Suriye meselesini unutmuş, sadece Suriyeli göçmenlerle ya da mültecilerle meşgulken, birdenbire ansızın 27 Kasım 2024’te Mücahitlerin Halep’e yürümesiyle, Suriye yine birinci gündemimiz oldu. Üç ülkenin (Türkiye-İran-Rusya) Astana’da vardıkları anlaşmaya rağmen, Esat çetesinin İdlib ve çevresini karadan havadan bombalaması, bazı köyleri işgal etmesi bardağı taşırmış oldu.
Mücahitler sel gibi Halep'e doğru aktı. Herkes büyük çatışmalar, büyük can kayıpları olacak derken, Halep 72 saat içinde teslim alındı. Beklenmedik bir teslimat oldu. Halep'te bulunan az sayıdaki Rus askeri çekildi. Lübnanlı Hizbullah çetesi daha önce çekilmişti. Sayıları azalan İranlı çeteler mücahitlerle savaştı.28 Kasım 2024’te ki çatışmalarda İranlı Tuğgeneral Keyumers Pür Haşimi öldürüldü.
Mücahit ya da muhalif adıyla bilinen bu grupların sayısını kimse bilmiyor. Bazen bölünerek sayılarını çoğaltırken, bazen de birleşerek sayılarını azaltıyorlar. Adı en çok duyulanlar ise HTŞ (Heyeti Tahrirü’ş-Şam), Suriye Milli Ordusu (SMO) ve çeşitli Türkmen gruplarıdır. Ancak teslim edilmelidir ki mücahitler, bu sefer Halep’e ulaştıklarında, kahraman gibi karşılandılar. Kendileri de hiçbir taşkınlık yapmadılar. Yağma, sokaklarda insan öldürme gibi fiiller duyulmadı, görülmedi. Halep'te ilk sınavlarını başardılar.
Suriye'de Esat çetesine karşı savaşan mücahitler HTŞ’den ibaret değildir. Ancak her nedense bazıları ısrarla, inatla bütün mücahitleri HTŞ diye adlandırmaktadır. Çünkü HTŞ, oldukça kanlı bir geçmişi olan El-Kaidenin ad değiştirmiş hali olarak kabul edilmektedir. Türkiye, 9 Ağustos 2018’de CB kararnamesiyle HTŞ’yi “terör örgütü” ilan etmiştir. Buna rağmen mücahitleri mahkum etmek isteyenler, ısrarla onların tamamını HTŞ’li gösterme çabasındadırlar.
HTŞ, geçmişinden ne kadar arınmıştır? Suriye halkının kurtulması için mi savaşacak yoksa Suriye halkı için yeni bir kambur mu olacaktır? Bu durum, zamanla daha iyi görülüp anlaşılacaktır. Mücahitlerin çeşitli gruplara ayrılmaları, bazen bir biriyle çatışmaları, geçmişte yaşadıkları en büyük sorun olmuştur. Aynı sorunu bir daha yaşamamalarını, Suriye halkının üzerindeki kanlı kabusun devamına, dolaylı olarak katkıda bulunmamaları hem kendileri için, hem de Suriye halkı için önemli, hayırlı bir gelişme olacaktır.
Türkiye’de, bütün yabancılara düşmanlığı varlık nedeni sayan bir kesim var ise de bu kesimin, en çok Suriyelilere düşmanlık ettikleri bilinmektedir. Suriyeliler korkaktır, korkak olmasalardı ülkelerinden kaçıp gelmezlerdi gibi, aşağılayıcı, suçlayıcı sözleri sürekli tekrarlamaktadırlar. Şimdi Suriyeliler, 60 yıllık Baas diktatörlüğüne karşı, yeniden ölüm kalım savaşı verirken, aynı kesim yine Suriyelileri “iç savaş yapmakla” suçlamaya devam etmektedir. Kısaca bu kesim, Suriyeliler her ne yaparsa yapsınlar, her durumda onları suçlu görmeye çok heveslidirler.
Halep'in kurtarılmasından, şad edilmesinden sonra, Türkiye’nin oyuna getirildiği, Suriye'nin bölünmesinin hazırlandığı, Suriye'nin kuzey doğu kesiminde bir PKK teröristan devletinin temellerinin atıldığı, Erdoğan'ın bilerek, bilmeyerek bu ABD-İsrail projesine ortak olduğu gibi, akıl sınırlarını zorlayan suçlamalar haber olmaktadır.
Bu suçlamaların sahiplerinin görmek istemediği, anlamak istemediği gerçek şudur ki Suriye halkının Baas çetelerine karşı tepkisi doğaldır. Bir kurgu değildir. 1963’ten beri Baas’ın ve 1970’ten beri de Baas adına Esat ailesinin Suriye halkına karşı işlediği suçlara karşı biriken 60 yıllık bir öfkenin sokaklarda cisimleşmiş halidir. Aslında kanlı Baas iktidarı 2015’te tükenmiştir. Ancak önce İran’ın sonra Rusya’nın Suriye’ye gelip örtülü bir işgalle Baas adına Suriye halkını katletmeleri, sindirmeleri Baas’ın ömrünü bir on yıl daha uzatmıştır. Ancak Halep’in şad edilmesi göstermiştir ki İran ve Rusya desteği olmaksızın, Basın yoluna devam etmesi mümkün değildir.
Halep’in kurtarılması Türkiye’de Kemalist kesimde derin bir kaygıya neden olmuştur. Mücahitlerin yaptıklarını terörist işgal diye mahkum etmeye, bunu Tayyip Erdoğan'ın gizli açık yardımları ile yaptıklarını iddia etmektedirler. Ekim 1918’de Kemal Paşa’nın hiç savaşmadan ordusunu bütün Suriye'den en son Halep'ten geri çekmesinin sonunda İngilizler tarihlerinin en kolay, en ucuz en kazançlı zaferlerini kazanmışlardır.
Böyle bir geçmişin siyasi mirası altında ezilen kesimin Tayyip Erdoğan’ı anlaması, takdir etmesi elbette mümkün değildir. Suriye'de harita değişecek, Türkiye’nin bölünmesi için bir bahane yapılacak gibi söylemleri, aslında katil Baas çetesinin iktidarının yıkılmasından duydukları kaygının sonucunda söyledikleri mesnetsiz sözlerdir.
Çünkü Türkiye Afrin’den Kamışlı’ya kadar uzanacak 30 km’lik bir alanı güvenlik bölgesi ilan edip denetim altına almayı tamamladığında, orada muhayyel teröristanın nefes borusu ve şah damarı kesilmiş olacaktır. Suriye’nin kuzeyde Halep, güneyde ise Şam ya da Lazkiye merkezli olarak ikiye bölüneceği 14 yıldan beri konuşulmaktadır. Bunun sadece bir söylenti sınırları içinde kalması, mücahitlerin Halep'ten sonra Şam ve çevresinde gösterecekleri başarıya bağlıdır. Suriye'nin bölünebileceği kaygısıyla hiç kimse Türkiye'ye kanlı Esat çetesini iktidarda tutma görevi tayin edemez. Bu bir insanlık suçudur. Türkiye, 14 yıldan beri bu insanlık suçunu ortağı olmamıştır. Gelecekte de inşallah olmayacaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Selami Saygın
Halep şad oldu
Suriye meselesini unutmuş, sadece Suriyeli göçmenlerle ya da mültecilerle meşgulken, birdenbire ansızın 27 Kasım 2024’te Mücahitlerin Halep’e yürümesiyle, Suriye yine birinci gündemimiz oldu. Üç ülkenin (Türkiye-İran-Rusya) Astana’da vardıkları anlaşmaya rağmen, Esat çetesinin İdlib ve çevresini karadan havadan bombalaması, bazı köyleri işgal etmesi bardağı taşırmış oldu.
Mücahitler sel gibi Halep'e doğru aktı. Herkes büyük çatışmalar, büyük can kayıpları olacak derken, Halep 72 saat içinde teslim alındı. Beklenmedik bir teslimat oldu. Halep'te bulunan az sayıdaki Rus askeri çekildi. Lübnanlı Hizbullah çetesi daha önce çekilmişti. Sayıları azalan İranlı çeteler mücahitlerle savaştı.28 Kasım 2024’te ki çatışmalarda İranlı Tuğgeneral Keyumers Pür Haşimi öldürüldü.
Mücahit ya da muhalif adıyla bilinen bu grupların sayısını kimse bilmiyor. Bazen bölünerek sayılarını çoğaltırken, bazen de birleşerek sayılarını azaltıyorlar. Adı en çok duyulanlar ise HTŞ (Heyeti Tahrirü’ş-Şam), Suriye Milli Ordusu (SMO) ve çeşitli Türkmen gruplarıdır. Ancak teslim edilmelidir ki mücahitler, bu sefer Halep’e ulaştıklarında, kahraman gibi karşılandılar. Kendileri de hiçbir taşkınlık yapmadılar. Yağma, sokaklarda insan öldürme gibi fiiller duyulmadı, görülmedi. Halep'te ilk sınavlarını başardılar.
Suriye'de Esat çetesine karşı savaşan mücahitler HTŞ’den ibaret değildir. Ancak her nedense bazıları ısrarla, inatla bütün mücahitleri HTŞ diye adlandırmaktadır. Çünkü HTŞ, oldukça kanlı bir geçmişi olan El-Kaidenin ad değiştirmiş hali olarak kabul edilmektedir. Türkiye, 9 Ağustos 2018’de CB kararnamesiyle HTŞ’yi “terör örgütü” ilan etmiştir. Buna rağmen mücahitleri mahkum etmek isteyenler, ısrarla onların tamamını HTŞ’li gösterme çabasındadırlar.
HTŞ, geçmişinden ne kadar arınmıştır? Suriye halkının kurtulması için mi savaşacak yoksa Suriye halkı için yeni bir kambur mu olacaktır? Bu durum, zamanla daha iyi görülüp anlaşılacaktır. Mücahitlerin çeşitli gruplara ayrılmaları, bazen bir biriyle çatışmaları, geçmişte yaşadıkları en büyük sorun olmuştur. Aynı sorunu bir daha yaşamamalarını, Suriye halkının üzerindeki kanlı kabusun devamına, dolaylı olarak katkıda bulunmamaları hem kendileri için, hem de Suriye halkı için önemli, hayırlı bir gelişme olacaktır.
Türkiye’de, bütün yabancılara düşmanlığı varlık nedeni sayan bir kesim var ise de bu kesimin, en çok Suriyelilere düşmanlık ettikleri bilinmektedir. Suriyeliler korkaktır, korkak olmasalardı ülkelerinden kaçıp gelmezlerdi gibi, aşağılayıcı, suçlayıcı sözleri sürekli tekrarlamaktadırlar. Şimdi Suriyeliler, 60 yıllık Baas diktatörlüğüne karşı, yeniden ölüm kalım savaşı verirken, aynı kesim yine Suriyelileri “iç savaş yapmakla” suçlamaya devam etmektedir. Kısaca bu kesim, Suriyeliler her ne yaparsa yapsınlar, her durumda onları suçlu görmeye çok heveslidirler.
Halep'in kurtarılmasından, şad edilmesinden sonra, Türkiye’nin oyuna getirildiği, Suriye'nin bölünmesinin hazırlandığı, Suriye'nin kuzey doğu kesiminde bir PKK teröristan devletinin temellerinin atıldığı, Erdoğan'ın bilerek, bilmeyerek bu ABD-İsrail projesine ortak olduğu gibi, akıl sınırlarını zorlayan suçlamalar haber olmaktadır.
Bu suçlamaların sahiplerinin görmek istemediği, anlamak istemediği gerçek şudur ki Suriye halkının Baas çetelerine karşı tepkisi doğaldır. Bir kurgu değildir. 1963’ten beri Baas’ın ve 1970’ten beri de Baas adına Esat ailesinin Suriye halkına karşı işlediği suçlara karşı biriken 60 yıllık bir öfkenin sokaklarda cisimleşmiş halidir. Aslında kanlı Baas iktidarı 2015’te tükenmiştir. Ancak önce İran’ın sonra Rusya’nın Suriye’ye gelip örtülü bir işgalle Baas adına Suriye halkını katletmeleri, sindirmeleri Baas’ın ömrünü bir on yıl daha uzatmıştır. Ancak Halep’in şad edilmesi göstermiştir ki İran ve Rusya desteği olmaksızın, Basın yoluna devam etmesi mümkün değildir.
Halep’in kurtarılması Türkiye’de Kemalist kesimde derin bir kaygıya neden olmuştur. Mücahitlerin yaptıklarını terörist işgal diye mahkum etmeye, bunu Tayyip Erdoğan'ın gizli açık yardımları ile yaptıklarını iddia etmektedirler. Ekim 1918’de Kemal Paşa’nın hiç savaşmadan ordusunu bütün Suriye'den en son Halep'ten geri çekmesinin sonunda İngilizler tarihlerinin en kolay, en ucuz en kazançlı zaferlerini kazanmışlardır.
Böyle bir geçmişin siyasi mirası altında ezilen kesimin Tayyip Erdoğan’ı anlaması, takdir etmesi elbette mümkün değildir. Suriye'de harita değişecek, Türkiye’nin bölünmesi için bir bahane yapılacak gibi söylemleri, aslında katil Baas çetesinin iktidarının yıkılmasından duydukları kaygının sonucunda söyledikleri mesnetsiz sözlerdir.
Çünkü Türkiye Afrin’den Kamışlı’ya kadar uzanacak 30 km’lik bir alanı güvenlik bölgesi ilan edip denetim altına almayı tamamladığında, orada muhayyel teröristanın nefes borusu ve şah damarı kesilmiş olacaktır. Suriye’nin kuzeyde Halep, güneyde ise Şam ya da Lazkiye merkezli olarak ikiye bölüneceği 14 yıldan beri konuşulmaktadır. Bunun sadece bir söylenti sınırları içinde kalması, mücahitlerin Halep'ten sonra Şam ve çevresinde gösterecekleri başarıya bağlıdır. Suriye'nin bölünebileceği kaygısıyla hiç kimse Türkiye'ye kanlı Esat çetesini iktidarda tutma görevi tayin edemez. Bu bir insanlık suçudur. Türkiye, 14 yıldan beri bu insanlık suçunu ortağı olmamıştır. Gelecekte de inşallah olmayacaktır.