SON DAKİKA
Hava Durumu

Suriye'de ne işimiz var? (ıı)

Yazının Giriş Tarihi: 07.03.2020 21:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.03.2020 21:20

Dokuz yıllık süre içinde CHP’den, SP’den pek çok kimse gidip Esat’ı ziyaret ettiler. Türkiye’de basının bir bölümü her zaman Suriye’de kanlı olaylardan Türkiye’yi sorumlu gösteren telkinler yaptı. Acaba benzeri bir durum Suriye tarafında olabilir miydi? Suriye’den birileri gelip Türkiye’de CB’nı ziyaret ederek, Esat’ı suçlayan konuşmalardan sonra Suriye’ye geri dönebilir mi? Suriye’de yayın yapan basının bir bölümü Türkiye tarafını destekleyen yayınlar telkinler yaparak, Esat’ı suçlayarak varlığını sürdürebilir mi? Maalesef Türkiye’de muhalefetin, basının bir bölümü Esat’ın müttefiki olarak davranmaktadır. Baas çetesinin, Suriye halkına ve  Türk birliklerine saldırdığı, katliam yaptığı bir esnada tepkisiz, seyirci kalan çevrelerin, bu katliamlara, saldırılara Türk birlikleri cevap verince sokaklara dökülerek, “savaş dursun, barış istiyoruz” diye yürüyüş yapmalarına, gösteri yapmalarına karşılık, benzeri yürüyüş ve gösteriler Suriye’de yapılabilir mi? Elbette yapılamaz. Bu gösterilerin Türkiye’de yapılabilmesi, Türkiye’nin özgür bir ülke olması kadar, bazı muhalefet çevrelerinin de, muhalefet sınırına aşarak çoktan ihanet sahasında yol aldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Hatırlanmalıdır ki uzun bir süre Türkiye, ABD’nin hesabına Suriye olaylarında taraf oldu diye suçlanmıştır. Bırakın ABD’yi, yanı başındaki Suriye’yi tanımaktan aciz olanlar bile senelerce bu suçlamayı tekrarlamıştır. Oysa Suriye halkının özgür iradesiyle oluşacak bir bağımsız Suriye yönetimi, en çok ABD’yi ve İsrail’i kaygılandırırdı. Böyle bir yönetimin oluşmasına ABD/İsrail asla katkı vermezdi. Nitekim vermemiştir. ABD kendi hesabına göre ucuza kiraladığı PKK’lılara, Suriye’nin bir bölgesini havale etmiştir. ABD’nin desteğini aldığı söylenen muhaliflere o destek hiçbir zaman ulaşmamıştır. Hatırlanmalıdır ki ABD Suriye’den çekilirken askeri üslerini bile Türkiye’ye değil, rakibi olarak bilinen Rusya’ya bırakmıştır. Türkiye’nin PKK’ya karşı Suriye’de askeri harekat yapmaması için her türlü hileye başvurmuştur. Buna rağmen Türkiye’de bazı çevreler, Türkiye’nin Suriye’de ABD hesabına taraf olduğu suçlamasından hiç vazgeçmemiştir.
Türkiye’nin dışında, tümüyle Suriye’deki Baas diktasının 1963’den beri süre gelen zulümlerinin sonunda Mart 2011’de başlayan Suriye Devrimini, Türkiye’nin ya da ABD’nin bir kurgusu olarak görmek, hem cehaletin hem de kötü niyetin sonucu olmalıdır. ABD’nin, Rusya’nın, İsrail’in, İran’ın PKK’nın Suriye’de alan tutmaya çalıştığı bir dönemde, Türkiye’nin Suriye’de ne işi var sorusunu tekrarlayanlar, daha çok Esat’ın müttefiki ünvanını hak etmiş olanlardır.
Türkiye’nin Suriye’de alan tutması öncelikle kendisini, kendi sınırlarını koruma çabasıdır. Suriye halkının faydasına davranan tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin orada kuvvet bulundurması doğrudan Suriyelilerin de faydasınadır. Mazlum ve mağdur Suriye halkı her vesileyle Türkiye’nin bu insani ve kardeşçe tutumuna karşılık minnetlerini açıklamaktadır.
Türkiye’nin 2011’den başlayarak bir çeşit Ensar-Muhacir ilişkisi ile kapılarını Suriyelilere açtı. Bir o kadarına da İdlib, Afrin, Cerablus, Telabyad vb yerlerde yardım etti. Ancak 27 Şubat 2020’de Türkiye’den gitmek isteyen Suriyelileri, serbest bırakması da pek çok açıdan önemli bir olaydır. Suriyelileri polis zoruyla Türkiye’de tutmaya çalışmak zaten söz konusu olamazdı. Başından beri isteyenin AB ülkelerine gidişine Türkiye izin vermeliydi. Bu izin için dokuz yıl beklenmesi yanlış olmuştur. Şimdi izin vermesi ne kadar doğrudur? Bir yanlışın düzeltilmesinden başka bir şey değildir.
Belki Türkiye’deki mülteci yükünü azaltacaktır. İşin bu tarafı ile Türkiye’nin faydasına olduğu açıktır. Ayrıca AB ülkelerine gitmek isteyen Suriyelilerin engellenmesi yanlışından vazgeçilmesi de iyi bir gelişmedir. Ancak bir de Suriye’de İran ve Rusya eliyle katliamlar ile tehcir ile zorla değiştirilen Suriye nüfus yapısı vardır. AB ülkelerine dağılacak Suriyelilerin bir daha geri dönmeleri gerçekçi değildir. Çoğusu geri dönmeyecektir. Onların geri dönmeyişi de İran ve Rusya’nın nüfus yapısını değiştirme siyasetleri için bir kolaylık oluşturacaktır.

Bütün bunlara rağmen Suriye halkının başarı ihtimali daha yüksektir. Haklı olan, mağdur ve mazlum olan Suriye halkıdır. Bir halka karşı dışarıdan gelen işgalcilerin sonsuza kadar başarılı olması mümkün değildir.
Afganistan bir örnek olarak hatırlanmalıdır. Mart 2001’de başlayan ABD işgali 19 yıl sürdü. Direnen Afganlılar milyonu aşan kayıplar verdi. Nüfusun belki dörtte birisi sakat kaldı. Ama sonunda ABD, Afgan direnişçileriyle Şubat 2020’de anlaşmak zorunda kaldı. Suriye’de % 10’u aşmayan Nusayri azınlığı, ilanihaye İran ve Rusya’nın işgali için yeterli olmayacaktır. Ayrıca işgalcilerin planlarının yanında ilahi bir planında işlemekte olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. O plan ise inşallah Suriye halkının özgürlüğü ile muzaffer olması ile sonuçlanacaktır.
Suriye’de Baas çetesine karşı yürütülen askeri harekat asla bir kardeş ya da Müslümanın Müslüman ile savaşı değildir. Dokuz yıldan beri Suriyelileri katleden işgal ettiği her yerde camileri, evleri, okulları, fırınları yerle bir eden Baas çetesinin Müslüman sayılması eşyanın tabiatına aykırıdır. Unutulmasın ki Bedir Savaşı’nda Hz. Ebubekir de oğluna karşı savaşmıştı. Baas çetesini Müslüman bilmek haksız ve İslam’ın rağmına bir değerlendirmedir. Aksine onlarla savaşmak ve yenmek Suriye halkını Moğollardan, Haçlılardan temizlemek gibidir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.