SON DAKİKA
Hava Durumu

Kıbrıs Savaşı

Yazının Giriş Tarihi: 19.07.2024 11:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.07.2024 11:48

Kıbrıs Savaşının (20 Temmuz 1974) üzerinden yirmi yıl geçti. O zaman adı savaş değil “Barış Harekatı” idi. Bülent Ecevit başkanlığında 1974’te, CHP-MSP Koalisyon hükümeti kurulmuştur. Ecevit şair, oldukça romantik birisidir. Gurbette bulunduğunda, “Yunanlı ile kardeş olduğunu” keşfetmiş ve bunun için şiirler yazmıştır. Kıbrıs’ta savaş olmasın diye çok uğraşmıştır. Ancak Kıbrıs’ta Türklerin yeniden saldırıya, katliama uğrama haberleri, koalisyon ortağı MSP ve Erbakan ile birlikte dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın “Kıbrıs’a müdahale etmeliyiz” ısrarları, Ecevit’i çaresiz bırakmıştır. Hatta Ecevit’in İngiltere’ye “Adaya birlikte müdahale edelim” teklifinin geri çevrilmesi, müdahaleden yana Ecevit’in elini kolunu bağlamıştır. Kaderin bir cilvesi olarak Ecevit, Kıbrıs Savaşından başlayarak ölümüne kadar “Kıbrıs fatihi” diye anılmıştır.

Kıbrıs’ı Osmanlılar, 1571’de Padişah II. Selim zamanında, Rumlardan değil Venediklilerden almıştır. 1878 Savaşında Ruslar, Osmanlı ordularını Doğu ve Batı cephelerinde yenerek, Yeşilköy’e kadar gelmiştir. Ruslara karşı İngilizlerin yardımına muhtaç olan II. Abdülhamit, mülkiyet hakkı Osmanlılarda kalmak üzere Kıbrıs’ın adasını geçici olarak, 1878’de özel bir anlaşmayla İngiltere’ye bırakmıştır. O gasıp İngiltere, 1914’te adayı İngiltere toprağı ilan etmiştir. Osmanlı Hükümeti bu ilanı kabul etmemiştir.

Ancak Lozan görüşmelerinde Türk tarafı, Kıbrıs bize aittir, bize iade etmelisiniz diye İngiltere’ye karşı tek bir cümle dahi söylememiş, Kıbrıs’ın İngiltere’ye aidiyetini kabul etmiştir. İngiliz idaresindeki Kıbrıslı Türklerin önemli bir bölümü Türkiye’ye göç etmiş, adanın nüfus yapısı Rumların lehine bozulmuştur. Kıbrıs İngiliz idaresindeyken, Rumlar defalarca Türk tarafına saldırıp katliamlar yapmışlardır. 1959/1960’larda bu saldırıların yoğunlaştığı dönemde, Adnan Menderes hükümetinin çabaları ile Türklerin ve Rumların kurucu ortak sayılmalarını öngören Londra ve Zürih anlaşmaları yapılmış, bu anlaşmalar ile Türkiye, “Kıbrıs Cumhuriyetinin garantörü üç ülkeden birisi” olmuştur.

27 Mayıs Askeri darbesinden sonra, hiçbir karşılık almadan bedavaya İngiltere’ye bırakılan Kıbrıs’ta, Türkiye’yi koruyucu (garantör) taraf durumuna getiren Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu, uzun bir işkence döneminden sonra, idam edilmişlerdir. Türkiye’ye hizmetlerinin bedeli, bu şekilde darbeciler tarafından nankörce ve haince ödenmiştir!

Lozan’da Kıbrıs Türk’ü yok sayılmıştır. Kıbrıs Rumlara/İngiltere’ye ait bir yer kabul edilmiştir. Londra ve Zürih anlaşmaları aslında Akdeniz’in ortasında, Lozan Anlaşmasının en azından Kıbrıs’la ilgili maddelerinin yırtılıp atılmasıdır. Kadere bakın ki Lozan Anlaşmasını yapan, onu uluslararası bir zafer sayan CHP, 1974’te Kıbrıs Savaşına evet diyerek, Lozan’a karşı ilk adımın atılmasına ortak olmuştur.

Savaştan sonra Hükümet ortağı Erbakan ısrarla, Rumlardan temizlenen bölgenin Türkiye’ye ilhakını, Başbakan Ecevit ise “Adanın Türkiye’ye ilhakı, çağdışı fetih politikasıdır” diyerek Federe Devlet modelini savunmuştur. Türkiye uzun yıllar Rumların arkasından “gelin federe devlet kuralım” diye ısrarcı olmuş ise de Rumlar, bu isteği reddetmiştir. ABD öncülüğünde Batılı ülkeler Kıbrıs için Türkiye’ye uzun yıllar ambargo uygulamıştır. Türkiye’nin ekonomik dengelerini bu ambargolar fena halde sarsmıştır.

Kıbrıs Türk kesimi 50 yıldan beri batılı ülkelerin ablukası altındadır. Hiçbir gemi ve uçak oraya gitmez. Kıbrıs Türkleri, dış dünyadan soyutlanmış ve ticaretleri engellenmiştir. Bu durum Türklerin hayat şartlarını zorlaştırmıştır. Buna karşılık Türkiye’nin telkinleri ve adadaki Türk komutanların denetimi altında öyle bir laiklik politikası uygulanmıştır ki adadaki Türkler için, İslam ve onu hatırlatan her şey düşman haline gelmiştir. Kıbrıs Türklerinin elektriğinden suyuna, memurların maaşına kadar her şeyi Türkiye tarafından karşılanmaktadır. Laiklik politikaları ile güçlenen sol akımlar, artık Türkiye ile değil Rumlar/Yunanlılar ile birliği savunmaktadırlar. Solculuk, laiklik adada Türk’ün kendi topuğunu kurşunlaması gibi olmuştur.

2004’te Kıbrıs’ın tamamının, AB’ye üye olmasının karşılığında Türklerin Rumlara bir miktar toprak bırakması ve yüz bine yakın Rum’un Türk kesimine gelip yerleşmesi karşılığında, nihai barış yapılmasını öngören referandum, Türk kesimi tarafından % 70 oranı ile kabul etmişken Rumların % 70 ile reddetmesi, adayı yeni ve mutlak bir felaketten kurtarmıştır. Dönemin Türkiye hükümeti de maalesef bu referandumda Türk tarafının kabul etmesi için telkinlerde bulunmuştur.

Geçen 50 yılın sonunda Erbakan haklı çıkmıştır. Kıbrıs adasındaki Türk kesiminin, Türkiye’ye ilhakından başka geçer yol kalmamıştır. Türk kesiminin nüfusu 382 bin, yüz ölçümü 3.355 km2’dir. Böyle bir nüfus ve yüz ölçümüyle, bağımsız bir devletin varlığı gerçekçi değildir. Kıbrıs’ın suyu, elektriği yoktur. Hiçbir ülkeyle ticareti yoktur. Her şeyi ile Türkiye’ye muhtaçtır. Kıbrıs aynı zamanda, Akdeniz’de Türkiye’yi Antalya Körfezine kapatma ve Akdeniz’e uzaktan baktırma siyasetinin, Lozan Anlaşması’nın yırtılıp çiğnendiği bir yerdir. CHP Genel Başkanları Kemal ve İsmet Paşalar, Kıbrıs Türküne esaret, işkence ve ölümden başka bir şey bırakmamıştır. Ecevit, işte bu esareti savunmuştur. Erbakan ilhak teklifiyle, adadaki Türkler için temelli, kalıcı, barışçı ve gerçekçi bir çözümü, geleceği savunmuştur.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.