SON DAKİKA
Hava Durumu

Türkiye'ye diz çöktürme görevlileri

Yazının Giriş Tarihi: 03.07.2016 00:16
Yazının Güncellenme Tarihi: 03.07.2016 00:16
Türkiye İsrail başlayan tartışmalara bakılırsa, “Filistin’in içinde bulunduğu durumdan Türkiye sorumlu” gibidir. Bir anlaşmanın sadece bir tarafın isteklerine göre düzenlenmesi zaten görülen bilinen bir olay değildir. İki tarafın rızasına dayalı olan anlaşma, iki tarafında isteklerinin en azından bir kısmının karşılanması ile mümkün olur. Anlaşan taraflar biri birleriyle savaşmış ve birisi diğerine mutlak üstünlük sağlamış ise elbette yenilen taraf diğer tarafın bütün isteklerini kabul etmek zorunda kalır. Türkiye İsrail arasında bir savaş olmadı. Dolayısı ile İsrail’in yada Türkiye’nin mutlak üstün taraf olarak kendi isteklerini bütünüyle karşı tarafa kabul ettirmesi mümkün değildir. Hal böyle iken bu anlaşmayı, Türkiye’nin yada İsrail’in kesin başarısı yada “Türkiye’nin ABD önünde diz çökmesi” olarak görmek olaya şaşı bakmak gibidir.

Yine bu anlaşma nedeniyle görüldü ki Türkiye epeyce “diz çökme uzamanı” bulunmaktadır. Bunlar, dış ilişkilerde hangi tarafın kolayca diğerinin önünde diz çöktüğünü diğer insanlara göre daha hızlı görmektedirler. Diz çökme uzmanlarına göre, “Türkiye kesin diz çökmüştür.” Anlaşmanın hemen ardından, İsrail’in Filistinlilere saldırılarını gösteren ne kadar haber fotoğraf varsa Türkiye’nin suçluluğunu kanıtlayan belgeler olarak tedavüle sunuldu. CB Erdoğan’ın İHH’yi eleştiren konuşmasını bile, “her şeyi sattı, sonunda İHH’yi bile sattı” cümleleri ile haberleştirdiler. İHH adına bu anlaşma nedeniyle eleştiriler olduğu gibi, CB Erdoğan tarafından da İHH’ye eleştiriler yöneltildi. Yalnızca bir tarafın eleştirisini görmek, diğer tarafın nasıl bir içerikle eleştirdiğini görmemek duymamak iyi niyetle açıklanabilir bir tutuma benzemiyor.

CB Erdoğan’ın “one minute” çıkışı ile hızlanan Türkiye Gazze (Hamas) ilişkileri döneminde, dünyaya Tahran’ın penceresinden bakan red cephesi, “Türkiye, sırf İran’ın Filistin üzerinde ki etkisini kırmak için ABD hesabına böyle yapıyor” derdi. Gazze’de Batı Şeria’da Erdoğan posterleri Türkiye bayraklarının görünmesi bu cephenin öfkesini arttırıyordu. Türkiye Gazze’ye yardım ederken “samimi olamazdı, ABD/NATO hesabına gizli bir ajandayla” ancak böyle yapabilirdi. O dönemi hatırlayanlar daha bunun gibi bir sürü hayali suçlamaları da hatırlayacaktır.

Bu dönem aynı zamanda Arap Baharının yaşandığı dönemdi. Arap Baharı içinde Suriye Devrimi kilit bir role sahip olmuştur. Suriye’de tağut Esat’a karşı başlayan direnişte Türkiye tercihini mazlum Suriye halkından yana yaparken Tahran ve onun takipçileri, red cephesi de Esat’ın yanında saf tutmuştur. Bu cepheye göre Türkiye yine yanlış tarafta olmuştur. İşin ilginç tarafı Hamas’da bu dönemde Suriye halkının yanında olmuş ve Şam’da ki bürosunu kapatmıştır. Hamas’ın bu tutumu ile birlikte, Şam’da ki Filistinli mültecilerin Yermük Kampına Esat Şebbihası ve Hizbüllahçıların saldırmış ablukaya almışlar burada öldürülenlerin sayısını bilen de yoktur.

Gazze bu esnada defalarca İsrail’in saldırısına uğramış, bütün alt yapısı çökmüş, iki milyona yakın insan evsiz, susuz, gıdasız, ilaçsız bir şekilde ölüme mahkum edilmiştir. Dışarıdan gönderilen yardım malzemelerinin ulaşmasını da İsrail engellemiştir. Gazze’nin dış dünya ile tek bağlantısı olan Refah Kapısı ve ona paralel Mısır’a ulaşan tüneller, Mısır’da ki darbeci General Sisi tarafından kapatılmıştır. Gazze’de hayat inanılmaz ölçüde ağırlaşmıştır.

Türkiye’nin İsrail ile olan anlaşmasının eleştirilecek tarafları elbette vardır. Ama red cephesinin Gazzede hayatın devamını sağlayacak bir formülü de yoktur. Yermük kampında olduğu gibi Tahran’ın siyaseti için, Filistinlilere “güzelce ölün” demenin dışında bu cephenin bir fikri yoktur. Gazze’nin hayat damarları demek olan Refah Kapısı ve tünelleri kapatan Sisi’ye karşı Tahran’ın bir tepkisi oldu olmadı. Darbe yönetimiyle birlikte Türkiye Mısır ile ilişkileri kopmuşken Tahran ilişkilerini sürdürmüştür. Red cephesinin bu konuda Tahran’a yönelen bir eleştirisi de olmamıştır.

Türkiye üç milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparken, bir yandan da PKK ve onun bileşenleri ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Tahran, Irak’ta ABD, Suriye’de Rusya ABD ve PKK ile ittifak içinde Suriye halkına karşı savaş verirken, akşam sabah Türkiye’nin diz çökmesini isteyenler bu konularda Tahran’a bir eleştiri yöneltmemiştir.

Tahran Filistin siyasetini anlamak için “Kudüs Ordusu” hatırlanmalıdır. Çocukları kadınları savunmasız insanları Irak’ta Suriye’de katlettirmesiyle bilinen Kasım Süleymani yönetiminde ki Kudüs Ordusu denilen çete, Irak’ta ve Suriye’de mazlumlara karşı savaşmaktadır. Adı Kudüs olan bir ordu niçin İsrail’e karşı bir cephe açmak yerine Irak ve Suriye’de mazlumları katleder? Bu çetenin adı bile Filistin’in Kudüs’ün Tahran için “istismar edilebilir değerli bir araç” olduğunu göstermez mi? Red cephesinin Türkiye diz çöktü nakaratına karşılık, İran’ın Irak’ta Suriye’de hatta Nükleer Anlaşmasıyla ABD, AB ve Rusya’nın önünde nasıl ve kaç defa diz çöktüğünü görmeyişine ne demeli? Akıl ve vicdanla olup bitenleri anlamak görmek yerine bir görevlendirmenin sonucu olarak Türkiye’ye karşı pusuya yatırılanlar, “Türkiye’nin Filistin Davasını sattığını” iddia ediyorlar. Kendilerine verilen bir görevin icabını yapıyorlar. Çünkü ölümüne Tahran önüne diz çökenler, hiç kimsenin onuruyla Tahran’a veya başka bir yere karşı ayakta olmasını anlayamıyorlar. Herkesi kendileri gibi biliyorlar. İslamcılar gerekli gördüklerinde Ak Partiyi eleştirdiklerinde “uyuzlukla” suçlanırken, Tahran’ın bütün suçlarını derviş teslimiyeti ile alkışlayanlar nedir?

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.