SON DAKİKA
Hava Durumu

ZORLA BAYRAM OLMUYOR

Yazının Giriş Tarihi: 30.08.2017 22:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.08.2017 22:15
Bayram sözlükte “dini ve milli hususi kıymeti olan ve milletçe kutlanan günler” diye tanımı yapılmaktadır. Bu da ancak bu özelliği taşıyan ama milletçe de benimsenen bir güne mahsus olabilir. Türklerin tarihlerinde saygıyla heyecanla anılan elbette pek çok gün vardır. Bu günler bütün millete mal olduğu içindir ki bayram olarak kutlanmalarının gereği millete anlatılmaz, böyle bir anlatıma ihtiyaç duyulmaz. Bir çeşit kendiliğinden kabul vardır. Malazgirt Zaferi ya da İstanbul’un Fethi böylesi günler için ilk akla gelenlerdir.

Türklerin tarihinde felaketli olaylar çok olduğu gibi zafer günleri de çoktur. Dolayısı ile bu günlerin hatırlanması son derece önemlidir, gereklidir. İki bin yıllık yazılı tarihe sahip olduğu kabul edilen Türklerin resmi bayramlarının neredeyse tümünün son yüz yıla toplanması ve bir kişinin etrafında odaklanması ister istemez bu bayram günlerinin doğallığı hakkında kuşkularında oluşmasına yol açmıştır. Son yüz yılın içinde bayram özelliği taşıyan günlerin hiç olmadığını iddia etmek ne kadar abartılı ve akla ziyan bir iddia ise tıpkı onun gibi bütün resmi bayramların son yüz yıla ve bir kişinin ismi etrafında toplanması da aynı ölçüde abartılı ve akla ziyan bir tutumdur.

Türk Yunan ilişkileri tarihte hep yöneten/yönetilen şeklinde olmuştur. Türkler fatihlerle batıya ilerledikçe Bizans ve onun devamı sayılan Yunanlılarda geri çekilmişler ve Osmanlının daha kuruluş dönemi sayılacak bir zamanda ise Bizans bütünüyle ortan kaldırılmış Yunanistan ise Mora Sancağı adıyla Rumeli beylerbeyliğine bağlı bir vilayet durumuna gelmiştir. Yaklaşık beş yüz yıl Mora Sancağı Osmanlılara bağlı kalmış, Osmanlılara karşı yaptıkları isyanlar bastırılmıştır. Yunanistan’ın Osmanlıdan ayrılıp bağımsız olması da ancak Rusya’nın Edirne’ye kadar gelmesi sonunda 1829’da olmuştur. Bundan sonra Yunanistan’ın Osmanlıdan her toprak kazancı ise Rusya/İngiltere/Fransa’nın baskıları ile gerçekleşmiştir.

Osmanlının kötü döneminde 1897’de yapılan savaşı bile Yunanistan kaybetmiştir. Yunanistan sahip olduğu imkanlar ile nüfus ile tarihi tecrübesi ile zaten Osmanlılara/Türklere rakip olması da mümkün değildir.

1919-1922 arasında Yunanistan’a karşı mücadelenin hikayesinden önce o döneme nasıl gelindiğine bakılmalıdır. Birinci Dünya Savaşının son iki ayında doğudaki Osmanlı ordusu Hazar Denizine kadar giderek büyük başarılar elde etmişken güneydeki Yıldırım Orduları grubu da görülmemiş bir başarısızlıkla iki ayda dört ülke kaybetmiş ve Osmanlıların Mondros Mütarekesi gibi bir felakete maruz kalmıştır.

Sivas Kongresinden sonra Eylül 1919’dan itibaren Türkiye’nin idaresi fiilen M. Kemal Paşa’nın elindedir. Bu tarihte yalnızca İzmir ve çevresi Yunan işgalindeyken Ağustos 1921’e gelindiğinde Yunan Ordusu Ankara/Polatlıya ulaşmıştır.

Resmi bayram günlerinde yalnızca bir ismi övmek için yarışanlar her şeyden önce Eylül 1919 ile Ağustos 1921 arasında Yunan işgalinin nasıl bu kadar genişlediğinin bir açıklamasını yapmalıdır. Bir yönetimin elindeki toprakları koruyamadığı için düşman tarafından işgal edilmesi ve ardından o toprakların geri alınması ile “yedi düvele karşı görülmemiş zafer kazandık, emperyalizmi alt ettik” gibi vurguların hakikat karşısında ne değeri olabilir? Tuğgeneral rütbesindeki bir komutanın, düşmandan üç köyü bile geri alamadığı bir savaşın ardından “mareşal” ilan edilmesi ise dünya askerlik tarihinde ki tebessüm ettiren olaylardandır.

Türkiye toprakları emperyalistler arasında paylaşılmış ve İzmir çevresi ile birlikte İtalya’ya verilmişken, İngiltere’nin İzmir’i Yunanistan’ın işgal etmesini temin etmesinin ardından İtalya İngiltere’ye tepki olarak fiilen Ankara hükümetinin müttefiki olmuştur. Güney illerinde ki halk direnişinin ardından bu illeri bu illeri boşaltarak 20 Ekim 1921’de Ankara Hükümeti ile anlaşmıştır. İtilaf devletlerinin ablukası altında ki SSCB ise zaten Ankara hükümeti ile anlaşmış ondan Batum/Azerbaycan gibi istediklerini almıştır. İngiltere ise Ankara hükümetine karşı hiçbir yerde askeri güç kullanmamıştır. Buna rağmen herkesin bildiği bu gerçekleri görmek istemeyen Taha Akyol’da koroya katılarak Ankara Hükümetinin diplomatik başarısı ile bu sonucu analiz etmektedir.

Milletin olağan üstü fedakârlığının ardından Yunanlılar Batı Anadolu’dan kovulmuştur. Milletin 1911’den başlayarak 11 yıl süren bu savaşın sonunda elde ettiği başarı ise yalnızca bir kişinin isminin parlatılması ve halkın kıyamete kadar ona karşı minnet altında yaşamasını isteyen cahil bir koro her resmi bayramı o minneti, başa kakmayı tekrarlamaktadır. Aradan yüz yıl geçmesine rağmen kanun zoruyla dönemin olaylarının özgür ve akademik bir ortamda analiz edilmesini engelleyenler takıntılarının herkesçe kabul edilmesini beklemektedirler. Bu kadar takıntılı ısrar telkin de göstermektedir ki böylesi günler milletin bayramları arasında henüz yoktur.

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.