SON DAKİKA
Hava Durumu

ÜMMETİN BÖLÜNMESİ

Yazının Giriş Tarihi: 13.07.2019 21:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.07.2019 21:15
Ümmet kavramı yeniden siyaset alanında kıya sıya bir tartışmanın konusu oldu. Abdullah Gül ve arkadaşlarının kurması beklenen partileri için CB Erdoğan’ın “Bu ümmeti bölmeyin” demesi tartışmayı ateşlemiş oldu.

Aslında son yıllarda Ümmet kelimesi o kadar yerli yersiz kullanıldı ki İslami camiadaki saygın içeriği de büyük ölçüde kayboldu. Bazen bir mezhebin, bazen bir cemaatin, bazen bir meslek erbabının beklentileri ile ümmet kavramı sınırlandırıldı. Teslim edilmeli ki CB Erdoğan böyle davrananlar arasında yer alamdı. Buna rağmen şimdi durup dururken ümmet kavramını niçin kullanmış oldu?

Millet gibi ümmet kavramı da Arapçadır. Her ikisi de Türkçeye yerleşmiştir. Günümüz Türkçesinde bu kelimelerin asli anlamından farklı olarak kullanıldıkları bilinmektedir. Çünkü din ya da bir dine inanmış topluluğu kapsayan millet kavramı artık Türkçede etnik bir aidiyetin, bir soy birliğinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Buna karşılık ümmet ise bütün Müslümanları kuşatan bir topluluk adı olarak yerini almıştır.

Türk tarihi ve edebiyatı alanında önemli çalışmaları ile bilinen Şemseddin Sami, ‘Kamus-ı Türk’ adını verdiği sözlüğünde, millet ve ümmet kavramlarının farklı oldukları vurgulamış, sözlüğün millet maddesinde; aynı dine, İslam’a inanmış, farklı dil ve etnik kökene mensup çeşitli grupları kapsayan bir topluluk olarak açıklamış iken, ümmeti ise aynı dine mensup olan ya da olmayan farklı grupları içine alan bir topluluk olarak belirtmiştir. Ümmetin Fransızcadaki nation kelimesinin karşılığı olduğu bu yüzden “Türk milleti değil, Türk Ümmeti” kullanımının doğru olduğunu savunmuştur. Sami’yi doğrulayan bir örnek de günümüzde bile bazı Arapça yayınlara “Arap Ümmeti” deyiminin kullanılmasıdır.

Ancak günümüzde Kemalist çevreler “ümmet” kavramını fena halde kabul edilemez, eski Osmanlı dönemini hatırlatan ve kötü anlamlarla yüklenmiş saymaktadırlar. Türklerin ulusal kimliklerine sahip olmalarının da ancak ümmetten kopmasına bağlı olduğu gibi tekrarları bilinmektedir. Bu tekrara büyük ölçüde Türkçü çevrelerin de katıldığı görülmektedir.

İşin teorik ve tarihi tarafı bir yana dursun, CB Erdoğan’ın ümmet kavramından habersiz olarak sadece Ak Parti camiasını “ümmet saydığı” o camianın dışında kalanları da ümmetten yani Müslümanların dışında gördüğü gibi iddialar yersizliğin bile ötesindedir. Herkes bilir ki CB Erdoğan, siyaseti bu tür fanatik yaklaşımlarla yapmamıştır. Kendisine oy verenleri Müslüman olan, vermeyenleri de Müslüman olmayan diye gördüğünü beyan eden, hatta ima eden hiçbir sözü ve davranışı olmamıştır.

Yine İslam Ümmeti’nin fena halde parçalandığı, her bir parçasının bir diğeri ile ölümüne savaştığı da görülmektedir. İşte Suriye, Irak, Yemen, Libya, Afganistan bunun çarpıcı örnekleridir. Doğu Türkistan, Kırım, Güney Azerbaycan, Filistin ve Keşmir gibi ezici işgaller altında bulunan ülkelerin durumu ise apayrıdır. İslam Ümmeti ya da İslam Dünyası böyle bir kanlı işgal, iç savaş ve fiili bölünmüşlüğü yaşamaya devam ederken CB Erdoğan’ın bu fiili durumdan habersiz bir şekilde sanki İslam Dünyasının birliğini Gül ve arkadaşlarının kuracakları parti ile bölünebileceğini kast etmiş olması elbette akla uygun değildir.

Ak Parti, Türkiye’de tek parti de değildir. Dolayısı ile Ak Partinin dışında kurulacak yeni bir parti ile Türkiye’de ümmet birliğinin bozulmuş olacağı da kast edilmiş olamaz. Çünkü ak partiyi kuranların kendilerine göre nasıl bir parti kurup da siyaset yapma hakları var ise Ak parti’nin temsil ettiği görüşleri paylaşmayanların da kendi görüşlerine göre parti kurma hakları vardır. CB Erdoğan’ın da hiçbir zaman Ak parti dışında parti olamaz, olmamalıdır diye bir görüşünü duyan olmamıştır.

Ak Parti’nin Türkiye’de iktidar olması ile birlikte takip ettiği yardım, müdahale ve istişare gibi siyasetleri ile İslam Ümmetini oluşturan her parçasında büyük bir ilgiye, umuda yol açtığı bilinmektedir. Ak Parti, iktidarı kaybederse, ona güven ve umut bağlayan pek çok İslam ülkesinde büyük bir ayal kırıklığının başlayacağı söylenebilir. Siyaset yoluyla zor durumdaki Müslüman toplumlara yardım etme seçeneği ortadan kalkmış olur. Abdullah Gül ve arkadaşları parti kurup da Ak parti’nin iktidar olmasını, seçim kazanmasını engellemiş olur iseler böylece, Ak parti siyaseti nedeniyle güvene, umuda kapılan bütün İslam ülkelerin de belki yeni sorunlarında başlamasına neden olacaklardır. Eğer “Ümmetin Bölünmesinden” kasıt böyle bir şey ise bunun da isabetli olacağı açıktır.

Ancak bu bakış açısının zayıf tarafı ise Doğu Türkistan örneğidir. Temmuz ayı başında Çin’i ziyaret eden CB Erdoğan, beklentilerin aksine Uygur Türklerinin yaşamakta olduğu büyük felaketi yok sayan bir tutum içinde olmuştur. Üstelik çoğusu Avrupalı olan 22 ülkenin BM’deki büyük elçilerinin, Çin’den, Uygur Türklerine uyguladığı baskı ve toplama kamplarında tutma camilerini mezarlıklarını yıkmak gibi işleri durdurması, tarafsız yabancı gözlemcilerin serbestçe Doğu Türkistan’da incelemelerde bulunması için yaptığı çağrıya Türkiye’nin katılmamış olması büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştır.

Üstelik Gül ve arkadaşlarının kurması muhtemel partinin, daha önce Abdüllatif Şener’in kurduğu Türkiye Partisinden farklı bir sonuç elde etme ihtimali de yoktur. Böyle bir partinin de Türkiye’nin İslam Dünyasında kendisinden beklenen misyonu engelleyen bir neden olacak güce ulaşması kurucularının hayali olarak kalmaya adaydır.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.