınladı. Bu yayınlar onun Türkiye aydın çevrelerinde tanınmasına, ilgi görmesine yol açtı. İstanbul-Bursa gibi şehirler pek çok konferanslar verdi. Çok gezmesi, konferanslar vermesi nedeniyle kendisi bu dönemde, “Seyyahı Şehir ve Hatibi Şehir” diye anıldı
En çok ilgilendiği konulardan birisi, Japonya’da İslamiyetin yayılması çalışmasıydı. Japonya’da Misyonerlerin Hz. Muhammed’e yönelik iftira içerikli propaganda amaçlı yayınlarına cevabi makaleler, kitaplar yayınladı.  
Abdürreşit İbrahim yalnızca ilim, kitap ve siyasi faaliyetler ile kendisini sınırlandırmadı. 1911’de Trablusgarp savaşının başlaması üzerine gönüllü olarak Libya’ya gitti. Halkı İtalyanlara karşı savaş için cihada çağırdı bunun için Arapça fetva yayınladı. Enver Paşa ile burada başlayan dostluğu ömür boyu devam etti. Döndükten sonra gördüklerini, izlenimlerini Sıratı Müstakim’de yayınladı. Birinci Dünya Savaşının başlamasının ardından yaşanmış olan Sarıkamış felaketi üzerine yine gönüllü olarak cepheye, Erzurum’a gitti.
Mondros Mütarekesinden sonra Türkiye’den ayrılıp, Ukrayna üzerinden Sibirya’ya gitti. 1923’de Türkiye’ye dönüp Konya Taşkent Böğrüdelik Köyüne yerleşti. Bu tarihten sonra yapacağı faaliyetleri ve gezileri hükümete rapor edip bildirmesi şartı ile Konya’da serbest bırakıldı. Türkistan ve Japonya’ya yaptığı seyahatin ardından 1929’da tekrar Konya Böğrüdelik’e döndü ama fazla kalamadı. 19129-1933 arasında kısa süreliğine, İstanbul-Kahire-Hicaz seyahatlerine çıktı. Ancak bu süre içinde Konya Taşkent Böğrüdelik Köyünde sakin sayılacak birkaç yıl yaşadı.
İslam Dünyasının sorunları hakkında Böğrüdelik Köyünde iken yazdıklarını bastıramayacağını anlayınca Japonya’da bastırmaya karar verdi. Türkiye’nin tek parti tek adamlı havası Abdürreşit İbrahim için giderek boğucu bir hal aldı. 1933’de sessizce Türkiye’den ayrılıp Japonya/Tokyo’ya gidip yerleşti. Japonya’da pek çok insanın Müslüman olmasına sebep olduğu gibi Japon bir İslam alimi olan Toshihiku İzutsu’da (Ö.1993) onun bir talebesidir.
Japonya’da Budizm, Şintoizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik resmi din sayılırken Abdürreşit İbrahim ve arkadaşlarının çalışmaları sonunda 1939’da İslamiyet’de resmi din statüsüne alındı. İslamiyetin resmi din sayılması Japon Müslümanlarının faaliyetleri için de büyük bir kolaylık sağlamıştır. Abdürreşit İbrahim özellikle Japon parlamentosundaki dostları aracılığı ile İslamiyetin resmi dinler arasına alınmasını temin eden bir meclis kararının çıkarttığı gibi aynı zamanda Japon Milli Eğitim Bakanlığında yaptığı girişimler sonunda Japon ders kitaplarında İslamiyet ve Türkler hakkında doğru bilgilerin yazılmasını da temin etmiştir.
Ömrünü yollarda, gurbette, ailesinden, doğup büyüdüğü topraklardan ve dostlarından çok uzak mesafelerde geçirmiştir. Bütün çabasını Müslümanların birliğine (İttihadı İslam) tahsis etmiştir. Ancak bunu yaparken içinden çıktığı Kuzey Türklerini ve onların sorunlarını hiçbir zaman unutmamıştır. O bir İttihadı İslam fedaisidir. Her dönemde har şartta kendisini bu amacın görevlisi bilmiş ve her zaman bu amaç için yapılacak işler bulmuştur.
Maalesef Abdürreşit İbrahim gibi bir Türk bilgesi, yazarı, aktivisti Türkiye’de yeterince tanınmış değildir. Hiçbir okula, enstitüye, üniversiteye adı verilmiş değildir. Oysa o sadece Türkiye ve Kuzey Türkleri arasında kopmaz bir halka değil Türk Japon dostluğunun da en önemli ve belki de ilk örneğidir. Mehmet Akif onun için Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiirinde haklı olarak şöyle demiştir:
“Kimdi kürsüdeki? Bir bilmediğim pir amma,

Hiç de bigâne değil kalbe o câzip sîmâ.

Bembeyaz lihye-i pâkiyle, beyaz destârı,

O mehib alnı, o pek mûnis olan didârı

Her taraftan kuşatıp bedri saran hâle gibi,

Ne şehâmet, ne melâhat veriyor, yâ Rabbi!”

Rahmet ve minnet dileklerimle…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.