SON DAKİKA
Hava Durumu

Suriye'nin baharını beklerken

Yazının Giriş Tarihi: 24.03.2018 18:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.03.2018 18:00
Suriye Devrimi 20 Mart 2011’de başlamıştı. Yedi yıl da elbette Suriye’de çok şeyler değişti. Yedinci yılın sonunda Türkiye’nin Afrin’de başlattığı zeytin Dalı hareketi başarıyla tamamlanmış oldu. Türkiye için pek çok olumlu sonuç ortaya çıktı. Bir defa Türkiye’nin verdiği can kaybı umulandan az oldu. Belki hava muhalefeti az olsaydı bu kadar da can kaybı yaşanmayacaktı. Allah şehitlere rahmet etsin, yakınlarına tükenmez sabırlar bağışlasın.

ABD; İran, Rusya ve İsrail’in ele geçirdiği şehirlerde ikinci Dünya Savaşı görüntüleri oluyorken Afrin’de böyle bir manzara ortaya çıkmadı. Afrin’de bilerek isteyerek hiçbir yer yıkılmadı, enkaza çevrilmedi. Adı geçen işgalci ülkeler bir yeri ele geçirdiklerinde oradan kitlesel göçler olurdu. Göç edemeyenler de sevinç naraları altında infaz edilirdi. Afrin’de bunlarda yaşanmadı. Aksine Afrin kurtarıldıktan sonra oraya dönüşler başladı. Bunu da Türkiye açısından sevindirici saymak icap eder. Afrinlilerin bazıları zılgıt çekerek Türk askerini karşıladılar. İran, İsrail ve ABD’nin işgal ettikleri hiçbir yerde bu işgalciler sevinçle karşılanmamıştır.

Türkiye’nin Afrin hareketi Türklerin Kürtlere karşı bir savaşı ya da başarısı değildir. Türk ordusunun içinde Kürt askerleri olduğu gibi, ÖSO içinde de Kürtler var. Bu Kürt askerlerinin varlığı bile olayın bir Türk-Kürt savaşı olmadığını açıklayabilir. Afrin terör işgalinden kurtarıldıktan sonra oranın halkı arasında etnik bir ayrımcılık yapılmamış olması, Arap, Kürt ya da Türkmenlerden birisinin aleyhine, onu oradan çıkaracak bir işin yapılmamış olması da olayın Kürtlere karşı yapılan bir savaş olmadığını gösteren başka bir husus olmalıdır.

Zeytin Dalı Hareketi başladığında, Türkiye’nin muhalefeti “Afrin ilçe merkezine girilmesin, büyük can kayıpları yaşanır” diye velvele koparmasına karşılık, hareketin en kolay safhası Afrin ilçe merkezi oldu. Bu olay da Türkiye’de muhalefetin olayları doğru yerden görmediğini, anlamadığını bir kere daha göstermiştir. Oysa askeri hareketlerin sınırları siyasilerin tartışmalarına vehimlerine göre değil, askerliğin icaplarına göre tayin edilir. Bu temel kuralı ihmal eden taraf büyük bedeller öder. Türkiye’yi kuran partiyiz diye övünenler bu temel kuralı bile hiçe sayarak kuruculuk vasıflarının bir şehir efsanesinden başka bir şey olmadığını da göstermiş oldular.

Kuzey Irak’tan Akdeniz’e uzanacak bir terör bölgesi ya da koridorunun bir propaganda olmadığını, Kürt nüfusun neredeyse hiç yaşamadığı Telabyad, Telrıfat vb yerlerin işgali açıklamaya yeterlidir. Afrin’de üstlenen ve oradan Amanos Dağları’na intikal eden terör uzantıları artık oralardan saldıramayacaktır. Böylece Amanoslara bu yıl gerçekten bir bahar gelmiş oldu. Zaten terör gruplarının üstlendiği yerler yok edilmedikçe, terör saldırılarının engellenemeyeceği de herkesin teslim ettiği temel bir hakikattir. Türkiye’nin Afrin’deki denetimi aslında Amanosları hatta Kilis gibi yerleri terör saldırılarından korumaktan başka bir şey değildir. Bu temel gerçeğe rağmen hala “Türkiye’nin oralarda ne işi var?” nakaratının Türkiye içinde ve dışında dinleyici bulması, Türkiye için büyük bir şanssızlıktır.

PKK’lılar 70 ülkenin hava desteği ile IŞİD’e karşı Aynelarap’ta başarılı oldular da hala bu başarının kendilerine ait olduğu iddiasındadırlar. Afrin’de Türk ordusu karşısında yaşadıkları utanç verici yenilgi elbette onlar için ilk değildir. Daha önce de pek çok yerde benzer utanç verici yenilgileri yaşamışlardı. Ancak Türkiye’nin PKK’ya karşı inişli çıkışlı tutumu, IŞİD bahanesiyle ABD’nin onu yeniden diriltmesi iledir ki PKK, Suriye’nin yüzde 40’ını işgal etti.

 

Türkiye’nin Afrin hareketini yalnızca bir terör örgütüne karşı yapılmış saymak doğru değildir. ABD bu terör örgütüne verdiği fiili destekle vekâleten Türkiye’ye karşı bu terör örgütüyle Afrin’de savaştı. Türk makamlarının ilan ettikleri kararlarını uygulamaları halinde, Menbiç vb yerlere de hareket düzenlemeleri halinde büyük ihtimalle ABD desteğini terör örgütüne arttırmış olarak Türkiye’ye karşı yine doğrudan değil vekâleten savaşacaktır.

BM, AB vb kuruluşlar, Türkiye’nin Suriye’de Afrin’de olduğu gibi inisiyatif almasını, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne zararlı” saymaya devam ediyorlar. Oysa Türkiye’nin denetimindeki alanlarda, barış ve huzur egemen oluyor. Ama bu kuruluşlar benzeri kararları İran, ABD ve Rusya için almıyorlar. Suriye’deki büyük insanlık dramını teşvik ediyorlar.

Her şeye rağmen kıyamete kadar süren bir savaş olmamıştır. Her savaş gibi Suriye Savaşı da eninde sonunda bitecektir. Savaş bittiğinde Suriyeliler, katilleri İran, Rusya, ABD Esat ve onların terör maşaları ile bir de can pahasına kendilerine yardım etmeğe uğraşan Türkiye’yi hatırlayacaklardır. Türk makamlarının dikkatlerini, mücadelelerini yalnızca PKK ile sınırlandırmamaları Suriye’nin genelini hesaba katan bir siyaseti takip etmeleri Suriyelilere uzanan tek kardeşlik elinden başka bir şey olmayacaktır.

 

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.