SON DAKİKA
Hava Durumu

Ya istiklal ya ölüm (ı)

Yazının Giriş Tarihi: 18.03.2020 22:23
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.03.2020 22:23

TRT’de Ya İstiklal Ya Ölüm adıyla yeni bir dizi film yayını başladı. TRT’de aynı içerikte yayınlanmış olan dizilerin sayısı çok fazladır. O kadar fazladır ki sayısını bilen dahi yoktur. Aynı içerikte aynı tekrarları film haline getirmenin kime nasıl bir faydası olacaktır?
Türkiye’de ders kitaplarına ve resmi törenlere egemen olan mitolojik havaya göre 1919-1923 (Milli Mücadele) dönemi yüz yıldan beri tekrarlanır. Ak Parti döneminde işin gerçeğine göre bir dizi görme beklentisi kimse de kalmadı. Ak Parti’nin de her nedense bu mitolojiye teslim olmuş görüntüsü verdiği artık kabul edilmektedir.
Oysa Milli Mücadele’nin şartları, sınırları Suriye Cephesinde ortaya çıkmıştır. O cephede Osmanlı tarafı 39 günde bugünkü sınırları ile dört ülke kaybetmiştir. Bu kaybın sonunda ise Osmanlı Hükümeti, Mondros Mütarekesini imzalamaya mecbur kalmıştır. Üstelik o dört ülkenin kaybedildiği savaşta önce ordu sonra cephe komutanı olan Kemal Paşa, hükümete defalarca “mütareke yapın” diye telgraf çekmiştir.
İstanbul’u işgal eden İngilizler gerekli gördükleri herkesi (gazeteci, yazar, vali, bakan, komutan) tutuklayıp Malta adasına götürerek özel bir mahkemede yargılamışlardır. Niye bazılarını tutuklamadıkları gibi bir sorunun karşılığı TRT’nin dizisinde yoktur. Oysa bu sorunun cevabı, dönemi anlamak için hayati derecede önemlidir.
İslami kesimde genel olarak Vahdettin’i sahiplenip kahraman sayma buna karşılık Kemal Paşa’ya açık veya gizli muhalif olmak gibi bir görüş etkilidir. Bu görüşün tarihi ve toplumsal nedenleri vardır. Ancak şu kadarını teslim etmek icap eder ki Vahdettin bir deha ya da kahraman değildir. O’nu esas alarak tesis edilecek bir tarih görüşü bilimsel değil, duygusal ve tepkisel  olacaktır. Ancak aynı Vahdettin’den de bir “hain icat etme” çabası da anlamsızdır. Yersizdir. Mesnetsizdir.
Kemal Paşa’nın kariyerini içeride Vahdettin’e borçlu olduğu kesindir. Çünkü Suriye cephesine ordu komutanı olarak gönderilmesi de (o cephe de 39 günde dört ülke kaybetmek gibi bir faciaya rağmen) Samsun’a gönderilmesi de Vahdettin sebebiyle olmuştur. Çünkü Vahdettin, İTC’lilere (İttihat ve Terakki Cemiyeti) karşı büyük bir hınç içindeydi. Kemal Paşa’nın İTC’li olmadığına ve kendisine sadık birisi olduğuna inanmıştı. Kemal Paşa’nın dönemin şartlarında İstanbul’dan Samsun’a olağan üstü yetkilere sahip bir generalin gönderilmesi de yine İngilizlerin onayı ile olmuştur.
Şimdi hatırlayalım İstanbul 13 Kasım 1918’de işgal edildiğinde hangi bakan ya da general “ya istiklal ya ölüm” diyebilmiştir? Bunun bir belgesi kaydı var mıdır? Kesinlikle yoktur. Aksine Kemal Paşa, ortağı olduğu Minber Gazetesi’nde 17 Kasım 1918’de İngilizler için “Türklerin hayırhah dostudur” demiştir. Geldikleri gibi giderler sözünü de muhtemelen sonradan yaveri uydurmuştur. Çünkü Kemal Paşa’nın böyle bir sözü olsaydı onu kendi gazetesinde yazardı.
1919 yılı Türkiye tarihinde kongreler yılı diye bilinir. Çünkü o yılda Alaşehir, Balıkesir, Ardahan, Kars, Erzurum ve Sivas gibi pek çok yerde kongre yapılmıştır. Oysa resmi mitoloji de bu kongrelerden yalnızca ikisi, Kemal Paşa’nın katılmış olması nedeniyle Erzurum ve Sivas kongreleri önemli sayılmaktadır. Diğer kongrelerin adını bile anmaya tenezzül etmiyorlar. Bir ülkenin, bir halkın tarihini bir kişi ile açıklamak 21. Yüzyılda olacak bir iş değildir. Lakin Türkiye’de olmaktadır ve halkın ödediği vergilerle TRT tarafından o vergileri ödeyen halk aldatılmaya devam edilmektedir.

Kemal Paşa’nın ünlü Havza genelgesinde her yerde “İzmir’in işgalini kınayan mitingler yapılması ve İstanbul’daki İtilaf Devletlerine bu işgali protesto etmek için telgraflar çekilmesi” istenilmiştir. Ya İstiklal Ya Ölüm parolası o dönemde olsaydı, İstanbul’un işgalcilerine böyle telgraflar çekilir miydi? Henüz İstanbul’un işgali bile kabul edilmemiş, protesto konusu yapılmamıştır. İtilaf Devletleri, şikayet makamı sayıldığı için telgraflar onların İstanbul’daki temsilcilerine gönderilmektedir. Ama TRT bize her sahnesinde bu parolayı hatırlatmaktadır.
Havza, Amasya genelgelerinde, Erzurum ve Sivas kongrelerinde ne ilginçtir ki Türk adı bile geçmez. Erzurum ve Sivas kongrelerinde ABD lehine bir hava esmeye başlamıştır. Erzurum Kongresinde “sınırlarımıza saygılı, gelişmiş bir ülkenin yardımı kabul edilir” diye örtülü olarak ABD Mandasına gönderme yapılmıştır. Sivas Kongresinde ise iki gün boyunca ABD Mandası isteyelim mi, istemeyelim mi diye tartışılmıştır. Ezici çoğunluk Manda taraftarı olarak görüş bildirmiştir. ABD Mandasını istediğimizi kararlaştırıp ilan ettiğimizde, ABD kabul etmez ise müşkül duruma düşeriz diyerek, kongre kararları arasına Manda isteği alınmamıştır. Bunun yerine başkanlık divanı üyeleri sıfatıyla Kemal Paşa, İsmail Fazıl Paşa ve Rauf Orbay’ın imzası ile “manda isteğini” kapsayan bir dilekçe ABD Kongresine gönderilmiştir. TRT ise izleyicilerine “ya istiklal ya ölüm” parolasını tekrarlamaya devam ediyor. Sivas Kongresi tutanakları ve ABD Harbord Heyeti ile yapılan görüşmelerin tutanaklarında bu paroladan hiç söz edilmez. İsteyen (Uluğ Iğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları adlı kitaptan) okuyabilir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.