Onların çocuklarının şehit ettiği yiğit Türk çocukları!
Yazının Giriş Tarihi: 11.09.2024 17:45
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.09.2024 17:46
Türk tarihinde çok utanç verici hadise yoktur ama alçaklık çoktur. Tarihin yazdığı en alçak hadiselerin başında hiç şüphesiz daha sonra rütbeleri yine bu devlet tarafından sökülen sözde asker Kenan Evren ve çetesinin gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesi gelir. Hem utanç verici hem de bir millete karşı yapılmış tarihin gördüğü en büyük alçaklıklarından biridir.
Bile bile ülkeye anarşinin hakim olmasını ve sokakların terörize edilmesini sağlayıp sonrasında şartlar oluşunca milletin namlusunu millete doğrultan alçaklar sürüsünün Türkiye Cumhuriyeti devletini batı karşısında diz çöktürme operasyonu anlamını da taşıyan bu alçak girişimle birlikte hem milletin çocukları kırıldı, şehit edildi hem de Türkiye batı sisteminin adeta kölesi haline getirildi. Milletin ve devletin yararına olmadığı gerekçesiyle uluslararası alanda rezerv koyduğumuz ne varsa Kenan Evren denen faşist darbeci ve suç ortakları tarafından imza edildi.
Darbeyi anlatmayacağım tabiki. Bu ülkede darbe nedir ne değildir bugün 14-15 yaşındaki çocuklar bile bilir. Çok değil 8 yıl önce haşhaşi gözü dönmüş katiller sürüsü bir kez daha aynı hikayeyi yazdı çünkü. Takke takıp tesbih çeken şerefsiz bir alçağın kurduğu terör örgütü devleti teslim almaya kalktı ama milletin sille-i tokadıyla püskürtüldüler.
Milletin çocuklarını asan, hapishanelerde akla gelmez işkenceler yapan, onların çocukları Kenan Evren ve çetesi, kurduğu sehpalarda asılsız iddialarla, delil olmaksızın düzenlenen dosyalarla hukuksuz bir şekilde Ülkücü yiğitleri urganla asarak şehit ederken, binlerce Ülkücü de uzun yıllar hapis yapıt akıl almaz işkencelere maruz kaldı.
Kara eylülün melek gibi temiz melek gibi saf ve yiğit şehitleri onlar. Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş, İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Cengiz Baktemur, Ali Bülent Orkan, Ahmet Kerse, Selçuk Duracık, Halil Esendağ…
12 Eylül rejimi 50’ye yakın idam kararını uyguladı. Binlerce vatan evladı işkencelerden geçirildi. Ülke batıya esir edildi. Bugünkü sıkıntıların büyük bölümü Evren ve çetesinin verdiği zararların sonucu. Unutmak acıların yeniden tekrar etmesine neden olur. Unutmamalı ve nesilden nesile yaşananları aktarmalıyız. Unutulan acılar tekrar eder.
İşte faşist zalimlerin şehit ettiği 9 Ülkücü yiğit… Vatan millet sevdasına can verip şehadete eren milletin çocukları ve idam hikayeleri…
Mustafa Pehlivanoğlu…
Faşist cuntanın asarak şehit ettiği ilk Ülkücü yiğit… 7 Ekim 1980 senesinde idamı onaylanan Mustafa Pehlivanoğlu, 7 Ekim'i 8 Ekim'e bağlayan gece yarısından sonra, solcu militan Necdet Adalı'dan birkaç saat sonra, Mamak Cezaevi'nde asıldı. Pehlivanoğlu, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na gömüldü. İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idam edildiğini belirtti. Ailesi idamı ancak infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi.
Ahmet KERSE
Katiller sürüsü cuntanın idam ettiği son isimdi Ahmet Kerse. Gaziantep'in Oğuzeli ilçesine bağlı Macar köyündendi. 1979 yılında tutuklanarak konulduğu cezaevinde dört yıla yakın yattıktan sonra 12 Eylül adaletsizliğinin kurbanı olarak Gaziantep Cezaevi'nde sabaha karşı asılarak şehit edildi. Ailesine bile haber verilmeden sabahın 04.13’ünde asılarak şehit edilen Ahmet Kerse, kefenlenmeden ve cenaze namazı kılınmadan eşofmanlarıyla birlikte defnedildi. Ailesi mezarının yerini büyük zorluklarla öğrendi.
Cevdet KARAKAŞ
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi baskı ve zulümleri sebebiyle herkes Türkiye’nin dışına çıkmak isterken, o Ailesi ile birlikte Almanya'da bulunmasına rağmen, Türkiye'ye, Anavatanına dönmüştü. Elazığ'da cereyan eden bir olaya adı karıştığı gerekçesiyle tutuklandı ve 12 Eylül Askeri Mahkemeleri'nde yargılanarak idam cezasına çarptırıldı. Aslen Elazığlı olan 21 yaşındaki merhum Cevdet KARAKAŞ 4 Haziran 1981 günü sabahın erken saatlerinde Elazığ Kapalı Cezaevi'nde asılarak şehit edildi. İnfaz uygulanmadan evvel namazını kıldı, Kur’an’ı Kerim istedi ve okudu. Gözlerini bağlatmadı. Delikanlıca, yiğitçe sehpaya yürüdü. Kimseye dokundurtmadı. Sehpaya kendi çıktı, urganı kendi boynuna taktı. Zalimlerden korkmadığını, adaletsizliklerini yüzlerine vurarak şehitliğe yürüdü.
İsmet ŞAHİN
Trabzon’da doğup büyüdü sonrasında İstanbul’a göç etti. Yedi çocuk babasıydı. Kardeşlerini de yanına almış, hayatta helal bir lokma yutmak için çırpınıyordu. Kaçıp kurtulduğunu sandığı bela burnunun dibinde bitmişti. Polis ve sıkıyönetime bir ihbar gidiyor “Şu semtte, şu caddede, şu no.lu evde Dev – Sol militanları barınmaktadır. Bu ev hücre evi olarak kullanılmaktadır. Yetkililerin bilgilerine sunulur!” Adı geçen ev İsmet Şahin’e aittir. Ev polis ve asker kordonu altına alınmıştır. Derken hiç hesapta olmayan bir çatışma! Kim sıktı, ne diye sıktı bilinmez. Sonradan İsmet Şahin de hadisede bir tek kurşun bile sıkmadığını her yerde gözü yaşlı anlatacaktır. Bir asker ölmüştür. Fail de İsmet Şahin’dir. Selimiye cezaevinde hücrenin birinde vicdan sancıları içinde kıvranmaktadır. Selimiye cezaevinden Maltepe cezaevine nakledilir. İdam kararı onaylanır. Dosyaya son mühür de vurulur. Bir gece Paşakapı cezaevine götürülür ve cezası infaz edilir. Son anlarında bile tekrarladığı bir sözü vardır: ’Allah şahidimdir ki ben asker öldürmedim’.
Fikri ARIKAN
Çorum'un Alaca kazasından olup 32 yaşındaydı. Ankara Türközü Bademlidere semtinde oturuyordu. Ankara'da cereyan eden bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi'ne kapatılmıştı. Yargılandığı 12 Eylül mahkemelerinde "idam"ına karar verildi. Arıkan’ın idam cezası Meclis’te onaylandı. Onay yazısı da Mamak Askeri Cezaevi’ne ulaştı. Askerler, Fikri’yi kaldığı hücreden almak için geldiler. Fikri, idama gittiğini anlamıştı. “Olur” cevabını verdi:- Biliyorum, beni idam edeceksiniz. Ancak, izin verin de arkadaşlarımla son olarak görüşeyim. Onlarla helalleşelim, daha sonra gidelim. Askerler, bu talebi kabul ettiler. Fikri Arıkan, bütün hücreleri tek tek gezdi. Arkadaşlarının elini sıktı. Onlardan da haklarını helal etmelerini istedi. Fikri Arıkan, idama giderken bütün Ülkücüler demir parmaklıklara yapışmıştı. Buğulu gözlerle, O’nun koridordan çıkışını izlediler. Fikri, o geceyi “idam hücresinde” geçirdi… 27 Mart günü, sabahın ilk saatlerinde Mamak Cezaevi'nde asılarak şehit edildi. Cenazesi, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
Cengiz BAKTEMUR
Ölümden önce ölümü yenen yiğit… Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Polat köyünden olan Cengiz Baktemur, 20 yaşındaydı. Ailece, Doğanşehir’de Yeni Belediye Garajı’nın yakınında oturuyorlardı. Liseyi yeni bitirmişti. Doğanşehir’de meydana gelen bir olaya adı karıştığı için tutuklanıp cezaevine kapatıldı ve 12 Eylül Mahkemeleri’nde yargılanarak idam cezasına mahkum edildi. 1 Mayıs günü sabahın erken saatlerinde Elazığ kapalı Cezaevi’nde asılarak şehit edildi. Mahkemede idam cezasına çarptırıldığını öğrenen annesi, ruhi bunalım geçirdi. Şehadetini duyunca da felç oldu.
İki kez idam edilen Baktemur'un o anları şöyle anlatılıyor:Son bir isteğin var mı diye sorar cunta yönetimi. Müsaade edin sabah namazını kılayım. Namazını kılar ve bir Kuran-ı Kerim ve bir bayrak ister.Getirilen Kuran-ı Kerim’i üç kere öper bayrağı göğsünün üstüne tutar. "Ey şanlı bayrağım hep seni dalgalandırmak için mücadele ettim ama seni dalgalandırmaya gücüm yetmedi" der. Cellat ipi boynuna takar ama düzgün takmaz tabureye tekmeyi vurur. Cengiz çırpınır ama can veremez işkence gibi hemen koşarlar ve tekrar indirilerek ip tekrar boğazına takılarak tabureye tekrar vururlar ve Cengiz lanet olası cuntacılar tarafından iki kez idam edilir.
Ali Bülent ORKAN
Samsun'luydu. 25 Yaşında olup, ailece Ankara'nın Etlik Aşağıeğlence semtinde oturuyordu. İncirli Lisesi gece bölümü öğrencisiydi. 1980 öncesinde meydana gelen bazı olaylar sebebiyle yargılandığı 12 Eylül mahkemelerinde idam cezasına çarptırıldı... Kapatıldığı Mamak Askeri Cezaevi'ndeki ölüm hücresinden sabaha karşı alınarak götürüldüğü Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin infaz bahçesinde asılarak şehit edildi. Cenazesi Ankara Karşıyaka Asri Mezarlığı'na defnedildi…
13 Ağustos 1982 günü idam sehpasına doğru yürüdü Ali Bülent Orkan…
“- Son bir arzun? Görevli soruyor. O gülüyor, gözleri sonbaharın ilk turfandası olan üzüm tanesinin berraklığı ve parlaklığında… Görevli kızdı: – Arzunu sordum, sen gülüyorsun! Cevabı: – Beni öldü bileceklere gülüyorum. Temizim, pakım, Allah’ıma kavuşuyorum. Daha ne isteyeceğim? Hazırım ben. Son sözün de mi yok? Yani annene, babana ve… Kafası dik, göğsü çıkık, ağzı yarım açık: – Vazifemizi yaptığımıza inanıyoruz. Ülkücünün kadir ve kıymeti ve ülkücünün nişanı pek yakındır Bu hakikati bütün insanlığa duyurunuz. İstediğim bu! Bütün kafaların içinde dumanı kovuyor. Böylesi laflar da neyin sesi? Ölüme giden bir insan bu kadar metin, bu kadar serbest olabilir mi? Bu insana bu kuvveti veren kimdir, nerededir? Kafalardaki sual bu! Karar yüzüne karşı okundu. Emir verildi: – Girin kollarına! Aniden geri döndü. Kızgın bir yüzü, çakmak çakmak gözleri … – Lüzum yoktur. Düğünüme gidecek kadar güçlüyüm, kuvvetliyim. Durmuş kalpler, kar yağıyor lapa lapa. Rüzgarın uğultusu keşfi güç nağmeler türetti. Korkunun yerini merak ve şaşkınlık almış. Kalplerde tekdir duygusu…Allah’ın ayeti her yerde: “Allah yolunda ölenlere cennet vaadedilmiştir…” Ağlayanlar var. Yüzünü başka yönlere çevirenler var. Kalpleri kütük kütük yananlar var. Vakarlı duruşu ile onlara haykırıyor, Ali Bülent: Ağlamayın, ben yeniden doğuyorum!”
Selçuk DURACIK
Yugoslavya göçmeni bir ailenin çocuğu olup 22 yaşındaydı.
Ailece, Manisa'nın Turgutlu ilçesinde oturuyor,seyyar satıcılık yapıyordu.daha öncede birkaç defa Ülkücülük suçundan Cezaevine girmişti. Polisler tarafından arandığını öğrenince kendiliğinden giderek emniyete teslim olmuş fakat, yargılandığı 12 Eylül adaleti dağıtan İzmir 2. Nolu Askeri Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılmıştı. 3 Haziran günü, idam edildiğine dair haberler radyoda yayınlanırken İzmir Emniyet Müdürlüğü'nde işkence ile yeni ifadeleri almaya çalışılıyordu. İki gün sonra 5 Haziran 1983’te Buca Kapalı Cezaevi'nde sabaha karşı asılarak şehit edildi.
Halil ESENDAĞ
Manisa'nın Saruhanlı kazasına bağlı Gözlet köyündendi. 21 olup evliydi. Bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla polisler tarafından yakalandı. Tutuklandıktan kısa bir süre sonra, 12 Eylül Mahkemeleri tarafından mahkum edildi. 3 Haziran tarihinde, hakkındaki idam cezasını sabaha karşı infaz edildiğine dair Radyo ve TV.'den yayın yapılmasına rağmen, polisler tarafından cezaevinden alınıp Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Burada, "itiraf" etmesi için iki gün boyunca akıl almaz işkenceler yapıldı ve 5 Haziran günü Buca Cezaevi'ne geri getirilip, sabahın ilk saatlerinde asılarak şehit edildi.
Halil Esendağ ve Selçuk Duracık'ın mektubu
“Bismillahirrahmanirrahim
Ol deyince bütün alemleri olduran, herşeyin sahibi ve mutlak hakimi Cenab-ı Rabbül alemine sonsuz hamd ve sena olsun.
Salatü selam, alemlere rahmet olarak gönderilen Cenab-ı Allah'ın en sevdiği kulu ve Resulü ümmeti olarak şereflendirdiğimiz "O" en güzele Hz. Muhammed (S.A.V) efendimize, sevgili ailen, ashabına, Saadet-i Kiram ve gönüller sultanı Şeyda (K.S) Hazretlerine cümle Evliyaya ve mü'minlere olsun inşallah.
Esselamün Aleykûm ve Rahmetullahi ve berakatühü. Pek muhterem abi ve dünya ukba kardeşlerimiz, gönüller dolusu sevgi, hürmet ve hasretle kucaklaşır muhabbetle büyüklerimizin ellerinden, küçüklerimizin gözlerinden öper aciz şahsımız ve ehl-i islâm hayır dualarınızı Cenab-ı Rabbül Alemin'den niyaz ederim.
Muhterem abilerimiz ve gardaşlarımız... Bu aciz satırları yazmamızın gayesi sizle gönüllerde helâlleşmek içindir. Cümleniz hakkınızı helal edin hayır ve dualarınızı eksik etmeyin. Bizlerin varsa cümlenize hakkımız helal olsun. Rabbül Alemin takdiri böyleymiş. Elhamdülillah biz acizlere takdiri ilahisine rıza göstermeyi nasip etsin, Rabbül Alemin inşallah. Bir haberde şöyle buyuruluyor: Ölüler için yapılan dualar nurdan tabaklarla onlara takdim olunur (Hadis-i Şerif) Ölüye kendisinin üzerine yas tutulması sebebiyle kabirde azap olunur. (Hadis-i Şerif) imân sahibi Mevlamıza kavuşuncaya kadar rahata eremez. Esselamün Aleykûm ve Rahmetullahi ve Berekatühü.”
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Alpaslan Yıldız
Onların çocuklarının şehit ettiği yiğit Türk çocukları!
Türk tarihinde çok utanç verici hadise yoktur ama alçaklık çoktur. Tarihin yazdığı en alçak hadiselerin başında hiç şüphesiz daha sonra rütbeleri yine bu devlet tarafından sökülen sözde asker Kenan Evren ve çetesinin gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesi gelir. Hem utanç verici hem de bir millete karşı yapılmış tarihin gördüğü en büyük alçaklıklarından biridir.
Bile bile ülkeye anarşinin hakim olmasını ve sokakların terörize edilmesini sağlayıp sonrasında şartlar oluşunca milletin namlusunu millete doğrultan alçaklar sürüsünün Türkiye Cumhuriyeti devletini batı karşısında diz çöktürme operasyonu anlamını da taşıyan bu alçak girişimle birlikte hem milletin çocukları kırıldı, şehit edildi hem de Türkiye batı sisteminin adeta kölesi haline getirildi. Milletin ve devletin yararına olmadığı gerekçesiyle uluslararası alanda rezerv koyduğumuz ne varsa Kenan Evren denen faşist darbeci ve suç ortakları tarafından imza edildi.
Darbeyi anlatmayacağım tabiki. Bu ülkede darbe nedir ne değildir bugün 14-15 yaşındaki çocuklar bile bilir. Çok değil 8 yıl önce haşhaşi gözü dönmüş katiller sürüsü bir kez daha aynı hikayeyi yazdı çünkü. Takke takıp tesbih çeken şerefsiz bir alçağın kurduğu terör örgütü devleti teslim almaya kalktı ama milletin sille-i tokadıyla püskürtüldüler.
Milletin çocuklarını asan, hapishanelerde akla gelmez işkenceler yapan, onların çocukları Kenan Evren ve çetesi, kurduğu sehpalarda asılsız iddialarla, delil olmaksızın düzenlenen dosyalarla hukuksuz bir şekilde Ülkücü yiğitleri urganla asarak şehit ederken, binlerce Ülkücü de uzun yıllar hapis yapıt akıl almaz işkencelere maruz kaldı.
Kara eylülün melek gibi temiz melek gibi saf ve yiğit şehitleri onlar. Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş, İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Cengiz Baktemur, Ali Bülent Orkan, Ahmet Kerse, Selçuk Duracık, Halil Esendağ…
12 Eylül rejimi 50’ye yakın idam kararını uyguladı. Binlerce vatan evladı işkencelerden geçirildi. Ülke batıya esir edildi. Bugünkü sıkıntıların büyük bölümü Evren ve çetesinin verdiği zararların sonucu. Unutmak acıların yeniden tekrar etmesine neden olur. Unutmamalı ve nesilden nesile yaşananları aktarmalıyız. Unutulan acılar tekrar eder.
İşte faşist zalimlerin şehit ettiği 9 Ülkücü yiğit… Vatan millet sevdasına can verip şehadete eren milletin çocukları ve idam hikayeleri…
Mustafa Pehlivanoğlu…
Faşist cuntanın asarak şehit ettiği ilk Ülkücü yiğit… 7 Ekim 1980 senesinde idamı onaylanan Mustafa Pehlivanoğlu, 7 Ekim'i 8 Ekim'e bağlayan gece yarısından sonra, solcu militan Necdet Adalı'dan birkaç saat sonra, Mamak Cezaevi'nde asıldı. Pehlivanoğlu, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na gömüldü. İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idam edildiğini belirtti. Ailesi idamı ancak infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi.
Ahmet KERSE
Katiller sürüsü cuntanın idam ettiği son isimdi Ahmet Kerse. Gaziantep'in Oğuzeli ilçesine bağlı Macar köyündendi. 1979 yılında tutuklanarak konulduğu cezaevinde dört yıla yakın yattıktan sonra 12 Eylül adaletsizliğinin kurbanı olarak Gaziantep Cezaevi'nde sabaha karşı asılarak şehit edildi. Ailesine bile haber verilmeden sabahın 04.13’ünde asılarak şehit edilen Ahmet Kerse, kefenlenmeden ve cenaze namazı kılınmadan eşofmanlarıyla birlikte defnedildi. Ailesi mezarının yerini büyük zorluklarla öğrendi.
Cevdet KARAKAŞ
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi baskı ve zulümleri sebebiyle herkes Türkiye’nin dışına çıkmak isterken, o Ailesi ile birlikte Almanya'da bulunmasına rağmen, Türkiye'ye, Anavatanına dönmüştü. Elazığ'da cereyan eden bir olaya adı karıştığı gerekçesiyle tutuklandı ve 12 Eylül Askeri Mahkemeleri'nde yargılanarak idam cezasına çarptırıldı. Aslen Elazığlı olan 21 yaşındaki merhum Cevdet KARAKAŞ 4 Haziran 1981 günü sabahın erken saatlerinde Elazığ Kapalı Cezaevi'nde asılarak şehit edildi. İnfaz uygulanmadan evvel namazını kıldı, Kur’an’ı Kerim istedi ve okudu. Gözlerini bağlatmadı. Delikanlıca, yiğitçe sehpaya yürüdü. Kimseye dokundurtmadı. Sehpaya kendi çıktı, urganı kendi boynuna taktı. Zalimlerden korkmadığını, adaletsizliklerini yüzlerine vurarak şehitliğe yürüdü.
İsmet ŞAHİN
Trabzon’da doğup büyüdü sonrasında İstanbul’a göç etti. Yedi çocuk babasıydı. Kardeşlerini de yanına almış, hayatta helal bir lokma yutmak için çırpınıyordu. Kaçıp kurtulduğunu sandığı bela burnunun dibinde bitmişti. Polis ve sıkıyönetime bir ihbar gidiyor “Şu semtte, şu caddede, şu no.lu evde Dev – Sol militanları barınmaktadır. Bu ev hücre evi olarak kullanılmaktadır. Yetkililerin bilgilerine sunulur!” Adı geçen ev İsmet Şahin’e aittir. Ev polis ve asker kordonu altına alınmıştır. Derken hiç hesapta olmayan bir çatışma! Kim sıktı, ne diye sıktı bilinmez. Sonradan İsmet Şahin de hadisede bir tek kurşun bile sıkmadığını her yerde gözü yaşlı anlatacaktır. Bir asker ölmüştür. Fail de İsmet Şahin’dir. Selimiye cezaevinde hücrenin birinde vicdan sancıları içinde kıvranmaktadır. Selimiye cezaevinden Maltepe cezaevine nakledilir. İdam kararı onaylanır. Dosyaya son mühür de vurulur. Bir gece Paşakapı cezaevine götürülür ve cezası infaz edilir. Son anlarında bile tekrarladığı bir sözü vardır: ’Allah şahidimdir ki ben asker öldürmedim’.
Fikri ARIKAN
Çorum'un Alaca kazasından olup 32 yaşındaydı. Ankara Türközü Bademlidere semtinde oturuyordu. Ankara'da cereyan eden bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi'ne kapatılmıştı. Yargılandığı 12 Eylül mahkemelerinde "idam"ına karar verildi. Arıkan’ın idam cezası Meclis’te onaylandı. Onay yazısı da Mamak Askeri Cezaevi’ne ulaştı. Askerler, Fikri’yi kaldığı hücreden almak için geldiler. Fikri, idama gittiğini anlamıştı. “Olur” cevabını verdi:- Biliyorum, beni idam edeceksiniz. Ancak, izin verin de arkadaşlarımla son olarak görüşeyim. Onlarla helalleşelim, daha sonra gidelim. Askerler, bu talebi kabul ettiler. Fikri Arıkan, bütün hücreleri tek tek gezdi. Arkadaşlarının elini sıktı. Onlardan da haklarını helal etmelerini istedi. Fikri Arıkan, idama giderken bütün Ülkücüler demir parmaklıklara yapışmıştı. Buğulu gözlerle, O’nun koridordan çıkışını izlediler. Fikri, o geceyi “idam hücresinde” geçirdi… 27 Mart günü, sabahın ilk saatlerinde Mamak Cezaevi'nde asılarak şehit edildi. Cenazesi, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
Cengiz BAKTEMUR
Ölümden önce ölümü yenen yiğit… Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Polat köyünden olan Cengiz Baktemur, 20 yaşındaydı. Ailece, Doğanşehir’de Yeni Belediye Garajı’nın yakınında oturuyorlardı. Liseyi yeni bitirmişti. Doğanşehir’de meydana gelen bir olaya adı karıştığı için tutuklanıp cezaevine kapatıldı ve 12 Eylül Mahkemeleri’nde yargılanarak idam cezasına mahkum edildi. 1 Mayıs günü sabahın erken saatlerinde Elazığ kapalı Cezaevi’nde asılarak şehit edildi. Mahkemede idam cezasına çarptırıldığını öğrenen annesi, ruhi bunalım geçirdi. Şehadetini duyunca da felç oldu.
İki kez idam edilen Baktemur'un o anları şöyle anlatılıyor:Son bir isteğin var mı diye sorar cunta yönetimi. Müsaade edin sabah namazını kılayım. Namazını kılar ve bir Kuran-ı Kerim ve bir bayrak ister.Getirilen Kuran-ı Kerim’i üç kere öper bayrağı göğsünün üstüne tutar. "Ey şanlı bayrağım hep seni dalgalandırmak için mücadele ettim ama seni dalgalandırmaya gücüm yetmedi" der. Cellat ipi boynuna takar ama düzgün takmaz tabureye tekmeyi vurur. Cengiz çırpınır ama can veremez işkence gibi hemen koşarlar ve tekrar indirilerek ip tekrar boğazına takılarak tabureye tekrar vururlar ve Cengiz lanet olası cuntacılar tarafından iki kez idam edilir.
Ali Bülent ORKAN
Samsun'luydu. 25 Yaşında olup, ailece Ankara'nın Etlik Aşağıeğlence semtinde oturuyordu. İncirli Lisesi gece bölümü öğrencisiydi. 1980 öncesinde meydana gelen bazı olaylar sebebiyle yargılandığı 12 Eylül mahkemelerinde idam cezasına çarptırıldı... Kapatıldığı Mamak Askeri Cezaevi'ndeki ölüm hücresinden sabaha karşı alınarak götürüldüğü Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin infaz bahçesinde asılarak şehit edildi. Cenazesi Ankara Karşıyaka Asri Mezarlığı'na defnedildi…
13 Ağustos 1982 günü idam sehpasına doğru yürüdü Ali Bülent Orkan…
“- Son bir arzun? Görevli soruyor. O gülüyor, gözleri sonbaharın ilk turfandası olan üzüm tanesinin berraklığı ve parlaklığında… Görevli kızdı: – Arzunu sordum, sen gülüyorsun! Cevabı: – Beni öldü bileceklere gülüyorum. Temizim, pakım, Allah’ıma kavuşuyorum. Daha ne isteyeceğim? Hazırım ben. Son sözün de mi yok? Yani annene, babana ve… Kafası dik, göğsü çıkık, ağzı yarım açık: – Vazifemizi yaptığımıza inanıyoruz. Ülkücünün kadir ve kıymeti ve ülkücünün nişanı pek yakındır Bu hakikati bütün insanlığa duyurunuz. İstediğim bu! Bütün kafaların içinde dumanı kovuyor. Böylesi laflar da neyin sesi? Ölüme giden bir insan bu kadar metin, bu kadar serbest olabilir mi? Bu insana bu kuvveti veren kimdir, nerededir? Kafalardaki sual bu! Karar yüzüne karşı okundu. Emir verildi: – Girin kollarına! Aniden geri döndü. Kızgın bir yüzü, çakmak çakmak gözleri … – Lüzum yoktur. Düğünüme gidecek kadar güçlüyüm, kuvvetliyim. Durmuş kalpler, kar yağıyor lapa lapa. Rüzgarın uğultusu keşfi güç nağmeler türetti. Korkunun yerini merak ve şaşkınlık almış. Kalplerde tekdir duygusu…Allah’ın ayeti her yerde: “Allah yolunda ölenlere cennet vaadedilmiştir…” Ağlayanlar var. Yüzünü başka yönlere çevirenler var. Kalpleri kütük kütük yananlar var. Vakarlı duruşu ile onlara haykırıyor, Ali Bülent: Ağlamayın, ben yeniden doğuyorum!”
Selçuk DURACIK
Yugoslavya göçmeni bir ailenin çocuğu olup 22 yaşındaydı.
Ailece, Manisa'nın Turgutlu ilçesinde oturuyor,seyyar satıcılık yapıyordu.daha öncede birkaç defa Ülkücülük suçundan Cezaevine girmişti. Polisler tarafından arandığını öğrenince kendiliğinden giderek emniyete teslim olmuş fakat, yargılandığı 12 Eylül adaleti dağıtan İzmir 2. Nolu Askeri Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılmıştı. 3 Haziran günü, idam edildiğine dair haberler radyoda yayınlanırken İzmir Emniyet Müdürlüğü'nde işkence ile yeni ifadeleri almaya çalışılıyordu. İki gün sonra 5 Haziran 1983’te Buca Kapalı Cezaevi'nde sabaha karşı asılarak şehit edildi.
Halil ESENDAĞ
Manisa'nın Saruhanlı kazasına bağlı Gözlet köyündendi. 21 olup evliydi. Bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla polisler tarafından yakalandı. Tutuklandıktan kısa bir süre sonra, 12 Eylül Mahkemeleri tarafından mahkum edildi. 3 Haziran tarihinde, hakkındaki idam cezasını sabaha karşı infaz edildiğine dair Radyo ve TV.'den yayın yapılmasına rağmen, polisler tarafından cezaevinden alınıp Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Burada, "itiraf" etmesi için iki gün boyunca akıl almaz işkenceler yapıldı ve 5 Haziran günü Buca Cezaevi'ne geri getirilip, sabahın ilk saatlerinde asılarak şehit edildi.
Halil Esendağ ve Selçuk Duracık'ın mektubu
“Bismillahirrahmanirrahim
Ol deyince bütün alemleri olduran, herşeyin sahibi ve mutlak hakimi Cenab-ı Rabbül alemine sonsuz hamd ve sena olsun.
Salatü selam, alemlere rahmet olarak gönderilen Cenab-ı Allah'ın en sevdiği kulu ve Resulü ümmeti olarak şereflendirdiğimiz "O" en güzele Hz. Muhammed (S.A.V) efendimize, sevgili ailen, ashabına, Saadet-i Kiram ve gönüller sultanı Şeyda (K.S) Hazretlerine cümle Evliyaya ve mü'minlere olsun inşallah.
Esselamün Aleykûm ve Rahmetullahi ve berakatühü. Pek muhterem abi ve dünya ukba kardeşlerimiz, gönüller dolusu sevgi, hürmet ve hasretle kucaklaşır muhabbetle büyüklerimizin ellerinden, küçüklerimizin gözlerinden öper aciz şahsımız ve ehl-i islâm hayır dualarınızı Cenab-ı Rabbül Alemin'den niyaz ederim.
Muhterem abilerimiz ve gardaşlarımız... Bu aciz satırları yazmamızın gayesi sizle gönüllerde helâlleşmek içindir. Cümleniz hakkınızı helal edin hayır ve dualarınızı eksik etmeyin. Bizlerin varsa cümlenize hakkımız helal olsun. Rabbül Alemin takdiri böyleymiş. Elhamdülillah biz acizlere takdiri ilahisine rıza göstermeyi nasip etsin, Rabbül Alemin inşallah. Bir haberde şöyle buyuruluyor: Ölüler için yapılan dualar nurdan tabaklarla onlara takdim olunur (Hadis-i Şerif) Ölüye kendisinin üzerine yas tutulması sebebiyle kabirde azap olunur. (Hadis-i Şerif) imân sahibi Mevlamıza kavuşuncaya kadar rahata eremez. Esselamün Aleykûm ve Rahmetullahi ve Berekatühü.”