Bugün aslında “Bir Filistin sorunu yoktur, İsrail Sorunu” vardır. İsrail kurulduğu günden beri bütün insanlık için sorundur ancak en çok ve öncelikle Araplar için ciddi, hayati bir sorundur. Çünkü Yahudiler, Birinci Dünya Savaşının sonunda (1918), Evanjelik LLoyda George liderliğindeki İngiltere'nin yardımı ile Filistin’de toplanarak otuz yıl süren terör eylemlerinin ardından, 1948’de İsrail adıyla devletleştiler. Bu süre içinde İngiltere’nin yerini ABD almıştır.
Filistinliler 1948’den (hatta 1918’den) beri Yahudi işgaline karşı direnmektedirler. Bu yüzden Şair Erdem Bayezid'in yerinde, çarpıcı vurgusuyla “Gerillanın Arapçası” ile Filistin halkı, 76 yıldan beri onurlu ve kahraman bir direniş göstermektedir. Filistinlilerin direnişi ile Cezayirlilerin Fransa'ya karşı (1954-1961) direnişi ile Vietnamlıların ABD’ye karşı (1955-1975) direnişi ile büyük benzerlikler taşımaktadır.
Arada bazı farklılıklarda vardır. ABD ve Fransa işgali daha çok ekonomik sömürüye, askeri işgale ve kültürel hegemonyaya dayalıdır. Dışardan ABD’liler, Fransızlar taşınarak yerli halk tehcire maruz kalmamıştır. Cezayir, Vietnam direnişleri, askeri işgallere karşı direnişle başlamış yüzbinlerce yerli halk katledilmiştir. Ancak o direnişler sonunda zafere ulaşmıştır.
Filistin direnişi, Milli Mücadele dönemi başlangıcında Türkiye’de ortaya çıkan Müdafa-i Hukuk hareketine ve onun bir parçası olan silahlı milis kanadı Kuvay-ı Milliye’ye benzetilebilir mi? Bu benzetmeye bazı milliyetçi çevrelerin, kemalist çevrelerin itirazları bilinmektedir. Hatırlanmalıdır ki Mondros Mütarekesi sonrası Osmanlı ordularının terhis edilmesi, işgallerin başlaması, Osmanlı hükümetinin etkisiz, yetersiz kalması üzerine direnişin şehirlerde siyasi yapısını müdafa-i hukuk grupları teşkil ederken, cephelerde düşmana işgallerine karşı da silahlı milisler oluşturulmuştur. Kuvay-ı Milliye, Kuzeyde ve Batıda Rum/Yunan işgallerine karşı silahlı mücadeleyle direnmiştir.
Filistin’de 1918’den başlayarak genişleyen bir işgal yaşanmaktadır. Filistinliler çeşitli adlarla, değişen yöntem ve liderlerle bu işgallere, dışarıdan getirilip Filistin'e Yahudilerin yerleştirilmesine karşı, yüzyılı aşan bir zamandan beri savaşmaktadırlar. 1918 öncesinde Filistin'de Yahudi varlığı istisna düzeyindedir. Buna karşılık 1915’e kadar Doğu Anadolu’da yerli Ermeniler, Kuzey ve Batı Anadolu’da yerli Rumlar vardır. O yerli Ermeniler, Rumlar bahane edilerek, Türkler o bölgelerden tehcir edilerek işgal edilmiştir. Türkler ise doğal olarak Kuvay-ı Milliye adıyla bu işgallere, tehcirlere karşı direnmişlerdir. Bu yüzden Filistin direnişi ile Kuvay-ı Milli direnişi arasında kaçınılmaz bir benzerlik, ontolojik bir yakınlık hatta aynılık vardır. Bu benzerliğe yapılan itirazlarda, Türkiye'deki İsrail lobisinin etkisi ve yönlendirmesi inkar edilmemelidir.
İşgalci Yahudilerin 1948’den beri, Filistinlilere hatta Araplara karşı yaptıkları savaşları kazanmalarının temel sebebi, Arapların askeri teknoloji bakımından geri olmaları, kendi aralarında siyasi birlikten yoksun olmaları ve nihayet eski yeni bütün sömürgecilerin Araplara, Filistinlilere karşı, İsrail’in yanında saf tutmalarıdır. Bunun aksine yapılan iddialar akıl dışıdır.
7 Ekim 2023’te Gazze’de başlayan Filistin-İsrail savaşında, Filistinlilerin yeterli askeri donanımları olsaydı, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin hemen İsrail’in yanında mevzilendikleri gibi hiç olmazsa Arap ülkeleri o da olmazsa Filistin’e komşu olan Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye, Filistin’e destek olsalardı, Filistinlilerin ihtiyacı olan malzemeyi zamanında yeteri kadar ulaştırsalardı, bugün Filistin’de gördüğümüz manzara çok farklı olurdu.
İsrail’in başarısını, Yahudilerin savaşçılıklarına bağlamak elbette gülünçtür. Hamas bağlıları, Yahudilerden çok daha iyi savaşçı olduklarını göstermişlerdir. Ancak Hamaslıların iyi savaşçı olmaları iyi sonuç almalarına yeterli olmamıştır. Kırk binden fazla Filistinli ile birlikte, Gazze’de El-Mevasi mülteci kampında Muhammed Deif, Tahran’da İsmail Heniye gibi Hamas öncüleri bu savaşta şehit düşmüştür. Avrupa ülkelerinde, ABD kamuoyunda Filistin’e olan destek artarak devam etmektedir. Batı ülkelerinin kamu oylarında görülen destek, Filistin’deki İsrail sorununun çözümü için, diplomasinin yeterli olacağı hikayelerini haklı çıkarabilir mi?
Filistin'de Yahudi işgali ve İsrail sorunu diplomasiyle başlamamıştır. Savaşla, işgalle başlamıştır. Bu yüzden İsrail sorununun ortadan kaldırılması da diplomasiyle olmayacaktır. Eğer diplomasiyle İsrail sorununu çözmek mümkün olsaydı, en son 22 Kasım 1967’de BM Güvenlik Konseyinin 242 sayılı kararı ile 1967 Savaşı öncesindeki sınırlar esas alınarak, “Filistin Topraklarının Araplar, Yahudiler arasında paylaşılmasını” öngören kararı ile bu sorun çözülmüş olurdu.
1967’de alınan bu karardan sonra İsrail, yeni işgallerle topraklarını genişletmeye ve Filistin'in yerli halkı Arapları katletmeye, tehcir etmeye devam etmektedir. İsrail’in katlimacı generalleri, bakanları, Gazze’yi taş yığını halindeki Orta Çağ enkazına çevirmeleri ile övünmektedirler. Buna karşılık Arap ülkeleri ve diğer Müslüman ülkeleri, İsrail işgali ve katliamına karşı, yeterli tepki gösteremedikleri gibi, Filistin savaşçılarına da destek ol(a)mamaktadırlar. Filistin savaşla işgal edildi, kurtuluşu da savaşla mümkün olabilir. Batı kamuoylarında, üniversitelerinde Filistin'e karşı görülen insani destekler, Filistin mücadelesinin insanlık vicdanında gördüğü kabulün karşılığıdır. İşte bu karşılığı gözeten bir mücadele Filistin için hayati bir zarurettir. Nitekim Hamas, o karşılığı dikkate alarak Filistin dışında hiçbir yerde askeri eylem yapmamıştır. Kuvay-ı Milliyeciler de Türkiye dışında hiçbir yerde işgalcilere karşı askeri eylem yapmamıştır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Selami Saygın
İsrail sorunu ve Kuvay-ı Milliye
Bugün aslında “Bir Filistin sorunu yoktur, İsrail Sorunu” vardır. İsrail kurulduğu günden beri bütün insanlık için sorundur ancak en çok ve öncelikle Araplar için ciddi, hayati bir sorundur. Çünkü Yahudiler, Birinci Dünya Savaşının sonunda (1918), Evanjelik LLoyda George liderliğindeki İngiltere'nin yardımı ile Filistin’de toplanarak otuz yıl süren terör eylemlerinin ardından, 1948’de İsrail adıyla devletleştiler. Bu süre içinde İngiltere’nin yerini ABD almıştır.
Filistinliler 1948’den (hatta 1918’den) beri Yahudi işgaline karşı direnmektedirler. Bu yüzden Şair Erdem Bayezid'in yerinde, çarpıcı vurgusuyla “Gerillanın Arapçası” ile Filistin halkı, 76 yıldan beri onurlu ve kahraman bir direniş göstermektedir. Filistinlilerin direnişi ile Cezayirlilerin Fransa'ya karşı (1954-1961) direnişi ile Vietnamlıların ABD’ye karşı (1955-1975) direnişi ile büyük benzerlikler taşımaktadır.
Arada bazı farklılıklarda vardır. ABD ve Fransa işgali daha çok ekonomik sömürüye, askeri işgale ve kültürel hegemonyaya dayalıdır. Dışardan ABD’liler, Fransızlar taşınarak yerli halk tehcire maruz kalmamıştır. Cezayir, Vietnam direnişleri, askeri işgallere karşı direnişle başlamış yüzbinlerce yerli halk katledilmiştir. Ancak o direnişler sonunda zafere ulaşmıştır.
Filistin direnişi, Milli Mücadele dönemi başlangıcında Türkiye’de ortaya çıkan Müdafa-i Hukuk hareketine ve onun bir parçası olan silahlı milis kanadı Kuvay-ı Milliye’ye benzetilebilir mi? Bu benzetmeye bazı milliyetçi çevrelerin, kemalist çevrelerin itirazları bilinmektedir. Hatırlanmalıdır ki Mondros Mütarekesi sonrası Osmanlı ordularının terhis edilmesi, işgallerin başlaması, Osmanlı hükümetinin etkisiz, yetersiz kalması üzerine direnişin şehirlerde siyasi yapısını müdafa-i hukuk grupları teşkil ederken, cephelerde düşmana işgallerine karşı da silahlı milisler oluşturulmuştur. Kuvay-ı Milliye, Kuzeyde ve Batıda Rum/Yunan işgallerine karşı silahlı mücadeleyle direnmiştir.
Filistin’de 1918’den başlayarak genişleyen bir işgal yaşanmaktadır. Filistinliler çeşitli adlarla, değişen yöntem ve liderlerle bu işgallere, dışarıdan getirilip Filistin'e Yahudilerin yerleştirilmesine karşı, yüzyılı aşan bir zamandan beri savaşmaktadırlar. 1918 öncesinde Filistin'de Yahudi varlığı istisna düzeyindedir. Buna karşılık 1915’e kadar Doğu Anadolu’da yerli Ermeniler, Kuzey ve Batı Anadolu’da yerli Rumlar vardır. O yerli Ermeniler, Rumlar bahane edilerek, Türkler o bölgelerden tehcir edilerek işgal edilmiştir. Türkler ise doğal olarak Kuvay-ı Milliye adıyla bu işgallere, tehcirlere karşı direnmişlerdir. Bu yüzden Filistin direnişi ile Kuvay-ı Milli direnişi arasında kaçınılmaz bir benzerlik, ontolojik bir yakınlık hatta aynılık vardır. Bu benzerliğe yapılan itirazlarda, Türkiye'deki İsrail lobisinin etkisi ve yönlendirmesi inkar edilmemelidir.
İşgalci Yahudilerin 1948’den beri, Filistinlilere hatta Araplara karşı yaptıkları savaşları kazanmalarının temel sebebi, Arapların askeri teknoloji bakımından geri olmaları, kendi aralarında siyasi birlikten yoksun olmaları ve nihayet eski yeni bütün sömürgecilerin Araplara, Filistinlilere karşı, İsrail’in yanında saf tutmalarıdır. Bunun aksine yapılan iddialar akıl dışıdır.
7 Ekim 2023’te Gazze’de başlayan Filistin-İsrail savaşında, Filistinlilerin yeterli askeri donanımları olsaydı, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin hemen İsrail’in yanında mevzilendikleri gibi hiç olmazsa Arap ülkeleri o da olmazsa Filistin’e komşu olan Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye, Filistin’e destek olsalardı, Filistinlilerin ihtiyacı olan malzemeyi zamanında yeteri kadar ulaştırsalardı, bugün Filistin’de gördüğümüz manzara çok farklı olurdu.
İsrail’in başarısını, Yahudilerin savaşçılıklarına bağlamak elbette gülünçtür. Hamas bağlıları, Yahudilerden çok daha iyi savaşçı olduklarını göstermişlerdir. Ancak Hamaslıların iyi savaşçı olmaları iyi sonuç almalarına yeterli olmamıştır. Kırk binden fazla Filistinli ile birlikte, Gazze’de El-Mevasi mülteci kampında Muhammed Deif, Tahran’da İsmail Heniye gibi Hamas öncüleri bu savaşta şehit düşmüştür. Avrupa ülkelerinde, ABD kamuoyunda Filistin’e olan destek artarak devam etmektedir. Batı ülkelerinin kamu oylarında görülen destek, Filistin’deki İsrail sorununun çözümü için, diplomasinin yeterli olacağı hikayelerini haklı çıkarabilir mi?
Filistin'de Yahudi işgali ve İsrail sorunu diplomasiyle başlamamıştır. Savaşla, işgalle başlamıştır. Bu yüzden İsrail sorununun ortadan kaldırılması da diplomasiyle olmayacaktır. Eğer diplomasiyle İsrail sorununu çözmek mümkün olsaydı, en son 22 Kasım 1967’de BM Güvenlik Konseyinin 242 sayılı kararı ile 1967 Savaşı öncesindeki sınırlar esas alınarak, “Filistin Topraklarının Araplar, Yahudiler arasında paylaşılmasını” öngören kararı ile bu sorun çözülmüş olurdu.
1967’de alınan bu karardan sonra İsrail, yeni işgallerle topraklarını genişletmeye ve Filistin'in yerli halkı Arapları katletmeye, tehcir etmeye devam etmektedir. İsrail’in katlimacı generalleri, bakanları, Gazze’yi taş yığını halindeki Orta Çağ enkazına çevirmeleri ile övünmektedirler. Buna karşılık Arap ülkeleri ve diğer Müslüman ülkeleri, İsrail işgali ve katliamına karşı, yeterli tepki gösteremedikleri gibi, Filistin savaşçılarına da destek ol(a)mamaktadırlar. Filistin savaşla işgal edildi, kurtuluşu da savaşla mümkün olabilir. Batı kamuoylarında, üniversitelerinde Filistin'e karşı görülen insani destekler, Filistin mücadelesinin insanlık vicdanında gördüğü kabulün karşılığıdır. İşte bu karşılığı gözeten bir mücadele Filistin için hayati bir zarurettir. Nitekim Hamas, o karşılığı dikkate alarak Filistin dışında hiçbir yerde askeri eylem yapmamıştır. Kuvay-ı Milliyeciler de Türkiye dışında hiçbir yerde işgalcilere karşı askeri eylem yapmamıştır.