Ramazan ayında Türkiye’de işlenen suçlarda azalma olur. Polis ve adliyenin iş yükü azalır. İnsanlar çoğunlukla bir nefis muhasebesinden geçerler. Daha az yerler, daha az uyurlar. Ramazan, aynı zamanda merhamet duygularının zirve yaptığı bir aydır. Dayanışma daha çok görülür. Herkes kendi şartlarına göre, komşularını, akrabalarını gözetmeye, elindeki imkanları paylaşmaya çalışır. Bu yüzden fakirler, çaresizler için ramazan ayı, diğer aylara göre oldukça daha rahat ve huzurlu geçer. Huzur sadece fakirler için değil, iyi niyetle samimi olarak yardım edenlerde de bir çeşit görevini yapmanın hazzı, mutluluğu ortaya çıkar. Belki bütün bunlara bağlı olarak ramazan ayında şeytanların bağlandığına, insanları yoldan çıkarmalarına fırsat verilmediğine inanılır.
Ancak 2025 yılının ramazan (mart) ayı böyle olmadı. Şeytanların bağlamadığı görüldü. İki yıldır Gazze’de aralıksız devam eden İsrail’in vahşi katliamı, ramazan ayı boyunca kesintisiz bir şekilde sürüp gitmiştir. Görünüşe bakılırsa ramazan bayramında da bu katliama ara vermeden devam edecektir. Benzeri durum yılardan beri Doğu Türkistan’da da sürüp gitmektedir. Yurt dışındaki bu katliam, tehcir haberleri ramazan huzurunu gölgelemiştir.
Aynı şekilde yurt içinde de şeytanların bağlanması bir yana sokaklara, meydanlara salıverilerek daha çok organize kötülük yapmalarına fırsat verildi. Eskiden beri bu kesim oruç tutmadığını göstermeye özen gösterip, herkese göstere göstere yemeye, içmeye çalışmıştır. Elbette isteyen oruç tutar, isteyen oruç tutmaz ancak çevredeki insanların oruçlu olmalarından dolayı, aç ve susuz olduklarını bilerek ve onlara göstererek yemenin, içmenin insanlığın hangi alt seviyesine tekabül ettiğini tayin etmek zordur.
Türkiye’de medya, eskiden beri sıradan olayları bile ramazan kavgası, oruç cinayeti diye adlandırıp pehlivan tefrikası gibi günlerce tekrarlamaya alışkındır. 2025 Ramazan ayında “ramazan kavgası, oruç cinayeti” başlıklı haberler görülmedi. Bu ramazan ayının hatırda kalan bir tarafıdır.
İnsanlığın en eski kavga nedenlerinden birisi iktidarı elde etme çabasıdır. Muhtemelen en çok insan kanının döküldüğü işlerden birisidir. İktidar kavgalarına bulunan en makul ve gerçekçi çözüm, iktidarın seçimle el değiştirmesidir. Bu kurala yeterince özen gösterilen yerlerde, iktidar sorunsuz bir şekilde el değiştirmektedir. Türkiye’de 1950’den beri seçimler yapılmaktadır. Türkiye’de iktidarın el değiştirmesi bütün ülkeyi sarsan ciddi sorunlara yol açmıştır. 1950’den beri CHP, seçim kazanarak tek başına iktidar olamamış koalisyonların dışında her zaman muhalefette kalmıştır.
Bunun verdiği öfkeyle iktidara kin ve düşmanlıkla hareket etmiştir. CHP’lilerin ortak görüşüne göre Türkiye’yi ve cumhuriyeti kuran parti CHP’dir ve onun genel başkanı Kemal Paşa’dır. Bu yüzden olmalı ki kendilerini Türkiye’nin sahibi gibi görmektedirler. Diğer partileri asla kendilerine eşit görmemektedirler. Aynı çerçevede ilk genel başkanları Kemal Paşa ile diğer parti liderlerinin de eşit olabileceğini fikrine şiddetle karşıdırlar.
Bunlar için halk iradesinin hiçbir önemi de yoktur. Kendilerine oy veren seçmen aydınlanmış insan kesimi olurken, 1950’den beri başka partileri, liderleri seçen çoğunluk ise “cahil çoğunluktur.” Bu yüzden seçmen çoğunluğunu suç işlemiş bir kesim olarak görmektedirler. Kendilerinin eleştirilmesini, denetlenmesini doğrudan bir varlık (ontolojik) tehdidi saymaktadırlar.
Nitekim başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) olmak üzere bazı belediyelerin işlediği yolsuzluk ve yasa dışı örgütlenmeleri, para transferi gibi işler için mahkemeye çıkarılıp hesap sorulmasını “siyasi bir operasyon” ilan etmişlerdir. Çünkü onlara göre CHP’li belediyeleri denetlemek, iktidarın, adliyenin hakkı ve yetkisinde değildir. Bu yüzden ramazan ayı boyunca sokakları ateşe vermişler, camilere hatta mezarlıklara saldırıp, pankart asmışlar ve mezar taşlarını bile kırmışlardır. İstanbul camileri, mezarlıkları, sokakları, beş yıllık işgal döneminde (1918-1923) görmediği manzaralara şahit olmuştur.
Bununla yetinmeyen CHP lideri özgür Özel, İngiliz BBC kanalına yaptığı açıklamada “İngiltere’nin kendilerine sahip çıkmadığını, kendilerini terk edilmiş hissettiklerini” açıklamıştır. (Karar gazetesi, 26 Mart 2025) Böylece geleceklerini, Türk halkının ilgisinden desteğinden çok İngiltere’nin ilgisine ve desteğine bağlamıştır. Çünkü Türk halkını karar verici, egemenlik sahibi bir halk olarak görmemiştir. İşgal yıllarında olduğu gibi İngiltere’yi Türkiye üzerinde hak ve karar sahibi gördüğünden olmalı ki İngiltere’nin ilgisizliğinden dolayı “kendisini terk edilmiş hissettiğini” ilan etmiştir.
Mondros Mütarekesinden sonra Kasım 1918’de İstanbul’da kurulan İngiliz Muhipler cemiyetinin İngiltere ve Türk halkına bakışı ile CHP’nin İngiltere ve Türk halkına bakışı arasında geçen yüzyıla rağmen zerre kadar bir farklılık olmamıştır. Çünkü CHP bu cemiyetin devamıdır ve onun yerine kurulmuştur.
Meydanlara dökülen CHP’liler ise yolsuzluk yapan, ihaleye fesat karıştıran, rüşvet alanları değil, onları yakalayan polisi ve onları yargılayan adliyeye düşmanlık etmektedirler. CHP ve onun hayatın doğal akışına, gerçeklere kapalı kitlesi Türkiye için ciddi bir tehdit kaynağı olmaya devam etmektedir. CHP’ye, İsrail vahşetine rağmen bütün Müslümanların ve Türk halkının ramazan bayramını tebrik ederim. Hayırlı, huzurlu, sağlıklı bir gelecek dilerim.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
ŞehirMedya
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Selami Saygın
Ramazan Bayramına ulaşırken
Ramazan ayında Türkiye’de işlenen suçlarda azalma olur. Polis ve adliyenin iş yükü azalır. İnsanlar çoğunlukla bir nefis muhasebesinden geçerler. Daha az yerler, daha az uyurlar. Ramazan, aynı zamanda merhamet duygularının zirve yaptığı bir aydır. Dayanışma daha çok görülür. Herkes kendi şartlarına göre, komşularını, akrabalarını gözetmeye, elindeki imkanları paylaşmaya çalışır. Bu yüzden fakirler, çaresizler için ramazan ayı, diğer aylara göre oldukça daha rahat ve huzurlu geçer. Huzur sadece fakirler için değil, iyi niyetle samimi olarak yardım edenlerde de bir çeşit görevini yapmanın hazzı, mutluluğu ortaya çıkar. Belki bütün bunlara bağlı olarak ramazan ayında şeytanların bağlandığına, insanları yoldan çıkarmalarına fırsat verilmediğine inanılır.
Ancak 2025 yılının ramazan (mart) ayı böyle olmadı. Şeytanların bağlamadığı görüldü. İki yıldır Gazze’de aralıksız devam eden İsrail’in vahşi katliamı, ramazan ayı boyunca kesintisiz bir şekilde sürüp gitmiştir. Görünüşe bakılırsa ramazan bayramında da bu katliama ara vermeden devam edecektir. Benzeri durum yılardan beri Doğu Türkistan’da da sürüp gitmektedir. Yurt dışındaki bu katliam, tehcir haberleri ramazan huzurunu gölgelemiştir.
Aynı şekilde yurt içinde de şeytanların bağlanması bir yana sokaklara, meydanlara salıverilerek daha çok organize kötülük yapmalarına fırsat verildi. Eskiden beri bu kesim oruç tutmadığını göstermeye özen gösterip, herkese göstere göstere yemeye, içmeye çalışmıştır. Elbette isteyen oruç tutar, isteyen oruç tutmaz ancak çevredeki insanların oruçlu olmalarından dolayı, aç ve susuz olduklarını bilerek ve onlara göstererek yemenin, içmenin insanlığın hangi alt seviyesine tekabül ettiğini tayin etmek zordur.
Türkiye’de medya, eskiden beri sıradan olayları bile ramazan kavgası, oruç cinayeti diye adlandırıp pehlivan tefrikası gibi günlerce tekrarlamaya alışkındır. 2025 Ramazan ayında “ramazan kavgası, oruç cinayeti” başlıklı haberler görülmedi. Bu ramazan ayının hatırda kalan bir tarafıdır.
İnsanlığın en eski kavga nedenlerinden birisi iktidarı elde etme çabasıdır. Muhtemelen en çok insan kanının döküldüğü işlerden birisidir. İktidar kavgalarına bulunan en makul ve gerçekçi çözüm, iktidarın seçimle el değiştirmesidir. Bu kurala yeterince özen gösterilen yerlerde, iktidar sorunsuz bir şekilde el değiştirmektedir. Türkiye’de 1950’den beri seçimler yapılmaktadır. Türkiye’de iktidarın el değiştirmesi bütün ülkeyi sarsan ciddi sorunlara yol açmıştır. 1950’den beri CHP, seçim kazanarak tek başına iktidar olamamış koalisyonların dışında her zaman muhalefette kalmıştır.
Bunun verdiği öfkeyle iktidara kin ve düşmanlıkla hareket etmiştir. CHP’lilerin ortak görüşüne göre Türkiye’yi ve cumhuriyeti kuran parti CHP’dir ve onun genel başkanı Kemal Paşa’dır. Bu yüzden olmalı ki kendilerini Türkiye’nin sahibi gibi görmektedirler. Diğer partileri asla kendilerine eşit görmemektedirler. Aynı çerçevede ilk genel başkanları Kemal Paşa ile diğer parti liderlerinin de eşit olabileceğini fikrine şiddetle karşıdırlar.
Bunlar için halk iradesinin hiçbir önemi de yoktur. Kendilerine oy veren seçmen aydınlanmış insan kesimi olurken, 1950’den beri başka partileri, liderleri seçen çoğunluk ise “cahil çoğunluktur.” Bu yüzden seçmen çoğunluğunu suç işlemiş bir kesim olarak görmektedirler. Kendilerinin eleştirilmesini, denetlenmesini doğrudan bir varlık (ontolojik) tehdidi saymaktadırlar.
Nitekim başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) olmak üzere bazı belediyelerin işlediği yolsuzluk ve yasa dışı örgütlenmeleri, para transferi gibi işler için mahkemeye çıkarılıp hesap sorulmasını “siyasi bir operasyon” ilan etmişlerdir. Çünkü onlara göre CHP’li belediyeleri denetlemek, iktidarın, adliyenin hakkı ve yetkisinde değildir. Bu yüzden ramazan ayı boyunca sokakları ateşe vermişler, camilere hatta mezarlıklara saldırıp, pankart asmışlar ve mezar taşlarını bile kırmışlardır. İstanbul camileri, mezarlıkları, sokakları, beş yıllık işgal döneminde (1918-1923) görmediği manzaralara şahit olmuştur.
Bununla yetinmeyen CHP lideri özgür Özel, İngiliz BBC kanalına yaptığı açıklamada “İngiltere’nin kendilerine sahip çıkmadığını, kendilerini terk edilmiş hissettiklerini” açıklamıştır. (Karar gazetesi, 26 Mart 2025) Böylece geleceklerini, Türk halkının ilgisinden desteğinden çok İngiltere’nin ilgisine ve desteğine bağlamıştır. Çünkü Türk halkını karar verici, egemenlik sahibi bir halk olarak görmemiştir. İşgal yıllarında olduğu gibi İngiltere’yi Türkiye üzerinde hak ve karar sahibi gördüğünden olmalı ki İngiltere’nin ilgisizliğinden dolayı “kendisini terk edilmiş hissettiğini” ilan etmiştir.
Mondros Mütarekesinden sonra Kasım 1918’de İstanbul’da kurulan İngiliz Muhipler cemiyetinin İngiltere ve Türk halkına bakışı ile CHP’nin İngiltere ve Türk halkına bakışı arasında geçen yüzyıla rağmen zerre kadar bir farklılık olmamıştır. Çünkü CHP bu cemiyetin devamıdır ve onun yerine kurulmuştur.
Meydanlara dökülen CHP’liler ise yolsuzluk yapan, ihaleye fesat karıştıran, rüşvet alanları değil, onları yakalayan polisi ve onları yargılayan adliyeye düşmanlık etmektedirler. CHP ve onun hayatın doğal akışına, gerçeklere kapalı kitlesi Türkiye için ciddi bir tehdit kaynağı olmaya devam etmektedir. CHP’ye, İsrail vahşetine rağmen bütün Müslümanların ve Türk halkının ramazan bayramını tebrik ederim. Hayırlı, huzurlu, sağlıklı bir gelecek dilerim.