SON DAKİKA
Hava Durumu

SURİYE YANLIŞLARI

Yazının Giriş Tarihi: 21.12.2016 21:40
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.12.2016 21:40
Türkiye, Rusya ve İran dış işleri bakanlarının katılımı ile Suriye görüşmeleri 20 Aralık 2016 Salı günü Moskova’da başladı. Bu görüşme haberi pek nedenden dolayı oldukça rahatsız edicidir. Suriye ile ilgili adı geçen bu üç ülkenin nasıl bir yakınlıkları veya ortak tarafları vardır ki Suriye’nin bu günü ve geleceği hakkında karar alma hakkını kendilerinde görebiliyorlar?

Türkiye’den başlandığında görülecektir ki Türkiye bir Arap ülkesi değildir. Bu yüzden Araplık nedeniyle Suriye hakkında söz söyleme hakkına sahip olamaz. Ancak Türkiye ile Suriye’nin çok uzun bir ortak geçmişi vardır. Ayrıca iki komşu ülkedir. Can derdine düşen üç milyondan fazla Suriyeli gariban Türkiye’ye sığınmıştır. Suriye direnişini meşru sayması ve siyasi destek vermesi nedeniyle Türkiye başından beri Suriye direnişçilerinin yanındadır. Üstelik Suriye direnişçilerinin, Suriye’nin geleceği hakkında toprak bütünlüğü hakkında Türkiye’nin savunduğu tezler ile bir ve aynıdır. “Suriye’nin geleceği hakkında Suriye halkı karar vermelidir ve Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır” diye bilinmektedir. Suriye halkının artık meşru bir temsilcisi durumundaki Suriye muhalefetinin, uluslar arası zeminde sesinin duyulmasında da Türkiye’nin önemli bir katkısı olmuştur. Suriye halkı ile bin yıla tekabül eden bir tarihi geçmişe sahip olmasına, Suriye halkının yüzde on kadarının da Türk nüfusundan oluşmasına rağmen Türkiye, Suriye üzerinde asla emperyalist bir niyet taşımadığını da göstermiştir.

Rusya ise Suriye ile ortak hiçbir değere sahip değildir. Komşu bile değildir. SSCB döneminde sahip olduğu askeri üsleri ise 1963’ten beri süre gelen azınlık Baas Partisi iktidarı sayesinde elde etmiştir. Suriye’de rejim değişikliği halinde bu askeri üsleri kaybedeceği endişesi Rusya’yı Suriye halkına karşı Baas rejiminin yanında yer almaya itmiştir.

İran’da Suriye ile ortak bir tarihi geçmişe sahip olmadığı gibi Arap değildir ve komşu da değildir. Baas Partisinin Irak ve Suriye kanatlarının biri birlerine düşmanca davrandıkları dönemde sınır anlaşmazlığı içinde olduğu Irak’a karşı İran Şahı Suriye Baas idaresi ile kurduğu iyi ilişkileri devrilinceye kadar sürdürmüştür. Şahtan sonra ki İran yönetimi ise şahın bu siyasetini, İsrail’e ve Irak’a karşı ortak cephe oluşturmak iddiası ile aynen devam ettirmiştir. Sosyalist Arap milliyetçisi Baas Partisini korumayı “İslami bir görev” saymıştır. 1982’de ki büyük Hama katliam örneğinde görüldüğü gibi Baas’ın yaptığı bütün zulümleri desteklemiştir. İran yönetimi zaten dünyayı kendisi ve ABD/İsrail eksenli olarak görmeye programlanmıştır. Kendisi ile birlikte hareket etmeyen bütün İslam ülkeleri, cemaatleri, toplulukları İran yönetimine göre doğal olarak İsrail/ABD tarafındadır ve düşmandır. 1979/1980 yıllarında Suriye İhvanı Müslimin liderlerinin İran yönetimi ile iyi ilişki kurma girişimleri de İran yönetiminin Baas Partisini tercih etmesinden dolayı başarısız olmuştur. Baas’ın Nusayri azınlığına dayanması, Sünni çoğunluğa karşı İran’a daha yakın ve sadık kalacağı beklentisi de İran yönetiminin sosyalist Baası tercih etmesinin temel nedeni olabilir.

Mart 2011’de başlayan Suriye devimine karşı İran yönetimi “Esat bizim kırmızıçizgimizdir” diyerek Suriye halkına açıkça savaş ilan ettiği gibi kendi askerlerinin yanı sıra dünyanın değişik ülkelerinden topladığı on binlerce gönüllü Şii çeteleri ile de Suriye halkına karşı savaşmıştır. Son Halep kuşatması bu savaşın ibretlik bir örneğidir. 1982’de Ariel Şaron’un Beyrut’u işgali ile Aralık 2016’da İran’ın Rusya’nın doğrudan ABD’nin ise dolaylı yardımı ile Halep’i işgal etmesi büyük benzerlikler taşımaktadır. Sivil halka karşı acımasızlığı ile bilinen Şaron’un katliamlarını unutturacak ölçüde Kasım Süleymani ve General Cevat komutasında ki Şii çeteler Haleplileri katletmekten çekinmemiştir. Halep Beyrut’tan daha fazla yıkılmıştır. Beyrut’tan daha fazla can kayıpları Halep’te yaşanmıştır. Kasım Süleymani komuta ettiği Şii çetelerini de “Kudüs Ordusu” diye adlandırarak bu katliamları yapmıştır.

Fars yönetimi Irak ve Suriye’de eş zamanlı olarak Araplara karşı bu katliamları yaparken Arap ülkeleri derin bir sessizlikle olup bitenleri seyretmiştir. Rusya ve ABD desteğinde ki İran/Şii gönüllü çetelerinin kuşatmasında Halep’in aylarca katliam alanı haline gelmesine Arap ülkelerinin bir tepkisi olmamıştır.

Benzeri ancak İkinci Dünya savaşında SSCB kızıl Ordusunun, Nazi Alman Ordusunun ve Ratko Miladiç Komutasında ki Sırp vahşetinin ve nihayet Ariel Şaron komutasında ki İsrail ordusunun sergiledikleri benzersiz vahşetleri tekrarlamaktan kaçınmayan İran/Şii çetelerinin altı yılda altı yüz bin Suriyeliyi katletmesinden sonra aynı İran’ın Rusya ile birlikte Suriye’nin geleceği hakkında ki toplantılara katılması  katliamcıların ödüllendirilmesidir. Moskova’da ki toplantılarda ise Rusya ve İran aynı havada “Suriye’de bir terör sorunu olduğundan” söz ederek kendi savaş suçlarını örtme çabasındadır.

Türkiye ise bu söyleme itiraz etmeyerek büyük yanlış yaptığı gibi Suriye’ye olan desteğini yalnızca insan hakları örgütleri gibi savaş bölgesinden sivillerin tahliye edilmesi çabası ile sınırlı tutarsa Suriye muhalefetine de ayrıca kötülük etmiş olacaktır. Halep’in başına gelen felaketin yakın bir gelecekte İdlib’in başına gelme ihtimalini de kolaylaştırmış olacaktır.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.