Son yıllarda şehirlerin hızla büyümesine, betonlaşmasına ve doğanın kentsel alanlardan giderek çekilmesine tanıklık ediyorum. Kentleşme süreci, ekonomik gelişimle doğru orantılı bir ivme kazandı, ancak bu ivmenin içinde doğadan ve çevreden ne kadar uzaklaştığımızı bazen gözden kaçırıyoruz. İnsan eliyle şekillenen şehirlerimiz, bir yandan modernleşirken diğer yandan bize pek çok sorunu da miras bırakıyor.
En bariz sorunlardan biri, yeşil alanların azalması. Beton yığınlarının gölgesinde kalmış birkaç park, az sayıda ağacın etrafında dönen bir kent yaşamı, soluduğumuz havayı dahi etkileyen bir unsura dönüşüyor. Bu noktada kendime sıkça soruyorum: Bu şehirler gerçekten bizim sağlığımızı, refahımızı ve mutluluğumuzu mu gözetiyor? Yoksa sadece daha fazla bina, daha çok konut, daha geniş yollarla kâr elde etmeye mi odaklanıyor?
Ancak bu sorunların çözümleri de var. Şehir planlamasında insan eliyle yapılacak her bir küçük dokunuş, olumlu yönde büyük etkiler yaratabilir. Mesela, yeşil çatılar ve dikey bahçeler sayesinde, şehirlerde beton yüzeyler yerine yeşil alanlar oluşturabiliriz. Ayrıca, belediyeler ve şehir planlamacıları, eski binaların enerji verimliliği sağlaması için yenilenmesini sağlayarak çevre dostu yapılar yaratabilirler. Bu tür düzenlemeler, iklim değişikliğiyle mücadelede çok etkili bir adım olabilir. Ayrıca yeşil alanların artışı, şehirdeki insanların stres seviyelerini düşürerek, sağlık ve psikolojik refahlarına katkı sağlayabilir.
Ulaşım da kentleşmenin önemli bir parçası ve insan eliyle yeniden şekillendirilmesi gereken bir alan. Trafik sıkışıklığının, hava kirliliğinin ve ulaşım sistemlerindeki karmaşıklığın çözümü, şehirlere raylı sistemler, bisiklet yolları ve yaya dostu alanlar eklemekte yatıyor. Şahsen toplu taşıma sistemlerinin genişletilmesi ve kullanımı teşvik edilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu hem karbon salınımını azaltacak hem de insanların trafikte geçirdiği vakti daha verimli kullanmalarını sağlayacaktır. Şehirlerin, bireylerin konforunu öncelikli hale getirerek planlanması gerekiyor.
Daha iyi bir kentleşme için insan eliyle yapılması gereken her şeyin ötesinde, toplumsal bir bilinç de şart. Birey olarak bizler, kentlerin şekillendirilmesinde daha duyarlı ve daha talepkâr olabiliriz. Belediye kararlarına katılım sağlamak, şehir planlama projelerinde söz sahibi olmak gibi adımlar, şehirleri daha yaşanabilir hale getirme çabalarımıza katkı sağlayabilir. Neticede yaşadığımız yer, hem bizim hem de gelecek nesillerin hayatını etkileyecek; bu yüzden kentleşme konusunda sorumluluk almak, hepimizin görevi.
İnsan eliyle yapabileceğimiz her küçük değişiklik, büyük sonuçlar doğurabilir. Yeşilin eksilmediği, insan sağlığını ön planda tutan ve doğayla barışık şehirler yaratmak, elimizde. Yeter ki kentleşme sürecini sadece betonlaşma değil, insan ve doğa arasındaki dengeyi sağlayan bir süreç olarak ele alalım.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Kentleşmedeki Düzensizlik
Son yıllarda şehirlerin hızla büyümesine, betonlaşmasına ve doğanın kentsel alanlardan giderek çekilmesine tanıklık ediyorum. Kentleşme süreci, ekonomik gelişimle doğru orantılı bir ivme kazandı, ancak bu ivmenin içinde doğadan ve çevreden ne kadar uzaklaştığımızı bazen gözden kaçırıyoruz. İnsan eliyle şekillenen şehirlerimiz, bir yandan modernleşirken diğer yandan bize pek çok sorunu da miras bırakıyor.
En bariz sorunlardan biri, yeşil alanların azalması. Beton yığınlarının gölgesinde kalmış birkaç park, az sayıda ağacın etrafında dönen bir kent yaşamı, soluduğumuz havayı dahi etkileyen bir unsura dönüşüyor. Bu noktada kendime sıkça soruyorum: Bu şehirler gerçekten bizim sağlığımızı, refahımızı ve mutluluğumuzu mu gözetiyor? Yoksa sadece daha fazla bina, daha çok konut, daha geniş yollarla kâr elde etmeye mi odaklanıyor?
Ancak bu sorunların çözümleri de var. Şehir planlamasında insan eliyle yapılacak her bir küçük dokunuş, olumlu yönde büyük etkiler yaratabilir. Mesela, yeşil çatılar ve dikey bahçeler sayesinde, şehirlerde beton yüzeyler yerine yeşil alanlar oluşturabiliriz. Ayrıca, belediyeler ve şehir planlamacıları, eski binaların enerji verimliliği sağlaması için yenilenmesini sağlayarak çevre dostu yapılar yaratabilirler. Bu tür düzenlemeler, iklim değişikliğiyle mücadelede çok etkili bir adım olabilir. Ayrıca yeşil alanların artışı, şehirdeki insanların stres seviyelerini düşürerek, sağlık ve psikolojik refahlarına katkı sağlayabilir.
Ulaşım da kentleşmenin önemli bir parçası ve insan eliyle yeniden şekillendirilmesi gereken bir alan. Trafik sıkışıklığının, hava kirliliğinin ve ulaşım sistemlerindeki karmaşıklığın çözümü, şehirlere raylı sistemler, bisiklet yolları ve yaya dostu alanlar eklemekte yatıyor. Şahsen toplu taşıma sistemlerinin genişletilmesi ve kullanımı teşvik edilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu hem karbon salınımını azaltacak hem de insanların trafikte geçirdiği vakti daha verimli kullanmalarını sağlayacaktır. Şehirlerin, bireylerin konforunu öncelikli hale getirerek planlanması gerekiyor.
Daha iyi bir kentleşme için insan eliyle yapılması gereken her şeyin ötesinde, toplumsal bir bilinç de şart. Birey olarak bizler, kentlerin şekillendirilmesinde daha duyarlı ve daha talepkâr olabiliriz. Belediye kararlarına katılım sağlamak, şehir planlama projelerinde söz sahibi olmak gibi adımlar, şehirleri daha yaşanabilir hale getirme çabalarımıza katkı sağlayabilir. Neticede yaşadığımız yer, hem bizim hem de gelecek nesillerin hayatını etkileyecek; bu yüzden kentleşme konusunda sorumluluk almak, hepimizin görevi.
İnsan eliyle yapabileceğimiz her küçük değişiklik, büyük sonuçlar doğurabilir. Yeşilin eksilmediği, insan sağlığını ön planda tutan ve doğayla barışık şehirler yaratmak, elimizde. Yeter ki kentleşme sürecini sadece betonlaşma değil, insan ve doğa arasındaki dengeyi sağlayan bir süreç olarak ele alalım.