SON DAKİKA
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Laiklik engizisyon sayılır mı?

Yazının Giriş Tarihi: 10.03.2025 13:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.03.2025 13:59


Laikliğin elbette pek çok tanımı vardır. Genel olarak yönetimi din işlerine karıştırmamak, dini mezhebi farklılıklarda bir tarafı tutmamak ve bütün dini-mezhebi farklılıklara karşı devletin eşit davranması diye yaygın kabul gören bir tanımı bulunmaktadır. Hatırlayalım ki laikliğin Avrupa'da ortaya çıkmasının temelinde Katolik Kilisesinin/Ruhbanın siyasete, ticarete ve sosyal hayata müdahale ederek hayatı çekilmez hale getirmesi vardır.

Türkiye'de Katolik kilisesine ve onun ruhbanına benzer bir hegemonya hiçbir zaman olmamıştır. Laikliğin temeli sayılacak bir sebep Türkiye'de hiç olmamıştır. Türklerin İslamlaşmalarından sonra, idare hukuklarının şeri ve örfi diye iki kısımdan oluşması, idareleri altındaki gayriMüslimlere dini alanda her türlü hak ve özgürlüğü tanımaları da üçüncü bir hukuk kısmını teşkil etmiştir ki bu kısım daha çok milletler sistemi diye adlandırılmaktadır. Buna karşılık Lozan'da, Batılı sömürgecilerin "hukukunuzu değiştireceksiniz" diye yaptıkları baskılara karşılık, dönemin Türkiye yöneticilerinin gönüllü olarak "hay hay değiştireceğiz müsterih olunuz" demelerinin sonunda Türkiye'nin hukuki yapısı peyderpey değiştirilmiştir. Üstelik bu değişiklik yapılırken 1921-1924 Anayasalarında yer alan, "Türkiye Devletinin Dini İslam'dır, TBMM'nin görevi ahkamı şeriyeyi uygulamaktır" diyen maddelerine rağmen devlet zoruyla ve binlerce insan asılarak yapılmıştır.

Türkiye'de laiklik uygulamaları yapılırken SSCB örneği esas alınmıştır. Devlete din karıştırılmazken, Devlet dinin her alanına müdahale etmiştir. İbadetlere ibadet yerlerine / camilere karışmıştır. Milletin büyük çoğunluğunu teşkil eden Sünni Müslümanların din anlayışına karşı başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, mahkemeler, karakollar, okullar, basın hatta devlet tiyatroları seferber edilmiştir. Halk çoğunluğu en büyük baskıyı İslam Dini alanında yaşamıştır. Mesela Devlet, dinlere ve mezheplere karşı asla tarafsız eşit davranmamıştır. Batılı sömürgeci devletlerin isteği üzerine Halifelik kaldırılmış, laiklik ile halifeliğin bir arada olamayacağı telkin edilmiş, buna karşılık Ortodoks Hristiyanların Patrikhanesi Lozan Anlaşması ile İstanbul'da serbest bırakılarak faaliyetlerini sürdürmesi temin edilmiştir. Hacca gitme yasağı gibi doğrudan din ve vicdan özgürlüğüne baskı oluşturan pek çok laik istibdat örnekleri yaşanmıştır. Dikkat çeken bir hususta aynı dönemde SSCB idaresine maruz kalan Müslümanlar içinde hac yasağı uygulanmasıdır. Türkiye'de laiklik iddiaların aksine hiçbir zaman birleştirici olmamıştır. Laiklik İslam'a baskı yapmanın, tahrif etmenin, sosyal hayattan tecrit etmenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Laikliğin içeriği kitaplardaki tanımından çok Türkiye'de tek parti idaresindeki (1923-1950) zulümlerle anlaşılacaktır. Devlet bu konuda o kadar zalimce davranmıştır ki uzun bir dönem İslam hakkında hiçbir derse okullarda izin vermediği halde özel kuruluşların bu konuda faaliyet yapmalarını da yine laiklik adına yasaklayarak zulmünü katmerlendirmiştir. Türkiye'de toplumsal bir kaosun yaşanmaması da laiklikten dolayı değildir. Arap ülkelerinde laiklik olmadığı için oralarda toplumsal hatta siyasi kaosların yaşandığı iddia edilmektedir. Külliyen yanlış bir iddiadır. Çünkü Cezayir, Tunus, Suriye, Irak başından beri laik despotların idaresinde kalmıştır. Bu ülkelerde kaosun olmasının sebepleri çok başkadır. Türk halkı laikliğe ve laiklere karşı asla bir minnet borcu altında değildir. Buna karşılık laiklik adına Türk halkına yaşatılan mihne dönemleri nedeni ve bu zulümleri savunmalarından dolayı önce laiklerin Türk halkına karşı büyük bir özür borçları vardır. Sonra bu özürün ardından 1923'ten itibaren İslam dinine karşı laiklik bahanesiyle işlenen zulümlerin telafi edilmesi gerekir.

Kerkük vb yerlerde Şii Türkmenler ile Sünni Türkmenlerin biri birlerini boğazlamaları da Irak gibi ülkelerde laikliğin olmayışından dolayı değildir. Tümüyle siyasi sebeplerin sonucunda ve İran’ın kurgusu ile ortaya çıkmış felaket örnekleridir. Irak en azından 1968 Baas idaresiyle birlikte tepeden tırnağa laik/despot bir idarenin sahibidir. Hatırlanmalıdır ki Türkiye’de değişik tarihlerde sağ-sol siyasi grupların organizesinde Sünni-Alevi çatışmaları yaşanmıştır. Övüle övüle üstünlüğü bitirilemeyen laiklik Türkiye’de bu çatışmalara, felaketlere çözüm olamamıştır.

Laiklik Türkiye’de toplumsal bir ihtiyacın sonunda ortaya çıkmadığı gibi İslam kaynaklı pek çok ihtiyacın önünde engel teşkil etmiştir. Laiklik ile yüzyıldan beri Türkiye’de İslam, devlet kurumları eliyle aşağılanmıştır. İşin üzücü tarafı üniversite gibi ilahiyat fakülteleri gibi akademik kurumlar bile İslam’ın aşağılanmasında dönem dönem kendi aralarında bir yarış içinde olmuşlardır. Laiklik Batı ülkelerinde vaktiyle yaşanmış olan din/mezhep savaşlarına bir çözüm olmuşken Türkiye’de doğrudan İslam’a karşı, İslami kurumlara karşı baskıların, saldırılan bahanesi, yasal dayanağını teşkil etmiştir. Laiklik, Türk halkının birliğine, huzuruna, refahına, ilerlemesine en küçük bir katkısı olmamıştır. Laiklik Türkiye’de Müslüman çoğunluğa karşı bir engizisyon uygulamasıdır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (1)
Yorumcu
Taha - 2 gün önce

'İşin üzücü tarafı üniversite gibi ilahiyat fakülteleri gibi akademik kurumlar bile İslam’ın aşağılanmasında dönem dönem kendi aralarında bir yarış içinde olmuşlardır. el İnsaf.

Yükleniyor..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
ŞehirMedya En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.