SON DAKİKA
Hava Durumu

Yüzüncü yılında 1921 Anayasası

Yazının Giriş Tarihi: 10.02.2021 20:23
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.02.2021 20:23

Türkiye tarihinde anayasalar yürürlüğe girdikleri tarihle adlandırılmış ise de bunun bir istisnası olarak 1921 ve 1924 anayasalarının ortak adı Teşkilatı Esasiye Kanunu’dur. Yüzüncü yıl dönümü olan 1921 teşkilatı esasiye kanunu hem yapılış şekli hem de muhtevası ile cumhuriyet dönemi anayasalarından farklıdır. Bu anayasa için en çok kullanılan deyimler, kurucu anayasa olduğu ve en demokratik anayasa olduğu görüşüdür.


1921 Teşkilatı Esasiye Kanununu demokratik saydıran temel özelliği mecliste muhalefetin varlığıdır. O tarihte mecliste değişik siyasi partiler yoktu. Ancak biri birinden oldukça farklı görüşleri olan milletvekilleri vardı. O vekiller ise, meclis faaliyetleri içinde görüşlerini bir korku ve endişeye kapılmadan özgür bir atmosfer içinde ortaya koymuşlardı.


Mecliste milletvekili olarak bulunanlar normal bir seçimle oraya gelmiş değillerdi. Bir kısmı İstanbul’daki Meclisi Mebusan’ın kapatılması ile Ankara’ya gelmişti. Bir kısmı da illerde vali, belediye başkanı, ticaret odası ve askeri makamlar tarafından Ankara’ya milletvekili olarak gönderilmişti. Meclis hemen her vesileyle Padişaha/Halifeye bağlılığını ve onu düşman esaretinden kurtaracağını ilan etmişti. Düşmanla mücadele etmeyi öncelikli hedef olarak seçmişti. Milletin inançlarına karşı değil o inançlar doğrultusunda çalışmayı vazife saymıştı. İşte bu üç madde, halk için meclisin meşruiyetini temin etmişti.


1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu TBMM’de üç aylık bir komisyon çalışmasının sonunda genel kurul tarafından kabul edilip 20 Ocak 1921’de ilan edilmişti. Yirmi üç maddeden oluşmuştu. Halen yürürlükte olan 1982 anayasası, değiştirilen, eklenen maddelerle birlikte 200 maddeden oluştuğu düşünüldüğünde 1921 Anayasası oldukça kısadır.


Osmanlı Kanuni Esasisinin kabul edilmediği için 1921 Anayasası yapılmış değildi. Müzakere zabıtlarında da görüleceği gibi Kanuni Esaside yer almayan başta mahalli idareler ve Ankara’daki meclis ile hükümetin görev ve yetki alanlarını kapsayan maddelerden oluşmuştur. İkinci ve üçüncü maddelerinde açıkça yasama ve yürütme yetkisinin mecliste olduğu belirtilmiştir. Yedinci maddesinde meclisin görevinin şeriat kurallarını uygulamak olduğu yazılmıştır. Yine aynı maddede çıkarılacak yasaların nassa (ayet ve hadislere) aykırı olamayacağı vurgulanmıştır. Dokuzuncu madde ile meclis başkanı aynı zamanda hükümet ve devlet başkanı da sayılmıştır.


Cumhuriyetin ilan edildiği esnada 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu yürürlükteydi. Bundan dolayı bu anayasa cumhuriyet için “kurucu anayasa” kabul edilmektedir. Birinci maddesinde yer alan “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve fiilen idare etmesi esasına dayanır” hükmü ile cumhuriyetin kast edildiği iddiası yaygındır(Bülent Tanör: Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul 2019; Rıdvan Akın: 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Hukuk Tarihimizdeki Önemi vb).


Millet hâkimiyeti kavramı Yeni Osmanlılar zamanından beri (1868-1876) kullanılmıştır. Zaten bu anlayış ile ilk Osmanlı Kanuni Esasisi hazırlanmıştır. İkinci Meşrutiyet döneminde millet hâkimiyeti, milli hâkimiyet kavramı daha çok ve sık kullanılmıştır. Bu kavramın 1921 Anayasası ile ortaya çıktığı özellikle cumhuriyetin ilanından sonra yönetimin temel ilkesi olduğu iddiası inandırıcı değildir.


Türkiye’de cumhuriyetin ilanı demokratik bir içeriğe sahip değildir. 1921 Anayasasını demokratik eden temel özelliği dönemin meclisinde muhalefetin olmasıdır. Oysa 1923 seçimlerinden sonra TBMM’de muhalefet yoktur. 1920’de Ankara’ya gelen milletvekillerini, Kemal Paşa, vali, belediye başkanı, ticaret odası, askeri erkân gibi kişi ve makamlar seçmişti. 1923’de ise bütün ülkede tek seçici Kemal Paşa olmuştur. O da muhalefet eden veya muhalefet etme potansiyeli olan hiç kimseyi aday yapmamıştır. Meclise gelen milletvekillerinin tümünü tek başına Kemal Paşa tayin etmiştir. Tayin edilen kişilerden oluşan meclisin demokratik vasfını, halkı temsil ettiğini iddia etmek inandırıcılıktan uzaktır. Muhalefetin olmadığı, kararların bir çeşit emir komuta zinciri içinde alındığı meclislerin milli hâkimiyet esasına göre çalıştığını veya milli hâkimiyeti temsil ettiklerini düşünmek hayal sınırlarını zorlamakla mümkün olabilir.


Yönetim değişikliklerini yalnızca bir ülkenin iç işleri olarak veya ülkenin karar organlarının aldığı kararların sonucu olarak düşünmek gerçekçi değildir. Birinci Dünya Savaşı’nın galibi olan İtilaf Devletleri’nin, savaşı kaybeden ülkelerdeki (İttifak Devletleri’ndeki) yönetim değişiklikleri le ilgilenmediklerini, müdahale etmediklerini düşünmek olup bitenleri yok saymaktır. Savaşı kaybeden ülkelerden Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile İtilaf Devletleri 1919 yılı içinde barış anlaşmaları yapmış adı geçen ülkelerde krallık/padişahlık yerine cumhuriyetin kurulmasını temin etmişlerdir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.