SON DAKİKA
Hava Durumu

TBMM bir hükümet dairesidir"

Yazının Giriş Tarihi: 07.05.2020 21:13
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.05.2020 21:13

Parti lideri, şef-milli şef-ebedi şef, bütün yetkileri elinde toplamıştır. Bu yüzden hükümet, meclis ve parti ona bağlı sayılmıştır. Atanmışlardan oluşan meclis doğrudan parti kararlarının “yasa” adıyla bilinmesini temin eden bir organ olarak, hükümete de bağlı görülmüştür. 
Kemal Paşa’da meclisi bir siyasi organ değil, bir hükümet, bir idare organı saymıştır(Metin Heper, Türkiye’de Devlet Geleneği, s.110). Böyle bir meclis elbette seçilmeye bile tenezzül etmeyen, egemenliği kayıtsız şartsız elinde tutan,  parti şefinin kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Hükümet meclise değil, meclis hükümete bağlı olarak çalışan, bir idari yapı kurulmuştur. Bunun doğal bir sonucu olarak meclis, hükümeti denetleyen bir organ değildir. Denetleme yetkisi de bütünüyle parti şefine aittir. Şevket Süreyya Aydemir’e göre parti devleti ya da şeflik yönetimi, “çoğunluğun idaresini azınlığa bağlayan bir kahramanın, bir tek adamın idaresidir.” (İkinci Adam, C.II, s.49)
CHP idaresinde, ideolojisinde parti şefi o kadar önemlidir ki, şefler hayatta iken onların bir benzeri olamayacağı gibi onlar öldükten sonra bile asla benzerleri olmayacaktır. Şeflik anlayışı bakımından CHP idaresi, ideolojisi kısmen SSCB yönetiminden farklıdır. Çünkü SSCB idaresinde de KP lideri olağan üstü kahramanlık yeteneklerine sahiptir ama ölümü ile bu istisnai durumu ortadan kalkardı. CHP’nin yönetim, şeflik anlayışında ise partinin kahraman liderleri, öldükten sonra bile istisnai ve erişilmez kahramanlık, kurtarıcılık ve kuruculuk yeteneklerini sürdürmüşlerdir.
Nitekim 12 Aralık 1940’da CHP’nin yayın organı Ulus Gazetesi parti şefi İnönü için “O devletin reisi, milletin şefi olduğu kadar, birlik ve beraberliğimizin timsalidir. Şef O. Millet O’dur…Çankaya’ya dönerek Milli Şef’e diyelim ki düşünmek, kararlaştırmak ve yapmak sana, Büyük meclis’e ve hükümete aittir. Hepimizin itimadı, herkesin sevgisi seninle beraberdir. Belki hiçbir zaman misali görülmeyen bir milli dayanışmanın timsalidir.”
Görüldüğü gibi parti devletinde aslında millet de yoktur onun egemenliği de yoktur. Düşünmek, karar almak, uygulamak yalnızca parti şefinin hakkıdır. Millet eski çağlarda olduğu gibi reaya/sürü durumundadır. Millet şeftir. Egemenlik de elbette kayıtsız şartsız bir şekilde şefindir. Nitekim parti şefleri de egemenlik haklarını kayıtsız ve şartsız bir şekilde kullanmıştır. Temel sorun şudur ki bu parti şeflerinin kayıtsız şartsız egemenlikleri, iktidardan düştüklerinden ya da öldükten sonra da devam edecek midir, etmeyecek midir?
İnönü’de 25 Aralık 1938’de parti kongresinde “değişmez genel başkan” olarak seçilmiştir. Elbette parti şefleri, parti kongrelerine gidip, kendilerini delegelere tanıtmak ya da sevdirmek gibi bir çabanın da içinde olmamıştır. Zaten parti delegelerinin, o şefleri tanımak, benimsemek ve görüşleri için kendilerini feda etmek gibi kutsal görevleri vardır. İnönü’nün şeflik zamanında da millet meclise, meclis hükümete, hükümet partiye, parti ise milli şefe bağlı kalmaya devam etti. Partinin değişmez şefini, hükümette başbakan, mecliste ise meclis başkanı, parti de ise parti genel sekreteri temsil ederdi. Şef gerekli gördüğünde kendisini temsil eden bu kişileri değiştirirdi.  
Günümüz Türkiye’sinde başta Anayasa olmak üzere bütün idari mevzuatta CHP’nin ilkeleri, okları egemendir. Değiştirilemez. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez durumdadır. MEB mevzuatı da bütünüyle böyledir. MEB’e bağlı okullar ve onun denetimindeki özel okullar, üniversitelerin mevzuatı tümüyle CHP ilkelerine ve oklarına göre düzenlenmiştir. Eğitim bütünüyle “düşünme, karar alma ve uygulama hakkını CHP’ye ve onun şefine bırakmayı” varlık nedeni bilen kuşaklar yetiştirmekle ödevli sayılmaktadır. Okullar, üniversiteler, CHP’nin arka bahçesi durumundadır. Yüz yıldan beri bu durum değişmeksizin devam etmektedir. İmam Hatip Liselerine karşı olmaları da büyük ölçüde bu liselerde egemen havanın, CHP’ye ve onun oklarına muhalif bilinmesinden dolayıdır. Memurlar, ordu, polis ve yargı görevlileri CHP şeflerine bağlı kalmaya yemin ederek görevlerini yaparlar. CHP dünyada hiçbir partinin sahip olamayacağı gayri menkullerin sahibidir ve hatta bankası (İş Bankası) bile vardır.
Almanya ve İtalya gibi ülkelerde totaliter tek parti yönetimleri kurmuş olan partilerle, çok partili, özgür seçimlere dayalı demokrasi idareleri kurulabilir miydi? O partilerin ve şeflerinin ilkelerine göre düzenlenmiş olan bir hukuk ile Almanya ve İtalya gibi ülkelerde özgür bir yönetim tesis edilebilir miydi? Bu yüzden Türkiye’de demokrasinin, halkın özgürlüğünün, iradesinin önünde en büyük engel CHP’dir. CHP hukuktan, eğitimden, bankacılık gibi ekonomik işlerden arındırılmadıkça Türkiye’de halk iradesine dayalı özgür bir idare kurulamaz. Türkiye 1950’ye kadar bir parti devletiydi. 1950 seçimlerinden sonra ise yine CHP okları sınırları içinde ve onun denetiminde örtülü bir “parti devleti” özelliğini sürdürmektedir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.