SON DAKİKA
Hava Durumu

Türkiye Musul'u kurtarmalıdır

Yazının Giriş Tarihi: 11.09.2016 00:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.09.2016 00:25
Arap Baharı’nın Suriye’ye ulaştığı Mart 2011’den beri Türkiye’nin Suriye politikası esas itibarı ile doğrudur. Türkiye zalim bir iktidar yerine mazlum Suriye halkını tercih etmiştir ki bu politikada payı olan herkes için bir onurdur. Buna rağmen, Türkiye iç siyasi dengelerine bağlı olarak, Suriye’de zamanında yeteri kadar müdahil olamamıştır. Bunu da Türkiye’nin Suriye siyasetinin bir kusuru bir eksiği olarak görmek icap eder.

Türkiye müttefikleri tarafından Suriye’de hem yalnız bırakılmış hem de arkadan hançerlenmiştir. Bunun yanında IŞİD meselesinin ortaya çıktığı zamandan itibaren, Türkiye’nin IŞİD’e karşı önalma siyaseti yerine muhtemelen Musul’da ki konsolosluk rehineleri nedeniyle askeri bir harekata yönelmemiştir. Buna karşılık ABD’nin PKK/PYD’yi kara gücü olarak istihdam etme tercihinin Türkiye’yi bir beka sorunuyla yüz yüze getireceği zamanında görülmemiştir. 2014 yılı son aylarında çok sayıda PKK/PYD’li terörist Türkiye’de ki hastanelere taşınarak tedavi bile edilmiştir. Türkiye’nin Suriye’de PKK/PYD’ye karşı uyguladığı bu med cezirli yanlış siyaset, ABD’nin onu meşrulaştırma ve Suriye’nin kuzeyini ona teslim etme siyasetini de kolaylaştırmış olmalıdır. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye tarafından altı yıldır savunulan güvenli bölge oluşturma teklifini ABD’nin sudan bahanelerle engellemesi, şimdi daha iyi anlaşılıyor ki ABD’nin bölgeyi PKK/PYD’ye teslim etme çabasından dolayıdır.

Ancak 24 Ağustos’ta başlayan Fırat Kalkanı harekatı ile Türkiye Suriye politikasında ki önemli bir eksiğini tamamlamıştır. CB Erdoğan’da sıkça “Suriye’de şartların değiştiğini” açıklamaktadır. Çünkü ihtilaflı bir alanda askeri gücü olmayan bir siyasetin sömürgeciler tarafından hesaba katılmayacağı görülmüştür. Şimdi Türkiye’ye düşen ilan ettiği gibi Fırat’ın batısından başlayarak hiç olmazsa Halep’e kadar olan bölgeyi denetim altına almaktadır. Halep’te ki direniş böylece nefes alacaktır. Halep’i elinde tutan gücün Suriye’nin geleceğinde de söz sahibi olacağı açıktır. Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekatı can kayıplarına da yol açmaktadır. O bölgenin PKK/PYD veya IŞİD elinde olması halinde Türkiye’nin uğrayacağı can kayıpları muhtemelen daha fazla olacaktır. Üstelik bir de beka sorunu tarafından kuşatılmış olacaktır. Türkiye’nin Suriye’de ki fiili gücü bütün Suriyelilerin güvenli özgür gelecekleri için bir fırsat bir imkandır.

Türkiye’nin IŞİD’e karşı başlattığı harekata en fazla itiraz PKK/PYD’den geldi. Çünkü IŞİD bahanesiyle Arap/Türkmen şehirlerini gasp ediyorlar ve bu işgal/gaspları için de sömürgeciler tarafından destekleniyorlardı. Türkiye’nin IŞİD’e karşı harekatı, şimdiye kadar PKK çevrelerinin “Türkiye IŞİD’i destekliyor” yalanını açığa çıkarmasının yanında PKK/PYD işgallerini, onların hayali fantastik rojova söylemlerini de zayıflatmıştır. Suriye’nin kuzeyinde bir batı Kürdistan takıntısı hem oranın tarihine hem de nüfus yapısına aykırı tümüyle ırkçı yayılmacı işgalci bir takıntının sonucudur.

Suriye’de ki işler bir hal yoluna koyulurken IŞİD’in işgalindeki Musul’u kurtarmak için Türkiye’nin öncü olması da hayati bir zorunluluktur. ABD Irak’ın orta ve güney bölgesindeki işgalini İran’a bırakmıştır. Farsların kölesi gibi davranan Bağdat hükümeti IŞİD’e karşı çaresizdir. Binlerce yıldır Irak’ta yan yana yaşayan Sünni ve Şii Araplar ABD işgalinden sonra biri birlerini boğazlamaya başladılar. Önceki yüz yıllarda görülmeyen bir mezhebi boğazlaşma Irak’ta ABD ve İran eliyle yürütülmektedir. Irak’ın ikinci büyük şehri Musul Nüfus yoğunluğu itibarı ile Sünni Araplardan Türkmen ve Kürtlerden oluşmaktadır. ABD ve İran işgalinin Irak’ta en çok Sünni Araplar ve Türkmenlerin felaketine yol açtığı görülmüştür.

Türkmenler Şii ve Sünni diye ikiye ayrılmalarının yanında Kürt ve Arap bölgesi arasında da fiilen ikiye bölünmüştür. Türkiye, Barzani yönetimindeki Kürdistan ile birlikte Musul’un IŞİD’den kurtarılmasına öncülük etmesi halinde bunun sonuçları, Sünni Araplar, Türkmenler ve Kürtlerin faydasına olabilir. Türkiye 1 Mart tezkeresinin yol açtığı tutuk, edilgen, seyirci konumunu bırakarak Irak’ta düzenleyici rol üstlenebilir. Diyala’dan başlayarak Kerkük üzerinden Telafer’e kadar uzanan “Türkmeneli” bölgesini ikiye ayrılmaktan kurtararak, Türkmenlerin isteği ile bir bütün olarak Arap veya Kürdistan bölgesi içinde kalmasına yardım edebilir. Kürtlerin ihtilaflı bölge sayarak, Kürdistan’a katılmasını istedikleri ilçelerin nüfus yapılarına, o ilçelerin halkının isteğine bağlı olarak temin edebilir. Türkiye’nin kendisiden beklenen bütün bu işlere katkıda bulunması da ancak Irak’ta askeri bir gücünün varlığı ile olabilir.

Batılı ülkelerin desteği ile Türkiye’ye karşı yürütülen PKK terörünün ana merkezi Irak’tadır. Türkiye’nin ciddi bir askeri güç olarak Irak’ta bulunması bu ülkedeki PKK varlığının ortadan kalkması için önemli bir başlangıçtır. ABD’de seçimlerin olması, Türkiye Rusya ilişkilerinin giderek iyileşmesi, Türkiye’ye Irak’ta düzenleyici bir rol üstlenme fırsatı sağlar. Türkiye’nin bu rolüne Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da PKK türevleri ve İran hükümetinin azat kabul etmez köleleri itiraz edecektir. Türkiye bu itirazları fazla ciddiye alırsa beka sorununu kolay kolay aşamayacaktır
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.